👉🏻1. Bölüm👈🏻

2K 36 0
                                    

Merhaba, hikayemin bölümlerini sildim ve farklı bir kurguyla yeniden yazıyorum. Ben çok heyecanlıyım, umarım siz de heyecan ve merakla okursunuz.
Ayrıca 'Güneşten Daha Parlak' adlı hikayeme de göz atarsanız çok mutlu olurum, final yapmak üzereyim!
İçime sinen bir kurguyla geldim, umarım beğenirsiniz.
Bölüm hakkındaki yorumlarınızı, önerileriniz bekliyorum. Satır arası yorum yapmanız beni çok mutlu ediyor ve hepsini okuyup cevap veriyorum.
Keyifli okumalar dilerim.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
"Kendine dikkat et yavrum, varınca ara."
Annem ve babamı geride bırakıp otobüse bindiğimde, oturduğum cam kenarından el salladım. Onlardan ilk defa uzak kalacaktım, bu beni biraz üzüyordu ama artık büyümüştüm ve kendi ayaklarım üzerinde durabileceğime inanıyordum. Gerçi, kendi ayaklarım üzerinde duracağım pek sayılmazdı, abimin gözetimi altında bir hayat sürecektim bundan sonra ama yine de mutluydum. Yeni bir hayata başlıyor gibi hissediyordum kendimi ve bu durum beni annemle babamı düşünmediğim müddetçe mutlu ediyordu, onları hatırladığımda ise içim burkuluyordu ama sonra geçiyordu.
Otobüs yolculuğu ne kadar hızlı geçerse o kadar iyiydi benim için, abimi çok özlemiştim.
Yolculukları severdim, özellikle uzun yolculuklara bayılırdım fakat bilmediğim bir otobüste, bilmediğim insanların içinde geçen uzun yolculuklardan rahatsız oluyordum.
Cebime sıkıştırdığım karışmış olan kulaklığımı sabırla çözdüm ve büyük telefonumun kulaklık ve şarj aleti takma yeri aynı olan yere taktım.
Şarkılarıma kısaca göz attığımda, en sonunda Göksel'in bir şarkısında karar kıldım ve kulağımı dolduran şarkı sesiyle, başımı cama yaslayıp yolu izledim.
Gökyüzü çok güzel renge bürünmüştü, mavinin en canlı en parlak tonu. Bulutlar, maviye uyum sağlar şekilde bembeyazdı ve ikisinin uyumu insanı mest edecek şekildeydi, yani en azından ben mest olmuştum.
Ve onlara eşlik eden yemyeşil ağaç ve çimenler, biraz da kazılmış kahverengi tarlalar.
Doğayı seviyordum, yaşamayı daha çok seviyordum. Gökyüzünde oluşan haraketliliğe gözlerimi kısarak baktım, ne olduğunu anlamaya çalıştım biraz ve sonra balonların uçuştuğunu anlayınca gülümsedim.
Bazen balon olup özgürlüğe bırakılası geliyordu insanın, bazen kuş olup özgürce uçası..
Dinlediğim şarkının en sevdiğim kısmı geldiğinde gözlerimi kapattım.
Bazı şarkılar eskise de, yeni tabirle 'modası geçse de' ben seviyordum ve dinlemekten hep keyif alıyordum.

Denize bıraksam kendimi
Kumlara uzatsam gölgeni
Havada umut ruhum firar
Güneşte kurutsam kalbimi

Şarkıyı iki kez dinledikten sonra, şarkı dinlemeyeceğime karar vererek kulaklıkları yeniden cebime koydum ve bu defa gelen mesajlarıma baktım.
Liseden çok arkadaş çevrem vardı ama kimseyle samimiyetim yoktu, ben samimiyet kurmayı sevmiyordum açıkçası, samimiyet kuracak kadar kimseye güvenmemiştim hiç.
O güven eksikliği hep vardı, artık herkeste vardı. İnsanlar birbirlerine güvenmeye korkuyorlar, korkmalılarda. Çünkü hayat şartları ve insanlar bunu gerektiriyor, bu üzücü bir şey olsa da fazlasıyla gerçeklik içeriyordu maalesef.

Otobüs varış noktasına geldiğinde herkeste hareketlilik oluşmaya başlamıştı, yerimden kımıldamadım. Herkesin inmesini bekleyecektim çünkü, bu karışıklıkta bir de araya ben dahil olmamalıydım. Otobüsün boşalmasını beklerken telefonumu yanımda olan küçük çantamın içine koydum, bu sırada otobüste kalan tek tük insanlarla beraber ben de inmiştim.
Gözlerim abimi ararken, görevli olan adam bavullarımı çıkartıp verdi.
"Teşekkür ederim."
Kısa bir teşekkürün ardından gözlerim abimi ararken, az ileride olduğunu ve gözleriyle beni aradığını fark ettim.
Görmeyeli sakal bırakmıştı, çok farklı ama bir o kadar da yakışıklı gözüküyordu.
Abim benim her hâliyle yakışıklıydı zaten..
Yanına gittiğimde arkası dönüktü, arkasından kocaman sarıldım. Boyu uzun olduğu için gözlerini kapatmaya ellerim yetişmiyordu ve ben de sarılmayı tercih etmiştim.
İri cüssesine rağmen sarılmıştım..
"Fıstığım?" Gülümsedim.
"Abiciğim.."
Kollarımı belinden ayırdığımda yüzü yüzüme döndü, kocaman gülümseme yerleşti yüzüne ve ardından ise kocaman, sıkı sıkı sarıldık.
"Çok özledim seni abi.."
Saçıma kondurduğu öpücükle gülümsedim.
"Ben de fıstığım, ben de."
Daha sonra kollarını benden ayırdığında birini arar gibi bakındı etrafa, bu hâline anlam veremedim. Ben zaten gelmiştim, başka kimi arıyordu ki?
Konuşmak için dudaklarımı ıslattım.
"Gitmiyor muyuz, abiciğim?"
'Cık' diye bir ses çıkardı, dilini damağına vurarak.
"Bir arkadaşım görevden geldi, eve dönecekmiş onu bekliyorum."
Gözlerimi kısarak baktım abime, anlamamıştım.
"Ne görevi?"
Bakışları gözlerimi buldu.
"Arkadaşım asker."
Gözlerimi kocaman açarken, dudaklarımı da birbirine bastırdım.
Başımı belli belirsiz sallarken, daha ne kadar bekleyeceğimizi düşünüyordum.
"Mert, hoşgeldin kardeşim!"
Sesin geldiği yöne, abimin seslendiği kişiye baktım.
Bembeyaz teni, kahverengi gözleri ve keskin çene hattıyla, en önemlisi yapılı vücuduyla dikkat çeken kişi, abimin asker olarak bahsettiği arkadaşıydı sanırım.
Zaten traşlı yüzü, onun asker olduğunu belli ediyordu.
Saçlarının rengi koyu kahverengiydi sanırım, gözleriyle uyumlu saç rengi vardı.
Başımı belli belirsiz salladım, düşüncelerimi kovmak istedim.
"Sana bahsettiğim kardeşim, Elif." Dedi abim, beni işaret ederek.
Adının Mert olduğunu öğrendiğim adamla gözlerimiz buluştuğunda hafifçe tebessüm ettim.
"Mert, memnun oldum. İstanbula ve mahallemize hoşgeldin." Dedi, mesafe barındıran ses tonunda.
Başımı belli belirsiz salladım.
"Teşekkür ederim."

BAŞKA BİR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin