👉🏻3. Bölüm👈🏻

763 27 2
                                    

Yeni bir bölüm ve yeni bir ben!
Merhaba arkadaşlar, nasılsınız?
Ben çok iyiyim, ama hava bunaltıcı derecede sıcak ve iyi kalabilir miyim bilmiyorum!
Bugünün tarihi dokuz Ağustos pazar ikibin yirmi!
Sizin bu bölümü okuduğunuz tarih nedir? Yorumlarda buluşalım!🥰
O zaman sizi çok bekletmeden aradan çekiliyorum.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

"Oh, çok yoruldum.."
Yaklaşık iki saat önce abimden Mert'i arayıp, akşam için ne yapmamı istediğini sormasını istemiştim. Mert'te özel olarak istediği bir şey olmadığını söyleyince ben de farklılık olsun istemiştim. Önden sebze çorbası yapmıştım ve daha sonra ise ana yemeğe geçmiştim. Kırmızı ve yeşil biberi jülyen doğrayıp baharatla ve çok az yağla kavurmuştum, üzerine de yine jülyen doğradığım baharatlarla dinlendirdiğim tavuk etlerini koyup beraber pişirmiştim. Yanına pilav veya makarna konusunda kararsız kalmıştım ama sonunda makarnada karar kılmıştım, köri soslu kremalı makarna yapmıştım.
Biraz patates doğrayıp yine baharatlarla fırına salmıştım ve sonra da bol salata yapmıştım.
Dün limonata yapmıştım, akşam tadına baktığımda çok beğenmiştim ama abim ve Mert beğenecek mi emin değildim.
Zil çaldığında, hazırladığım masaya son kez baktım ve memnuniyetle gülümsedim.
"Hoşgeldin." Dedim, geçmesi için kenara çekilirken.
"Hoşbulduk."
Mert, abimin yanına geçerken ben de kaselere çorba koyup masaya götürdüm.
"Hadi, soğumadan gelin."
Çorbadan bir kaşık aldığımda gülümsedim, güzel yapmıştım.
"Elif, iyi ki gelmişsin yanıma gerçekten! Sayende hazır yemekten kurtuldum."
Mert, abimin kafasına vurdu.
"Çağırmıyor muyuz lan seni?"
Abim de elini kaldırdı, ama vurmadı.
"Salak salak hareketler yapma kardeşimin yanında, gebertirim seni."
Onların bu hâllerini keyifle, gülerek izliyordum.
Çorbalar bittiğinde mutfağa girdim ve ana yemeği tabaklara koyarak içeriye götürdüm, tekrar mutfağa gittiğimde ise salatayı aldım.
"Afiyet olsun." Dedim ve yemeğime başladım.
Yaptığım yemeğin tadına bakarken ne güzel yapmışım be! Diye geçirdim içimden.
"Bu yemeği sen mi yaptın?"
Başımı kaldırıp, soruyu soran Mert'e baktım.
"Evet."
"Irmak'ın restoranında çalışan aşçılara taş çıkartırsın, ellerine sağlık." Sesi düz çıkmıştı, hayranlık belirtisi yoktu ama sözleri öyleydi.
Tebessüm ettim.
"Estağfirullah, onlar tecrübeli eline diplomasını almış aşçılar. Yemek konusunda gerçek aşçıların ellerine su dökemem."
Gözlerini kısarak baktı bir iki saniye ve sonra bakışlarını çekip yemeğine odaklandı.

Yaklaşık onbeş dakika sonra akşam yemeği faslı tamamen bittiğinde, masayı toparlayarak mutfağa geçtim ve kirli bulaşıkları makinaya attım.
"Yarım saate işe gideceğim ben abiciğim, hadi yap bir kahve içelim." Diye seslenen abime cevap vermemiştim.
Saate baktığımda dokuza geldiğini gördüm, bugün yemeğe geç oturmuştuk normalde altı en fazla yedi gibi oturur ve sekiz olmadan yemek faslımız biterdi. Uğraşmalı yemekler yapmıştım biraz aslında, ondandı.
Buzdolabına koyduğum mozaik pastayı çıkarttım ve kestiğim çok ince olmayan dilimleri ikişer tane olmak üzere üç tabağa koydum ve üzerine de Antep Fıstığı tozu serpiştirdim.
Bu sırada makinada olan kahveyi cezvelere boşalttım ve tepsiyle birlikte içeriye götürdüm.
"Mozaik pastayı hangi ara yaptın?"
Kıkırdadım.
Konuşma arasında Yaren bana Mert'in mozaik pastayı çok sevdiğini söylemişti, bu sebeple yapmıştım.
"Yaptım işte abi, soru sorma önüne çıkmış ye." Dedim gülerek.
Gözlerini kısarak baktı.
"Senin dilin fazla uzamış fıstığım(!)"
Güldüm.
"Yok abiciğim, sana öyle gelmiş."
Mert tabağı eline alıp mozaik pastadan bir parça alıp ağzına götürdü.
"Çok güzel olmuş, mozaik pasta çok severim."
Başımla onayladım.
"Biliyorum." Dediğimde abimin ve Mert'in bakışlarıyla karşılaştım.
Sorarcasına, şaşkınca bakıyorlardı.
"Yaren konuşma arasında söylemişti, oradan biliyorum. İlk defa yaptığım yemekleri yediğin için, tatlıdaki şansımı bildiğimden yana kullanmak istedim."
Abim başıyla onaylarken, Mert'in bakışlarına anlam verememiştim.
Kahvemden son yudumu alırken abimin çoktan bitirmiş ve ayaklanmış olduğunu fark ettim.
"Ben giyineyim de gideyim, bu arada fıstığım?" Dedi ve devam etti.
"Ben gececiyken Yaren'i çağırıyordun, şimdi yaren yok ne yapacaksın?"
Dudak büktüm.
"Ben yalnız da kalabilirim abi, biliyorsun."
Abim kaşlarını çattığında, düzeltmiş olduğum bükük dudaklarımı yine aynı şekle soktum.
"Olmaz Elif, sen evde yalnızken uyuyamazsın ben seni biliyorum."
Omuz silktim.
"Alışmam lazım abi."
Birden kaşları çatıldı ve bakışları Mert'i buldu.
"Neden?"
Yutkundum, yanlış anlaşılmış olabilir miydim?
"Ben artık hep buradayım ve senin gececi olduğun çok günler olacak. Hep mi Yaren'i çağıracağım?"
Onaylamazca başını salladı.
"Yeni geldin sen, mahalleye alışana kadar böyle." Dedi ve Mert'e döndürdü bakışlarını.
"Mert kardeşim, sen de evde yalnızsın. Kardeşimi sana emanet etsem, burada benim odamda kalsan Yaren gelene kadar geceleri?"
Mert'in gözleri iyileştiğinde, aynı şekilde benim de irileşmişti ve bakışlarımız birbirine çevrildi.
Bakışlarımı kaçırdım.
"Elif'i kız başına evde yalnız bırakmak olmaz zaten, tamam."
Göz devirdim.
***
Demlenmiş olan çayı bardaklara koyarken, bir yandan da fırına attığım muzlu pudingli kurabiyeleri ve sabahtan yaptığım mozaik pastadan yine bir dilim olmak şartıyla tabaklara koydum.
İçeriye geçtiğimde Mert telefonuna bakıyordu, geldiğimi gördüğünde telefonunu bıraktı ve oturduğu yerde dikleşerek uzattığım tepsiden çay ve kurabiyeyle pasta olan bir tabağı aldı.
"Sen her gün böyle şeyler yapıyor musun?"
Dilimi şaklatarak 'cık' gibi bir ses çıkarttım.
"Her gün yapıp yendiğini düşünsene, yüz kilo olurdum."
Kıkırdadı.
Kurabiyeleri ağıza atmalık, küçük küçük yapmıştım ve böylece kolay pişmişti.
"Kurabiyeler neyli böyle?"
Hadi ama, anlamamış mıydı?
"Marketlerde muzlu puding var ya, onunla yaptım işte."
Gözlerini kısarak baktı ve bir kurabiye daha attı ağzına.
"Tabii ya, ben de bilimdik bir tadı var diyordum." Sadece tebessüm ettim ve çay bardağını üç parmağım arasına alarak dudaklarıma götürdüm.

BAŞKA BİR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin