👉🏻8. Bölüm👈🏻

453 10 0
                                    

Sonunda geldim!
Günlerdir yazamadım, malum sebeplerden dolayı ve fakat... buradayım!
Nasılsınız? Ben çok iyiyim.
Bölümü yavaş yavaş yazmak istiyorum, bu yüzden başlama tarihim ve bitiş tarihim arasında baya bir zaman geçmiş olabilir.
Yorgunum, bitkinim ve buraya vakit ayırmaya çalışıyorum.
Bölümü yazmaya başladığım tarih; otuz Eylül ikibin yirmi çarşamba ve saat ise ondört otuzbeş. :))
Yazım şeklimin doğruluğu ya da yanlışlığı pek önemli değil. Siz anladınız beni sonuçta!
Hadi o zaman bölüme geçelim?
Yorumlarda buluşalım.. 💋
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Uyanır uyanmaz gözlerim tavanla bakışırken, artık fakültelerin açıldığı aklıma gelmişti ve bu duruma yüzümü buruşturarak, belime kadar örtülü olan pikeyi başıma kadar çekmiştim. Bugün itibariyle beni yorucu seneler bekliyordu, çünkü ben işimde başarılı bir çocuk doktoru olmayı hedefliyordum. Bu fikir yüzümü gülümsetmişti, doktor hanım ya da doktor Elif hanım.. kulağa ne kadar da hoş geliyordu, öyle değil mi? Öyle..
Lavabodaki rutin işlerim bittiğinde, odama geri dönerek gardrobumun karşısına geçip fakültenin ilk gününde ne giysem diye düşünmeye başladım. Çok kıyafetim vardı ama sanki az var gibi geliyordu hep gözüme, çünkü seviyordum giyinmeyi.
Eylül ayının son günlerini yaşıyorduk, havalar bir soğuyordu ve bir de sıcaklaşıyordu. Havaya ayak uydurmakta zorlandığım bir mevsimdi, sonbahar.
Yine de, hafif boğazlı kolsuz kırmızı bir badi, açık mavi jean ve koyu mavi, kırmızı ve beyaz renklerinden oluşan ekose cepli kaşe gömlek tercih etmiştim. Bu gömlek, biraz ceket görünümü veriyordu ve her bedene yakışabilecek formdaydı.
Moda programlarındaki gibi düşüncelerimi yansıtmayı bırakıp, salık olan saçlarımı taradım ve ardından düzleştirdim.
Makyaj aynamın karşısına geçtiğimde, yüzümü yakından inceledim. Kapatılacak herhangi bir kusur göremediğimde ise sadece kirpiklerime maskara sürmeyi tercih etmiştim.
Çantamı alırken, gözüm vaktin geçtiğini gösteren saate ilişirken, kahvaltı yapmayı es geçerek evden çıkmıştım.
Yaren'lerin evinin önünde vardığımda ise, sessizce Yaren'i beklemeye başlamıştım.
Mert'in arabası dün akşam bıraktığı yerdeydi ve bu da demek oluyordu ki hâlâ evdeydi.
Kapıdan çıkan Yaren'i fark ettiğimde, arabada olan bakışlarımı çekip Yaren'e ve oradan da arkasından gelen Mert'e çevirdim.
"Günaydın, Elif."
Yaren'in ses tonu, sabahın erken saatlerine göre fazla enerjikti.
Göz devirdim.
"Bu saatte enerjik olmayı nasıl başarabiliyorsun? Günaydın."
Omuz silkti.
"Evde sıkılıyordum ve fakülte açıldı, artık üniversiteliyiz neden enerjik olmayayım ki?"
Başımı belli belirsiz salladım, inek öğrencinin vücut bulmuş hâliydi diyebiliriz Yaren için.
Bakışlarım Mert'in bakışlarıyla buluştuğunda gülümsedim.
Yanıma daha çok yaklaştığında, gözlerimi irileştirerek onu izledim.
Yaklaştı ve pembe dolgun dudaklarını sol yanağıma bastırdı.
Gözlerim daha çok irileşirken, alt dudağım dişlerimin arasına gitti.
"Günaydın, canım."
Vücuduma iğneler batıyordu, neden?
Yutkundum ve Yaren'e baktım. Kıkırdayarak bizi izliyordu, resmen benim utanan hâlimden keyif alıyordu.
Sevgili miydik bilmiyorum, ama tanıma aşamasından bir üst seviyeye geçtiğimiz kesindi.
'Benimle çıkar mısın?' Diyecek hâli yoktu herhalde, ergenler gibi değil mi? Zaten ben de istemezdim bunu, bu düşünce yüzümü buruşturma isteğimi ortaya çıkartsa da bunu yapmadım.
Yarım yamalak gülümsedim, pek başarılı olduğumu zannetmiyordum.
"Günaydın."
Boğazını temizledi.
"Sizi fakülteye ben bırakacağım, sonuçta ben de evden çıkıyorum ayrı gitmek olmaz."
Başımı belli belirsiz sallayıp, arabaya yöneldim. Arka kapıyı açacağım sırada Yaren buna engel olarak kendisi arka kapıyı açtı ve oturdu. Bu demek oluyordu ki, önde ben oturacaktım.
İlk defa oturmuyordum, bu sebeple açtığım kapıdan içeriye geçerek oturdum.
"Görev çıkmazsa akşam bir şeyler yapalım?"
Bakışlarımı Mert'e çevirdim ve başımı belli belirsiz salladım.
"Olabilir."
Fakülteye vardığımızda Mert'in arabayı durdurmasıyla Yaren Mert'e teşekkür ederek arabadan indi. Emniyet kemerimi çıkartmamın ardından ben de çıkacakken Mert kolumu tuttu.
"Elif, sorun mu var?"
Derin bir nefes aldım.
"Hayır Mert, sadece alışmam zor olacak sanırım. Çok tuhaf geliyor, bir yandan mutluluk veriyor ama bir yandan da korku veriyor. Anlayamıyorum.."
Tebessüm etti.
"Bu hislerin kötü bir şey değil ki, sevmek sanırım böyle bir şey. Nereden mi biliyorum? Kendimden. Aynı şeyleri hissediyoruz çünkü."
Bakışlarım birbirine kenetlenmiş ellerime kayarken, Mert çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
"Hadi şimdi düşünme bunları güzelim, akşam görüşürüz." Kulaklarım uğulduyordu, tek bir kelimede takılıp kalmıştım; güzelim..
Ne güzeldi bu şekilde hitap edilmek.
"Görüşürüz." Dedim, sıcak bir şekilde gülümsemeye çalışırken.
*
Aradan geçen birkaç saatin ardından fakültenin ilk gününün sonuna gelmiştik. Ders işlemesek bile, fakülte neden insanı yoruyordu bunu anlamıyordum. Yorsa da saçma bir şekilde huzur veriyordu ayrıca, belki de okumayı istediğim yer olduğu içindi tüm bu huzurum.
"Elif!"
Oturduğum bankta, sesin geldiği yöne doğru çevirdim başımı. Bana biraz uzakta, elinde birkaç defterle yanıma gelen Yaren'i gördüm ve gülümsedim.
Adımlarını hızlandırarak yanıma geldi ve oturdu.
"Günün nasıldı?"
Omuz silktim.
"Boş ama yine de güzel, senin?"
Kıkırdadı ve sonra da başıyla onayladı.
"Aynı şekilde."
Sonra bir anda aklına bir şey gelmiş gibi kendisini bana çevirdi.
"Sabah abim bırakırken buraya çok yakın bir pastane görmüştüm, gidelim mi? Canım ekler istiyor.." dedi, alt dudağını dişlerken.
Güldüm.
"Hamileler gibisin Yaren, sürekli canın bir şeyler çekiyor."
Dudak büktü.
"Ne yapabilirim? Yemeyi seviyorum."
Başımla onayladım ve oturduğum yerden kalktım.
"Gidelim madem."
O da benim arkamdan kalktığında, fakültenin çıkışına doğru yürüdük.
Üniversite hayatı heyecan verici ve farklı olacağa benziyordu. İlk defa bu duyguyu tadacağım için garipsiyordum, ama sonradan alışınca öyle olmayacaktı ya da daha çok farklı yanlarını görecektim bilemiyordum.
Tabelası sarı renk olan 'Limon Pastanesi' yazan tabela beş metre uzaktan da olsa insanın dikkatini çekiyordu. Tatlı bir görüntüsü vardı, biraz büyüktü ve sanırım üst katı da vardı.
İçeriye girip, rengarenk olan masaların ikili ve masası beyaz, sandalyeleri sarı olan masalardan birine geçtik.
Hep hayalim, doktor da olsam bir gün küçük bir pastane açmaktı fakat doktorluk yaparken pastane açsam bile başında duramayacağım ve hatta yanına bir kere bile uğrayamayacağım kesindi.
"Hoşgeldiniz."
Siyah saçlı, beyaz tenli ve mavi gözlü olan kadın içten bir gülümsemesiyle elindeki menüleri masaya bıraktı.
Genç birine benziyordu ama mavi gözlü olduğu için siyah saç onu olduğundan daha olgun göstermişti. Bence boyalıydı ve asıl rengi sarıydı. Sadece bir tahmin...
"Hoşbulduk, çok güzel bir yer." Dedim, ben de onun gibi güleryüzle.
Başıyla onayladı.
"Teşekkür ederiz, her gelenden aynı cevabı alıyoruz ve bu bizi mutlu ediyor. Sizleri ilk defa burada görüyorum.."
Gülümsemem genişledi.
"Evet, bu semte pek uğramayız normalde fakat fakültemiz burada."
Şaşırmıştı.
"Öyle mi? O zaman sık sık bekliyorum."
Yaren söze atladı.
"Elbette, görüntüye bakılırsa tatlılarınız enfes ve eminim ki tadı da öyledir."
Kadının bakışları Yaren'i buldu.
"Hiç şüpheniz olmasın."
Menüye kısaca göz gezdirdim.
"Pastanenizin ününü yürüten bir tatlınız var mıdır?"
Kadın gülümserken gözlerini kısarak baktı yüzüme, sanırım bu soruyu beklemiyordu ama bunu duymakta mutlu etmişti.
"Adından anlayacağınız üzere Limonlu olan her şey, özellikle Limonlu Cheesecake."
Tek kaşım havalandığında, bakışlarım Yaren'i buldu.
"Bana hiç öyle bakma Elif, ben Ekler yiyeceğim." Göz devirdim.
"Ben Limonlu Cheesecake alabilirim, yanına da bol köpüklü sade bir Türk kahvesi olsun."
Başıyla onayladı.
"Elbette. Size de Ekler ve yanına da?" Diye sordu.
"Ben de Türk kahvesi alabilirim."
Bu sırada çantamdan telefonumu çıkarttım ve mesajlar bölümüne girerek Mert'in adına tıkladım.

BAŞKA BİR AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin