👉🏻13. Bölüm👈🏻

263 2 0
                                    

Merhaba arkadaşlar, ben geldim. 💋
Nasılsınız? Ben iyiyim, bir önceki bölüm geç geldi sebebi ise hastaydım. 🤒
Hayır, korona değildim endişelenmeyin. 😌
Yalnızca havalar bir sıcak bir soğuk olduğu için giyim olarak havaya uyum sağlayamadım ve üşüttüm sanırım. 🙄
Bugün gayet iyiyim, dün biraz kırıktım ama bugün kendimi iyi hissediyorum ve bölüm yazmaya geldim. 🤗
Bölüm yazmaya öyle alışmışım ki, yazmayınca kendimi eksik hissediyorum.😌
Bölümü yazarken medyadaki şarkıyı dinleyerek yazdım ve bu sebeple o şarkıyı koydum.😘
Bugünün tarihi yirmi altı Ekim pazartesi ve saat sekize çeyrek var.
Keyifli okumalar dilerim, canım okuyucularım.🤍
Bugün bir sevecen, duygusalım.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Komutanım ben arkadaşlarımdan uzak kalamam, iki hafta görevden uzak kalmak ne demek? Lütfen çok uzun bir zaman bu süre, ben dayanamam."

Erdem Yarbay, Mert'i ziyarete gelmişti ve yarası derin olduğu için hemen göreve geri dönemeyecek durumda olduğunu öğrenmişti doktordan, bu sebeple de iki hafta göreve dönmemesi gerektiğini kesin bir dille dile getirmişti fakat Mert bu duruma kızmıştı, istememişti ve göreve birkaç güne geri döneceğini dile getiriyordu sürekli. Göreve çıkacak durumda değildi buna rağmen inat ediyordu, bu inadı beni üzüyordu.
"Mert, sana emrediyorum dedim. Komutanına karşı mı geliyorsun?" Dedi Yarbay, sert bir ses tonunda.
"Elbette hayır komutanım ama görevim benim için nefes gibi, nefes almayınca yaşayamazsam eğer, görevde olmayınca da yaşayamam ben. İki hafta uzun bir zaman, bari bir haftaya düşürün."
Yarbay yüzüme baktı, sonra da başını iki yana salladı.
"Ben askerimi düşünüyorum, ben işimi ve görevimi düşünsem seni bir dakika bile dinlendirmezdim ama benim askerlerim benim evlatlarımdır aynı zamanda, dinleneceksin dediysem dinleneceksin. Ben gidiyorum, iki hafta sonra görüşürüz."
Mert'in cevabını beklemeden odadan çıktı ve gitti, ben de Mert'in yanına ilerledim ve başını göğsüme koyarak sarıldım.
"Senin için endişeleniyorum, Sevgilim. Görev senin için çok önemli doğal olarak, sen bir askersin ama sağlığın daha önemli. Sağlıklı bir asker lazım devlete, lütfen bu yüzden inat etme canım olur mu? İki hafta boyunca Zerrin Teyze sana çok iyi bakacak ve sen de sağlıklı bir şekilde göreve geri döneceksin, tamam mı birtanem?"
Kolunu belime sardı ve okşadı.
"Çok zor geçecek bu iki hafta benim için."
Sonra kapı tıkladı.
"Annemle babam gelecekti, onlar olmalı."
Sonra kapı açıldı ve evet, annem ve babamdı.
"Anne, baba! Hoşgeldiniz!" İkisine de sıkı sıkı sarıldım, çok özlemiştim onları, uzun bir zaman olmuştu görüşmeyeli.
"Kızım, çok özlemişim seni yavrum!" Annemin sesi titriyordu.
İkisinin de yanaklarını öptüm.
"Mert'in başına bir şey gelmese geleceğiniz yok, çok özledim vallahi!"
Babamla annem birbirlerine bakarak gülüştüler.
"Mert'ten mi kıskanıyorsun bizi, şimdi de?"
Güldüm ve Mert'e baktım.
"Ben onun oğulları sayılırım artık, yeri gelince senden çok sevecekler beni kusura bakma Elif."
Kaşlarımı çattım.
"Öyle mi anne, baba?"
"İlahi Mert, kızdırma kızımı lütfen!" Dedi annem, gülerek ve sonra Mert'in yanına giderek saçını okşadı.
"Nasılsın oğlum? Nasıl oldun."
Oğlum?
Oğlum dedi değil mi?
Evet oğlum dedi.
Mert'le çarpıştı bakışlarımız, hafifçe tebessümleştik.
"İyiyim Kevser teyze, hastaneden çıkarsam daha da iyi olacağım inşallah."
Göz devirdim.
"Ne zaman çıkacaksın?"
Omuz silkti.
"Doktorum izin verirse bugün, iki hafta göreve dönmemek şartıyla."
Sonra babam yanına gitti ve elini omzuna koydu.
"Geçmiş olsun, Mert."
"Teşekkür ederim, Ömer Amca."
Kapı tıklanmadan açıldığında hepimizin bakışları kapıya yöneldi. Zerrin Teyze, Bahadır Amca ve Yaren gelmişlerdi.
"Aa Kevser, Ömer Bey? Hoşgeldiniz, ne zaman geldiniz görmedik sizi!"
Bahadır Amca'yla babam sarılırken, Zerrin Teyze'yle de annem sarılmıştı.
Ben de Yaren'e sarılmıştım, herkes birbirine sarılıyordu çünkü herkesin yüzünde mutluluk vardı.
"Hemen dönmeyeceksiniz değil mi, Kevserciğim?"
Bunu sormamıştım.
"Hazır İstanbul'a gelmişken çocukların tanışma, söz işini de yapalım diyoruz. Bir aya yakın bir süre buradayız, umarım."
Şaşkınlıkla Mert'e baktım.
Aslında iyi düşünmüşlerdi, bu sayede abimle Irmak sözlenmiş olacaklardı.
Zerrin Teyze'nin yüzü düşünceli bir hâle büründü.
"Zerrin Teyze, neden öyle bakıyorsun?" Dedim, herkesin bakışları Zerrin Teyze'yi buldu.
"Söz nişan düğün derken çok gel git yapacaksınız yollarda, düğün olana kadar İstanbul'a yerleşseniz, ben isterim temelli yerleşin aslında ama orada da akrabalarınız, tanıdıklarınız var."
Tebessüm ettim.
"Sözü bir yapalım da Zerrinciğim, nişanla düğünün arasını uzamak istemezlerse eğer nişan alışverişine geleceğimiz zaman düğüne kadar kalırız bakarsın, değil mi Ömer?"
Babam başıyla onayladı.
"Haklısın Kevser, öyle yaparız."
***
Mutfakta Elmalı kurabiye yapıyordum.
Mert benden onun için Elmalı kurabiye yapmamı istemişti ve ben de eve gelip Elmalı kurabiye yapmaya başlamıştım.
Mert'in hastaneden çıkmasının üzerinden üç gün geçmişti ve Mert evde çok sıkılıyordu.
Bugün günlerden Pazar'dı ve herkes evdeydi aslında.
Bu akşam Irmak'lar tanışmak için davet etmişti annemleri ve akşam herkes oraya gidecekti.
Mert mi? O da gelmek istemişti, bir köşede oturmak istemişti ama Zerrin Teyze buna izin vermemişti ve Yaren'in yanında durmasını söylemişti.
Yaren de ne dese beğenirsiniz?
'Irmak'lar Elif'lere geleceği zaman Elif zaten mecburen evde olacak, ben göremeyeceğim o günü, bugün bari ben gideyim ve Elif'te abimle kalsın.'
Aynen bunu demişti.
Zerrin teyze biraz düşününce hak vermişti ve annemle konuşmuştu, annem de babamla konuştuktan sonra 'Yaren haklı.' Demişti.
Normalde olsa asla izin vermeyecek olan annem ve babam bu kez izin vermişti.
Sanırım en büyük sebebi de Mert'e ciddi sevgili olmamızdı.
Yoksa babam direk 'elalemin oğlundan sana ne?' Derdi.
Elmalı kurabiyelerim hazır olduğunda ayarlamış olduğum fırına kurabiyeleri attım ve sonra mutfağı toparlayıp kurabiyenin kalan dakikasına bakarak mutlaktan çıktım.
Daha bu sabah duş almış olsam da üzerimdekiler ev kıyafetiydi ve bu sebeple üzerimi değiştirsem iyi olacaktı.
"Kurabiyeler ne zaman olacak, kızım?"
Merdivenlere yöneliyordum ki babamın sesiyle olduğum yerde kalıp annem ve babama döndüm.
"Yaklaşık bir onbeş dakikası falan, sanırım."
Birbirlerine baktılar.
Neler oluyordu?
"Kurabiyeler olunca bir kahve yapta içelim, sohbet edelim."
Sohbet edelim?
Sorgu sual'e çekelim olmasın o?
Başımla onayladım.
"Üzerimi değiştirip geliyorum."
Mert'lere geçecek olmasam değiştirmezdim ama bu hâlde Mert'lere gidemezdim. Üzerime bakıp kıkırdadım.
Gardrobumun sürgüsünü açtım.
Krem rengi badi ve krem rengi kalem pantolon ilk gözüme ilişen ikili olmuştu, üzerine ceket gibi giymeye ise büyük taş rengi düğmeleri olan beyaz gömlek almıştım.
Üzerimi giydikten sonra saçlarımı taradım ve çok sıkı olmayacak şekilde at kuyruğu yaptım.
En sevdiğim maskaramdan iki kat sürdüm ve aynadaki yansımama baktım, hoş gözüküyordum.
Çiçeksi parfümümden de sıktıktan sonra odamdan çıkarak aşağıya indim.
Kurabiyelerim pişmişti, fırını kapattıktan sonra kapağını geriye doğru açtım ve o harının gitmesini sağladım.
Abim dörtte gelecekti işten ve bu sebeple evde üç kişiydik, ben de altı tane kurabiyeyi tabaklara ikişer olarak pay edip biraz soğuması için mutfak balkonuna çıkarttım.
Bu sırada cezveye üç kaşık kahve koyup, üç fincan da su ekledim.
Babam makina kahvesi içmeyi pek sevmiyordu, bu sebeple ocakta yapıyordum.
Kahve ocakta pişerken, geçen hafta çok hoşuma giderek aldığım beyaz, sedefli fincanlardan üç tane çıkarttım ve bir tepsiye koydum.
Kahvenin köpüklerini aldıktan sonra bir kez daha kaynattım ve kaynayan kahveyi fincanlara pay ettim.
Sonra balkona koyduğum kurabiye tabaklarını da alarak içeriye geçtim.
"Kahveler hazır!"
Önce babama, sonra da anneme tepsiyi uzattım ve kahvelerini almalarını bekledim. Kahvelerini aldıktan sonra tepsiyi orta sehpaya koydum ve ben de annemin yanına oturarak kahvemi elime aldım.
"Fincanlar çok güzelmiş, yeni mi aldın?"
Gülümsedim.
"Evet anne, ben de çok beğendim. Biliyorsun, her şeyde sade olanı daha çok seviyorum."
Başıyla onayladı ve kahvesinden bir yudum aldı.
"İçmesi de zevkli."
Babamın boğazını temizlediğini fark ettiğimde kahvemi sehpaya bıraktım, ne konuşacaklardı benimle acaba?
"Elif, seni karşımıza alıp konuşamadık hiç. Konuşmamızın zamanı geldi."
Kaşlarımı çattım.
"Ne konuşacağız, baba?"
Elindeki kahveyi sehpaya bıraktı.
"Mert'le olan ilişkini."
Derin bir nefes verdim.
"Konuşalım baba, dinliyorum."
"Bu konular genelde anne kız konuşulacak şeyler biliyorsun fakat ben konuşmak istedim, beni biliyorsun ben öyle uzun seneler sevgililik hayatını sevmiyorum. Sana yasaklar koymam, engel olmam ilişkinize ama uzun süre olan ilişkinizden rahatsız olacağımı bilmeni istiyorum. Biz de zamanında annenle sevgili olduk, bu sebeple seni de Mert'i de anlarım ama uzun sürmesin. Ayrıca senin bir okulun var, nasıl yapacaksınız kızım? Evlenmeye kalksan hem evlilik, hem okul yürütebilecek misin?"
Baya ciddiydi.
Dudaklarımı ıslattım.
"Bunların hepsini Mert'le konuştuk biz baba, zaten ikinizi de karşıma alıp konuşmak istiyordum." Dedim ve kahvemden bir yudum daha aldım.
"Dinliyoruz."
"Mert asker olduğu için tayinleri çıkıyor belirli bir sene sonra, ne zaman tayini çıkar bilmiyoruz ve ben Mert'in tayini çıkarsa okulum bitene kadar ayrı kalamayacağımı düşündüm. Okulumun bitmesi uzun sürecek ve o süreçte Mert başka bir şehire gönderilirse ikimiz için de zor olacak, benim aklım onda olacak ve belki de uyku uyuyamayacağım hiçbir zaman. Gördünüz, karnına bomba yerleştirmiş şerefsizler. Bu sebeple ondan ayrı kalamam ben, abim ve Irmak evlendikten sonra biz de evlenmek istiyoruz eğer izin verirseniz. Ben Mert'i bilmediğim şehirde yalnız bırakamam, erken belki evlilik için ama bunu yapamam. Okula gelirsek, hangi şehire tayini çıkarsa o şehirdeki puanımın yettiği okula geçiş yapacağım. Planımız, düşüncemiz bu bakarsanız ama sizin ne diyeceğiniz daha önemli. Sizi ezip geçemem hiçbir konuda."
Annemle birbirlerine baktılar, annem hafifçe tebessüm etti ve başıyla onayladı.
"Kızım biz seni biliyoruz, seni tanıyoruz ve bu sebeple her konuda sana gözümüz kapalı güveniriz biliyorsun, hiçbir konuda bizi ezip geçmeyeceğini de biliyoruz. Düşünceniz, planınız aklıma yattı. Allah'ın izniyle önce bir abin ve Irmak'ı evlendirelim, size sıra gelince daha detaylı konuşuruz."
Başımla onayladım ve kahvemden son yudumumu da içip kurabiyemi yedim.
Zil çaldığında koşarak kapıya gittim, muhtemelen abim gelmiş olmalıydı.
"Abiciğim! Hoşgeldin." Dedim, sarılarak.
"Hoşbulduk, Fıstığım. Çok açım, ne yemek var?"
Göz devirdim.
"Çok yeme abi, akşam çayın kahvenin yanına yapmışlardır bir şeyler."
Koltuğa oturup benim tabağımdaki kurabiyemi yendiğinde gözlerimi kısarak baktım.
"Ben onları da yerim."
Şaşırmadım.
"Hadi oğlum kalkta duş al, gitme vaktimiz geliyor."
***
"Mert'e selam söyle, kızım."
Annemlerle evden beraber çıkmıştık, ben Mert'in yanına gitmek için bahçelerine girmiştim annemler ise Irmak'ların evine gidiyorlardı.
Açık olan kapıdan içeriye girdim ve kapıyı kapattım, akşam olunca soğukta oluyordu.
Salonda Mert'in koltukta üzerinde battaniyeyle yatıp televizyon izlediğini gördüğümde gülümsedim.
"Annenler gittiler mi?"
Bir anda arkasını döndü, sanırım onu korkutmuştum.
"Hoşgeldin Sevgilim, gittiler."
Elimdeki kurabiyeyi orta sehpalarına koydum ve Mert'in yanına giderek yanağını öptüm.
Karşı koltuğa gitmeye hazırlanıyordum ki kolumu tutup kendisine çekti ve battaniyeyi açıp koltuğa yerleşmemi işaret etti.
Sırıttım.
"Sen öküz gibisin, düşerim ben buradan."
Kaşlarını çattı.
"Öküz gibi diye laf ettiğin yerlerim, kaslarım. Kızlar deli oluyor bunlar için.."
Yanağına hafifçe vurdum.
"Sana ne kızlardan?"
Kıkırdadı.
"Sen de bir kızsın ya hani hayatım, herkes deli oluyor sen sahip oluyorsun."
Gülümsememi bastırdım.
"Beni ilgilendirmez kasların, bana ne?"
Bakışlarımı televizyona çevirdim.
"Buradan bakınca hiç öyle gelmedi bana ama, neyse."
Güldüm.
Sehpaya uzanıp Elmalı kurabiyeleri aldım ve Mert'e uzattım.
"Çay demleyeyim mi yanına?"
Bir tane kurabiye aldı ve ısırmadan önce konuştu.
"Annem demlemişti."
Başımla onayladım ve yanından kalktım.
"Alıp geliyorum."
Mutfağa gittim ve iki tane çay bardağı çıkartıp tepsiye koydum. Çayları da koyduktan sonra içeriye geçtim.
Çayın birini Mert'e verdim ve diğerini de ben alıp Mert'in ayak ucundaki boşluğa oturdum.
"Yanıma gel."
Göz devirdim.
"Sonra çayı dökelim üstümüze? Çay içtikten sonra gelirim."
Göz devirdi.
"Kurabiye çok güzel olmuş, Ellerine sağlık güzelim."
Kocaman gülümsedim.
"Teşekkür ederim, afiyet olsun."
Bir anda sırıttı.
"Ne oldu?"
Sırıtması büyüdü.
"Söylesene?"
Başıyla onayladı.
"Bir anda evli gibi hissettim, hoşuma gitti."
Gülümsedim.
"O günler de gelecek."
"İnşallah."
Çayımdan yudumladım.
"Dersler nasıl gidiyor?"
Sıkıntıyla nefes verdim.
"Çok zor!"
Tebessüm etti.
"Doktor olmak kolay değil, saygı duyulacak bir mesleği yapacaksın bu çok güzel."
Tek kaşımı kaldırdım, aklıma bir soru gelmişti.
"Çoğu erkek eşinin çalışmasına karşı olur, sen bu konuda ne düşünüyorsun? Hiç konuşmadık bunu."
Kaşlarını çattı.
"Saçmalama! Ben senin kocan olacağım Elif, sahibin değil. Ayrıca ben günlerce belki de aylarca görevden dönmeyeceğim, böyle zamanda senin çalışıyor olman daha iyi olur zaten. Evde durmaktan kafayı yerdin öbür türlü, en azından hastanede hastalarınla ilgilenirken ben bir süre de olsa aklında olmayacağım. Bu bakımdan çalışman benim için daha doğru."
Söylediklerinde tamamen haklıydı.
"Çok haklısın, birtanem."
Boşalan çay bardaklarını aldım ve Mert'e ister misin anlamında bardağı işaret ettim.
"Hayır canım, mutfağa koy da gel yanıma."
Göz devirdim.
Mutfağa girip bulaşıkları makinaya yerleştirdikten sonra ellerimi yıkayarak odaya geri döndüm.
"Bandajını değiştirmen için çağırdılar mı hastaneye?"
Yüzünü buruşturdu.
"Hayır, eve geleceklermiş."
Başımla onayladım ve battaniyeyi kaldırıp açtığı yere girdim.
Yan yanaydık böylece, aramızda hiç mesafe yoktu ve küçücük koltukta ikimiz bacaklarımızı uzatmış oturuyorduk. Başım boyun hizasına geliyordu, başımı ona çevirdiğimde nefesim boynuna vuruyordu.
Başımı ona çevirdim ve başımı hafifçe kaldırıp gözlerine baktım, bakışları beni bulmuştu.
"Senin için öyle korktum ki.."
Yaklaştım ve yanağını öptüm.
"İyi ki sana bir şey olmadı, iyi ki sağlıklısın, iyi ki yanımdasın."
Başımı boynuna gömdüm ve sarıldım.
"Bir gün şehit olsam bile mutlu öleceğim, ama en çok seninle yeteri kadar zaman geçiremediğimize üzüleceğim. Gerçi bundan otuz sene sonra da ölsem, yine seninle geçirdiğim zaman bana az gelir be, Yavrum. Öyle seviyorum ki seni, yanımdayken bile özlüyorum."
Çenesine yakın bir yeri öptüm ve sonra başımı göğsüne yasladım.
Aradan belki de on dakika geçti ya da geçmedi, Mert'le hâlâ aynı pozisyondaydık. Onun kollarının arasında olmak huzur vericiydi.
"İlaç falan vermiş miydi, doktor?"
Hafifçe doğruldu.
"Ağrı kesici verdi işte, akşam yemeğinden sonra içtim ve bir de yatarken içeceğim."
Başımla onayladım ve sonra sehpadaki kalan kurabiyeleri işaret etti.
"Versene tabağı?"
Kaşlarımı çattım.
"Dört tane yedin Mert, annenlere kalsın."
Omuz silkti.
"Bana ne? Sen bana yaptın onları." Ben de onun gibi omuz silktim.
"Ben sana Mısır patlatayım mı?"
Başıyla onayladı.
"Olur, o zaman film de izleyelim?"
Kurabiyeleri aldım ve mutfağa gittim.
"Sehpaya uzanamazdım zaten, almasan da olurdu!"
Kıkırdadım.
"Çok konuşma, sen ne yapar ne eder alırdın ve yerdin."
Gülme sesini duydum.
"Aşkım, mısır nerede?"
"Alttaki büyük çekmecede."
Çekmeceyi açtığımda uzun bambu kapaklı camdan kavanozlar gördüm, teker teker çekip baktığımda ise en sonunda mısırı bulmuştum.
Mısır'ı tencereye döküp patlattığımda ise büyük kaselere boşalttım ve hemen odaya döndüm.
Film hazırdı, durdurmuştu.
Yanına geçip uzanmamla beraber filmi başlattığında ben de Mısır kaplarının birini ortamıza aldım.
Film güzel gidiyordu.
Çok aşkı barındırmıyordu ama aşk vardı içinde.
Polisiye filmiydi.
Mert'ten de bu beklenirdi zaten, romantik komedi açacak hâli yoktu ya?
Yine de kendimi filme konsantre etmeye çalıştım ve ettim de.
Daha sonra boynumda bir sıcaklık hissettim, Mert dudaklarını boynuma bastırmıştı.
Yutkundum.
"Bölüyorum ama.."
Gelen sesle arkamı döndüğümde Yaren'i sinsice gülerken gördüm, arkasından da Zerrin Teyze'ler gelmişti.
Görmüşler miydi acaba?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Selam!
Bölümün yazılması biraz uzun sürdü fakat geldi.
Bölümü bitirme tarihim otuzbir ekim Cumartesi ve saat onsekiz yirmi altı.
Yorumlarda buluşalım. 🤍

BAŞKA BİR AŞKWhere stories live. Discover now