👉🏻15.Bölüm👈🏻

229 3 0
                                    

Selam arkadaşlar, ben geldim.👋🏻
Daha doğrusu bölüm geldi!😅
Nasılsınız? Ben iyiyim, korona günlerini evimde ailemle mutlu bir şekilde geçiriyorum, tabii bu günlerde ne kadar mutlu olunabiliyorsa!🙄
Siz korona günlerinde neler yapıyorsunuz?🤔
Ben kitap okuyarak, bölüm yazarak, temizlik ve yemek yaparak geçiriyorum günlerimi.
Cidden, bunalmamaya birebir çare temizlik!🤪
Yemek yapmakta iyi hissettiriyor gerçi...
Ben yemeyi ve yapmayı sevdiğim için, sorun olmuyor benim için.
Bol bol kek, kurabiye, pasta vs. yaptım!
Sonra kilo...
Neyse!
Yorumlarda buluşalım!💭♥️
İyi okumalar, öpüldünüz ama uzaktan! Malum korona var!🤣
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Onu burada görmeyi beklemiyordum, ailemin olduğu şehirde yaşıyordu aslında. Burada karşılaşmamız beni çok şaşırtmıştı ama çokta sevinmiştim. Çocukluğumun, ergenliğimin ve gençliğimin birlikte geçtiği, kısacası bu yaşıma kadar onunla beraber geçirmiştik her anımızı. Ayağa kalktım ve koşarak yanına gidip sarıldım. Sarılışıma aynı şekilde karşılık verdiğinde gözlerim kapalı bir şekilde gülümsedim. Özlemiştim, hem de fazlasıyla. Annemler Mehmet'le karşılaştığımı öğrenince çok mutlu olacaklardı ve onlar da görmek isteyeceklerdi. Kendimi ondan ayırdım ve ellerimi omuzlarının biraz altına koydum ve hafifçe sıktım.
"Mehmet! Senin İstanbul'da ne işin var! Çok özlemişim seni, deli!"
Sonra tekrar sarıldım.
"Seni aramadan önce karşılaşmayı beklemiyordum, şaşırdım ve çok mutlu oldum." Dediğinde omzuna vurdum.
"İstanbul'a geliyorsun ve beni aramıyorsun? Aşkolsun."
Gülümsedi.
"Dün geldim daha, Elif."
Başımı belli belirsiz salladım.
"Her neyse boşver, neden geldin? Beni özlediğin için gelmiş olamazsın herhalde." Kıkırdadım.
"İstanbul'da işlerim var, bir süre buralardayım. Belki bir ay, belki beş ay, bilemiyorum."
Gözlerimi kocaman açıp gülümsedim.
"Buna çok sevindim, iyi ki geldin. Aa, seni Irmak'la tanıştırayım."
Irmak son anda aklıma gelmişti, Mehmet'i görünce resmen Irmak'ı unutmuştum.
Masaya doğru yaklaştığımızda Irmak da ayağa kalktı ve kocaman gülümseyerek elini uzattı.
"Merhaba Mehmet ben Irmak, Elif'in arkadaşıyım, aynı zamanda da Barlas'ın sözlüsüyüm ve Elif'in sevgilisinin de yakın arkadaşıyım, ah çok karıştı değil mi? Birden konuştum." Dedi, hafif ima dolu sesle ama bu yalnızca benim anlayabileceğim bir imaydı.
Kıkırdama isteğimi bastırdığımda, Mehmet'in şaşkın bakışlarıyla karşılaştım.
"Merhaba Irmak, bir sevgilin olduğunu bilmiyordum Elif? Çok olmadı buraya taşınalı, birine güvenmek için fazla hızlı değil misin?"
Kıkırdadım.
"Mehmet her zaman bana karşı fazla korumacı olmuştur." Dedim ve devam ettim.
"Mert, yani sevgilim; abimin de yakın arkadaşı, aynı mahalledeyiz, abim kardeşi gibi sever ve güvenir."
Başıyla onayladı.
"Sahi, abinle uzun zamandır görüşmüyoruz. İnşaat mühendisliği okumak için İstanbul'a gelmişti değil mi?"
Irmak afallamış bir şekilde ikimize de bakmıştı, ah bunu bilmiyordu.
"İnşaat mühendisliğini babam için istiyordu ama abim İstanbul'a gelince kendi istediği mesleği okudu ve yaptı, yani abim Polis."
Mehmet'in yüz ifadesi biraz değişmişti, pek anlam verememiştim bu hâline.
"Ne güzel."
Sesi aksini söyler gibiydi.
"Annemler seni gördüğüme çok sevinecekler ve onlar da seni görmek isteyecekler. Akşam yemeğine gelsene bize!" Bu sırada Yaren kafeden içeriye girmişti, yanımıza geldiğinde şaşkın şaşkın Mehmet'e bakıyordu.
"Yaren, hoşgeldin canım." Dedim ve sonra devam ettim.
"Mehmet benim ailemle yaşadığım şehirde çocukluğumun geçtiği kişi, İstanbul'a işleri olduğu için gelmiş ve burada karşılaştık, Mehmet Yaren de yakın arkadaşım."
Derin bir nefes verdim.
"Aynı zamanda sevgilinin de kardeşi yani, Memnun oldum Yaren."
Yaren yarım yamalak gülümsedi.
"Ben de memnun oldum, Mehmet."
Arada hafif bir gerginlik oluşmuştu.
"Hadi oturalım." Dedim, sessizliği bozarak.
"Ben hiç oturmayayım, işlerim var Elif."
Başımla onayladım, ısrar etmeyecektim.
"Yarın akşam yemeğinde bizdesin, olur mu?"
Başıyla onayladı ve sonra yanağımı öptü.
"Görüşürüz."
Gülümsedim.
"Görüşürüz."
Mehmet'in gidişiyle birlikte masaya oturdum ve önümde bana soru soran gözlerle bakan iki çift gözle gözlerimiz birleşti.
Göz devirdim.
***
"Ben geldim!" Dedim, anahtarı kapıdan çıkartıp vestiyere atarken.
"Hoşgeldin kuzum!"
Çantamı da bir köşeye bıraktıktan sonra her zamanki gibi mutfakta olan annemin yanına gidip yanaklarından öptüm.
"Hoşbuldum anneciğim, n'apıyorsun?"
Karıştırdığı çorbayı gösterdi.
"Akşam yemeği, sen n'aptın, nasıl geçti günün?"
Birden kocaman gülümsedim.
"Anne, bugün kimi gördüm tahmin et?"
Tek kaşını hafifçe kaldırdı.
"Kimi gördün, hadi söyle!"
Gülümsedim.
"Mehmet!"
Yüzü şaşkın bir hâl aldığında kıkırdadım.
"Gerçekten mi? İstanbul'a mı gelmiş? Çok sevindim! Duydun mu Bahadır?"
Başımla onayladım, sonra babam mutfağa yanımıza geldi.
"Mehmet mi? Ne işi varmış İstanbul'da, bizi de görmeye gelsin."
Başımla onayladım yine.
"İşleri varmış baba, belki bir ay ve belki de beş ay sürermiş, belli değilmiş. Yarın akşam yemeğe davet ettim."
Gülümsedi.
"Çok iyi yapmışsın, özledim keratayı!"
Göz devirdim.
"Ne keratası baba? Küçük çocuk değil artık o!"
Kahkaha attı.
"Elli yaşına da gelse benim gözümde kerata!"
Kıkırdadım.
"Neyse, üzerimi değiştireyim de yarıma geleyim anne."
Başıyla onayladı.
"Bir tek salata kaldı canım, abin bu gece yok biliyorsun yemekleri de yaparken fazla yaptım istersen Mert'i çağır, yarına kalmasın yemekler."
Yüzümü astım.
"Mert yok anne, yani görevde."
Babam boğazını temizledi ve omzuma dokundu.
"Allah yardımcısı olsun."
Sonra odaya gitti.
"Ne zaman dönecek?"
Omuz silktim.
"Bilmiyorum ki, görev bu anne."
Başıyla onayladı.
Mutfaktan çıktım ve merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden çıkıp odama girdiğimde üzerimdeki ceketi çıkartıp kendimi yatağa attım. Dışarıdayken yorulmuştum.
Bir süre sırt üstü yatarak bekledikten sonra lavaboya girdim ve makyaj temizleme mendilimle makyajımı sildim ve daha sonra yüz temizleme jelimle de yüzümü yıkadım ve sonrasında odama geri döndüğümde gardrop sürgüsünü çekerek gri eşofman takımlarımı aldım ve üzerimdekilerden kurtulup eşofmanlarımı giydim, üzerimden çıkarttıklarımı ise banyodaki kirli sepetine attıktan hemen sonra telefonumu alarak odamdan çıktım.
Annem salata malzemelerini hazırlamış, şimdi de masayı hazırlıyordu.
Ben de hazırladığı malzemeleri bir bir doğrayarak bir kaseye koydum ve limon, zeytinyağı, tuz ve sumak ekledikten sonra kaşık yardımıyla karıştırdım ve sonrasında salata kaselerine boşalttım.
Kaseleri alıp yemek odasındaki masaya koydum.
"Yemeklerin altını açta ısınsın, kızım."
Başımla onayladım ve mutfağa gidio ocaktaki yemeklerin altını açtım.
Isınan çorba tenceresini alıp içeriye götürdüm ve kaselere boşalttıktan sonra tencereyi mutfağa geri götürdüm.
"Baba! Hadi gel, çorbalar soğuyacak."
Masadaki yerime oturdum ve annemle babamın oturmasını bekledim, onlar da oturunca yemeğe başladım.
Çorbamı içtiğimde telefonum çaldı, cebimden çıkardığımda Mert'in aradığını gördüm.
"Yemek yerken telefonla konuşup bölünmesini sevmiyorsunuz ama Mert arıyor." Dedim.
"Hadi sen bak, biz bekliyoruz seni." Anneme şu an sarılmak istiyordum.
Babama baktım, başıyla onayladı ve ben de oturma odasına geçtim.
"Mert!" Dedim, açtığım gibi hemen.
"Elif! N'apıyorsun canım?"
Dudaklarımı ıslattım.
"Bizimkilerle akşam yemeği yiyorduk, sen n'apıyorsun canım?"
Küçük bir öksürme sesi geldiğinde kaşlarımı çattım.
"Döneceğiz şimdi."
Derin bir nefes verdim.
"Çok şükür."
"Gelmemiz gece yarısını geçer."
Başımla onayladım.
"Beklemek istiyorum."
Şu an gözlerini kısarak baktığına emindim.
"Hayır, uykunu almalısın. Yarın beraber vakit geçiririz, görev çıkmazsa."
Huysuz bir çocuk gibi omuz silktim, sanki görebilecekmiş gibi.
"Bekleyeceğim, Mert."
Derin bir nefes verdi.
"Lütfen.."
Göz devirdim.
"Asıl sana lütfen, Mert."
Hafifçe kıkırdadı.
"Tamam, seninle inatlaşmayacağım."
Gülümsedim.
"İyi edersin."
Güldü.
"Kapatmalıyım güzelim, varınca ararım o zaman."
Aptal gibi sırıttığıma emindim.
"Olur hayatım, bekliyorum." Dedim, sonrasında kapatmıştık ve ben de yemek odasına geri dönmüştüm.
***
Telefon elimde, Mert'ten bir telefon bekliyordum. Herkes uyumuştu, abim gelmişti ve o da uyuyordu. Gece oniki buçuktu, Mert hâlâ aramamıştı.
Odamda dört dönüyordum, arada pencereden dışarıya bakıyordum. Henüz ortalarda değildi, artık gelmeliydi.
Üzerimdeki eşofmanlara baktım, ince değillerdi ve üzerime bir şey alıp dışarıya çıksam üşümezdim.
Aynada kendime baktım, saçlarım sabahtan kalmaydı ve dağınık gözüküyordu. Saçımı çözdüm ve sonrasında ellerimle başıma hafifçe masaj yapıp, sonrasında saçımı bol bir şekilde topuz yaptım.
Sonunda titreşimde olan telefonum titremeye başladığında hızlı bir şekilde yatağıma doğru ilerledim ve telefonumu aldım.
Mert arıyordu.
"Sokağa giriyorum canım, bahçeye çıkabilirsin."
Gülümsedim.
"Tamam canım, çıkıyorum."
Sonra sessizce odamın kapısını açtım ve merdivenlerden ses yapmamaya özen göstererek indim.
Askıdan trençkotumu aldım ve hızlı bir şekilde giydikten sonra ses yapmadan dış kapıyı açıp kapının kapanmaması için kilit demirini dışarıya çıkardım ve ayakkabılarımı giyerek bahçeye çıktım.
Ben bahçeye çıkarken Mert'te bahçe kapısından içeriye girmişti.
Kocaman gülümsedim.
Yanıma yaklaştığında hızlı adımlarla ben de ona yaklaştım ve sıkıca sarıldım. Burnumu boynuna gömdüm ve kokusunu içime çektim. Mert'le her saniyem birlikte geçsin istiyordum, onu görmediğim her an özlüyordum.
"İyi misin?" Diye sordum, hâlâ sarılıyorken.
Saçlarımı tuttuğunu hissettim.
"İyiyim Elif, sadece seni çok özledim."
Gülümsedim ve burnumu gömdüğüm boynunu öptüm.
"Ben de seni özledim."
Sonra birbirimizden ayrıldık ve bahçedeki masaya geçtik.
"Nasıl geçti günün?"
Derin bir iç çekti.
"Yorucu. Birinin peşindeyiz, bulamadık. İstanbul'da görülmüş, biz onun peşine gidiyoruz o bizim olduğumuz yere geliyor, şaka gibi! Sinirlerim bozuldu."
Elimi yanağına götürdüm ve okşadım.
"Sakin ol canım, neleri başarmadınız, bunu da başaracaksın eminim."
Gülümsedi ve yanağındaki elimi alıp avuç içimi öptü.
Çok hoş hissettiriyordu böyle.
"Senin günün nasıl geçti? Neler yaptın?"
Gözlerimi kocaman açarak gülümsedim.
"Bugün Irmak'ın nişan provasından sonra bir kafeye gittik, kimi gördüm dersin? Bu yaşıma kadar beraber vakit geçirdiğim, çocukluğumun birlikte geçtiği Mehmet'i! Çok sevindim onu gördüğüme, onunla kardeş gibi büyüdük biz. Burada görmeyi beklemiyordum, İstanbul'da işleri varmış. Belki bir ay ve belki de beş ay kalırmış hiç belli olmaz dedi, yarın akşam yemeğe gelecek bize. Sen de gel, tanışmış olursun?"
Gözlerini kısarak pür dikkat beni dinlemişti.
"Çok yakın çocukluk arkadaşın olduğunu bilmiyordum."
Göz devirdim.
"Buraya geldikten sonra iletişimimiz koptu. Konuşuyor olsaydık sana anlatmak aklıma gelirdi, konuşmadığımız için unuttum."
Başıyla onayladı.
"Eğer görev çıkmazsa mutlaka geleceğim."
Gülümsedim.
Saate baktı ve sonra tekrar konuştu.
"Saat bir buçuğa geliyor, hadi sen eve geç uyu."
Alt dudağımı ısırdım.
"Sen de görevden geldin, yorgunsun. Düşüncesizlik ettim biraz seni görmek isteyerek, dinlenmeliydin."
Göz devirdi.
"Saçmalama, ben de seni görmeden uyumak istemezdim zaten."
Başımla onayladım.
"Hadi o zaman, sen evine ben evime!"
Güldü.
Ayağa kalktığımda kolunu belime sardı ve beni kendisine çekip dudaklarımı öptü. Anında kendimi geri çekip etrafa baktım.
"Ne yapıyorsun!"
Kıkırdadı.
"Gecenin bu saatinde kim olacak dışarıda?"
Omuz silktim.
"Haklısın, ama olsun."
Sonra yine kendisine çekti ve bu kez boynumu öptü.
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kendini benden ayırdığında gözlerinin içine baktım.
"İyi geceler."
Gülümsedi.
"İyi geceler."
***
Saçlarımın haraketlenmesini hissettiğimde uykumun arasında kedi gibi mırladım. Saçlarımla oynuyordu biri ve bunu ben uyurken yapıyordu. Uyandırmak amacıyla yapılsa da bu beni uyandırmıyor, aksine daha çok mayıştırıp uyumaya devam etmemde yardımcı oluyordu.
Bir süre daha saçlarımla oynandı ve sonrasında üzerinden yorganın kalktığını hissettim, ardından ise gıdıklanmaya başlandım. Evet, resmen deli gibi gıdıklanıyordum.
Gözlerimi açtım, kahkahalarım arasında kısık gözlerle abim görüş açıma girdiğinde buna şaşırmadım.
"T-tamam, uyandım." Dedim, zorla konuşmuştum.
"Hadi uykucu, çok uyudun bu sabah."
Yatakta doğrulduktan sonra saçlarımı geriye doğru attırdım.
"Günaydın abiciğim, saat kaç?"
Kolundaki saate baktı.
"Dokuz buçuğa geliyor."
Gözlerimi kıstım.
"Ve sen; bu saate geç diyorsun?"
Başıyla onayladı, sonra dizime vurdu ve ayağa kalktı.
"Hadi kalk, bugün Mehmet gelecekmiş öyle duydum."
Başımla onayladım.
"Evet, görmeyi beklemediğim yerde gördüm."
Alt dudağını sarkıttı.
"Kader işte." Dedi ve sonrasında odamdan çıktı. Ben de odamdaki banyoma girdim ve rutin işlerimi hallettikten sonra yüzümü bol bir şekilde suyla yıkadım ve yüz yıkama köpüğümle yüzümü güzelce temizledim. Ardından havalar soğuduğu için kreme ihtiyaç duyuyordum bu sebeple su bazlı nemlendiricimi yüzüme sürdüm ve yüzümün kremi iyice emmesini sağladım.
Su bazlı nemlendiricileri daha çok tercih ediyordum, vücudun yağdansa su bazlı şeylere daha çok ihtiyacı vardı bence.
Sonra odama geri döndüm ve yatağımı topladıktan sonra gardrop sürgüsünü açarak siyah eşofman altı ve beyaz sweat aldım, ardından sürgüyü kapatıp üzerimdeki pijamaları çıkarttım ve sonrasında üzerime gardroptan seçtiklerimi giydim.
Saçlarımı taradım ve gelişigüzel ördüm. Günlük sıktığım vücut spreyini boynumun iki yanına sıktım ve sonrasında komidinin üzerindeki telefonumu eşofman altının cebine koyarak odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim ve aşağıya indim.
Mutfaktan harika kokular geliyordu ve annem her zamanki gibi mutfaktaydı.
"Günaydın, canım ailem!"
Babam her zamanki gibi elinde gazete vardı ve oturma odasında bir köşede oturmuş gazete oluyordu. Yanına gittim ve yanağını öptüm, sonrasında annemin yanına gittim ve onun da yanağını öptüm.
"Benim yanağımı öpmek yok mu, fıstığım?"
Dil çıkarttım.
"Sen beni gıdıklamadan önce düşünecektin, abiciğim!"
Güldü.
Yanıma geldi ve yanağımı öptü.
"Sen öpmezsen ben öperim fıstığım, sorun yok."
Gülümsedim ve yanağını öptüm.
"Seni seviyorum, abiciğim."
Başıyla onayladı.
"Ben de sana karşı boş değilim, fıstığım."
Göz devirdim.
Sonra anneme döndüm, çay demliyordu.
"Yapılacak başka bir şey var mı, anne?"
"Menemen yapabilirsin, tatlım."
Başımla onay verdim ve sonrasında tavayı çıkartıp ocağa koydum.
Biber, soğan, domates ve sucuk çıkarttım. Menemene sucuğu küçük küçük doğrayıp katmayı seviyordum, çok güzel lezzet veriyordu.
Hepsini doğradıktan sonra tavaya döktüm ve yağda kavrulmasını bekledim. Kavrulduktan sonra yumurta kırdım ve iyice karıştırdım. Sonra kapağını kapattım ve biraz daha pişmesine izin verdim.
"Her şey hazır, değil mi anne?"
Etrafa göz attı.
"Hazır güzel kızım, hadi menemeni al da gel masaya."
Başımla onayladım ve menemenin olduğu tavayı alarak yemek odasına gittim ve masadaki boş yere menemeni koydum.
"Baba, hadi seni bekliyoruz!"
Babamın yemek odasına gelip masaya oturmasıyla kahvaltıya başladık.
Gözüm telefonumdaydı, Mert henüz aramamıştı. Belki de uyuyordur diye geçirdim içimden ve kahvaltıma devam ettim.
"Menemen çok güzel olmuş, ellerine sağlık fıstığım."
Gülümsedim.
"Afiyet olsun, abiciğim."
"Evet Elif, sucuk koyman ayrıca çok yakışmış."
Kıkırdadım.
"Sen etin her türlüsünü sevdiğin için ondan çok beğenmişsindir baba."
Güldü.
"Haklısın."
Sonra kahvaltımız bitti ve annemle birlikte masayı toparladık.
"Şunları makinaya atalım da, kahve yap."
Bir şey demeden, annemin sudan geçirdiği bulaşıkları makinaya dizdim. İşimiz bittiğinde ellerimi yıkadım.
Kahve yapmak için raftan kahve fincanlarını çıkarttım ve ocağın yanındaki dar ve uzun dolaptan kahve kutusunu aldım.
Bu sırada çalan telefon sesimi duydum ama telefonum odadaydı.
Annem telefonum elinde mutfağa girdiğinde kim olduğunu sorar gibi baktım suratına.
"Mert arıyor." Hemen aldım telefonu elime ve açtım.
"Mert?"
Annem yanımda bekliyordu.
"Canım, günaydın."
"Günaydın."
Mert'le sevgiliydik sonuçta bu sebeple annemin ya da abimin yanında ona canım, birtanem gibi hitaplarda bulunmak istemiyordum. Korktuğumdan değil, bu sebeple korkmam kimseden ama bu bir saygıdır, benim aileme gösterdiğim saygı.
"Nasılsın, Güzelim?"
Gülümsedim.
"İyiyim, sen nasılsın?"
Anneme baktığımda sürahiden kahve yanı bardaklarına su doldurduğunu gördüm.
"İyiyim canım, ne oldu? Yanında biri mi var?"
Sanki görebilecekmiş gibi başımla onayladım.
"Evet, öyle."
Kıkırdadı.
"Pekâlâ, n'apıyorsun bakalım?"
Kahve fincanlarına baktım.
"Kahve yapacaktım şimdi, sen n'apıyorsun?"
Bu sırada abim mutfağa girdi.
"Kim o?"
"Mert." Dedim.
"Selam söyle, Barlas'a."
Konuşmalar karışmıştı, göz devirdim.
"Selam söylüyor, abi."
Başını belli belirsiz salladı.
"Görevden gelmiş mi o?"
Başımla onayladım.
"Gelsin o zaman kahve içmeye, sohbet ederiz."
Anneme baktım, başıyla onay verdi.
"Duydun, Mert."
"Peki, geliyorum."
Gözlerimi ayaklarıma diktim.
"Tamam o hâlde, kapatıyorum."
Sonra kapatmıştık. Annem ve abim yanımda konuşmamızın bitmesini beklemişti resmen, insan biraz yalnız bırakırdı. Nerde?
"Geliyor." Dedim ve sonra dolaptan bir tane daha fincan aldım.
Dolaptaki büyük lokumlardan küçük sunum tabaklarına çıkarttım ve sonrasında annemin su koyduğu bardakları geri boşalttım ve dolaptan maden suyu çıkarttım.
Kapı çaldığında, kahveyi makinaya koyup düğmesine basmıştım.
Mert makina kahvesi pek sevmiyordu ama ben ocakta yapmaya üşenmiştim.
Mutfaktan çıkıp içeriye giren Mert'e baktım.
"Hoşgeldin." Dedim, kocaman gülümsememle.
Mert'te aynı şekilde karşılık verdi.
"Hoşbuldum." Dedi ve içeriye geçti.
Babamın elini öptü ve tam karşısındaki tekli koltuğa oturdu.
"Nasılsın, Bahadır amca?"
Devamını dinleyemedim çünkü kahve makinasından olduğuna dair ses gelmişti. Mutfağa girip dolabı açtım ve dört tane saplı kiraz alıp yıkadım ve sonrasında maden suyu koyduğum bardaklara süs olarak geçirdim. Sonra olan kahveleri fincanlara boşalttım ve tepsiyi alıp içeriye geçtim.
Önce babama, sonra anneme, sonrasında Mert'e ve en son abime ikram edip tepsiyi orta sehpaya bıraktım ve kendi kahvemi alıp abimin yanına oturdum.
"Askerlik nasıl gidiyor, Mert?"
Annem ve babam Mert'i sevmişti ama henüz hâlâ sevgili olduğumuz için bir sınırı vardı ve biraz da olsa mesafeli davranıyorlardı. Gerçi bunu babam yapıyordu, annem her zamanki sevecen ve kibar hâliyleydi.
"Her mesleğin zorluğu var, Bahadır amca."
Babam başıyla onayladı.
"Senin işin daha zor, çok takdir ediyoruz seni."
Mert gülümsedi.
"Sizler böyle düşündükçe biz askerler daha güçlü oluyoruz, biliyoruz ki Türk halkı yanımızda, destekçimiz."
Annem gülümsedi.
"Aklımız sende kalıyor ama, Mertçiğim." Annemin asıl iması bendim aslında. Benim merakımı vurguluyordu.
"Lütfen benim için üzülmeyin, ben sadece görevimi yapıyorum. Bilerek ve isteyerek bu mesleği seçtim, asker olmanın ve nasip olursa şehit olmanın gururunu yaşamak istediğim için tercih ettim."
Babam gurur dolu bakışlarla baktı, Mert'e.
"Allah uzun ömür versin, yaşayacak güzel şeylerimiz var daha."
Gülümsedim.
"Evet, daha benim düğünüm olacak kardeşim! Ağzına alma ölümü."
Abime yan bir bakış attım ve sonrasında da Mert'e dönerek göz devirdim.
***
"Tavuk çorbası yapıldı, tavuk sote yapıldı, pilav yapıldı, salata yapıldı, ara sıcaklar, soğuk ikramlar hazırlandı, badem tatlısı yapıldı..-"
Sözünü böldüm.
"Anne, Cumhurbaşkanı gelmiyor. Farkındasın değil mi? Hani değilsen, haberin olsun. Alt tarafı Mehmet geliyor, çocukluk arkadaşım olan Mehmet." Dedim, umursamaz bir tavırla.
Göz devirdi.
Evet, annem bana göz devirdi.
"Senin çocukluk arkadaşın olabilir kızım, ama bizim de evladımız gibi. Özledik onu, uzun zaman oldu görmeyeli."
Başımla onayladım.
"Her neyse, her şey hazır olduğuna göre hadi hazırlanalım artık."
Mutfağa göz gezdirdi.
"Masa da hazır, tamam o hâlde. Bu arada, Mert'i de davet ettin değil mi?"
Başımla onayladım, yine.
"Elbette."
Annemle birlikte mutfaktan çıktık, odaları tek tek kontrol ettim. Hiçbir yer dağınık değildi, buna sevinmiştim. Abim koltuğun köşesinde, dağıtmaya korkar gibi oturuyordu.
Bugün izinli olması iyi denk gelmişti, yoksa Mehmet'le görüşemeyeceklerdi.
Odama çıktım ve gardrop sürgüsünü açtım, ne giymeliydim bilmiyordum. Evde olduğumuz için eve uygun giyinmeliydim, sade ama şık olmalıydım.
Gömlek yakalı, üç tane düğmesi olan, kalın yan çizgili krem ve koyu nude renklerinden oluşan yarasa kol triko gözüme ilişti, hem şık hem günlük görünümü vardı. Altına ise krem rengi dar pantolon ve kahverengi dedi kemer de seçip hemen bir çırpıda üzerime giydim. Yakanın üç düğmesinden sadece bir tanesini iliklemiştim ve boynumun açıkta kalmasını istemiştim.
Açıkta kalan boynumu zincir altın rengi kolyelerle doldurmuştum.
Saçlarımı taradıktan sonra düzleştirdim ve iki yanımdan bir tutam saç alıp arkada birleştirdim. Aynanın karşısına geçip yüzüme nemlendirici sprey sıktım. Yüzüm spreyi emdikten sonra göz altlarıma kapatıcı ve üzerine de sabitleyici bir pudra geçmiştim ve bolca maskara uygulamıştım. Hafifçe bronzer uygulamasından sonra ise dudak rengi rujla makyajımı tamamen tamamlamıştım. Son olarak günlük sıktığım çiçeksi parfümümden sıktıktan sonra ayaklarıma göz attım. Krem rengi pofuduk ev botlarımı giydim, evdeydik sonuçta?
Merdivenlerden aşağı inerken zil çaldı.
Kapıya yönelip açtığımda Mert'i beklerken, Mehmet'i görmüştüm.
Gülümsedim.
"Hoşgeldin, Mehmet."
Dedim ve içeriye geçmesi için kenara çekildim.
Ayakkabılarını çıkardıktan sonra içeriye geçti, annem Mehmet'i güleryüzüyle karşılarken, babam ve abim odadan yeni çıkıyordu.
"Mehmetçiğim, hoşgeldin oğlum."
Mehmet sıkıca sarıldı anneme.
"Hoşbuldum, Kevser Teyzeciğim."
Sonra babamın elini öptü.
"Hoşgeldin, evlat."
"Hoşbuldum, Bahadır amca."
Sonrasında ise abimle sarıldılar, abim Mehmet'i severdi ama arkadaşlığımızı birazcık kıskanırdı her zaman.
"Hoşgeldin, Mehmet!"
Mehmet, abimin sırtına vurdu hafifçe.
"Hoşbuldum, Barlas abi."
Sonra salona geçtik.
"Nasılsın, Mehmetçiğim?"
Mehmet Gülümsedi.
"İyiyim Kevser Teyze, sen nasılsın? Sizler nasılsınız?"
"İyiyiz çok şükür, oğlum."
Babam Mehmet'in sırtını sıvazladı.
"İyiyiz, evlat."
"Siz yoksa temelli mi taşındınız, İstanbul'a?"
Temelli taşınsalar ne güzel olurdu.
"Hayır evlat, Barlas'ı sözlendirdik. Evlendirdikten sonra döneceğiz inşallah."
Mehmet başıyla onayladı.
"Kızım, Mert gelmedi? Yemeğe geçeceğiz."
Ayağa kalktım.
"Ben bir arayayım."
Mutfağa geçtim ve telefonumdan ismini bulup aradım.
Bir iki çalışa açmıştı.
"Canım? Gelmedin."
"Acilen Tabur'a gitmem gerekti, dönüyorum şimdi."
Dudak büktüm.
"Tamam canım, çok geç kalma."
Sonra telefonu kapattım ve odaya döndüm.
"Acilen Tabur'a gitmesi gerekmiş, dönüyormuş şimdi. Siz başlayın dedi.."
"Tabur?" Diye sordu, Mehmet.
Başımla onayladım.
"Mert, Asker."
Kaşlarını çattı, anlam veremedim.
"Rütbesi nedir?"
Neden bu kadar ilgilenmişti anlayamamıştım.
"Kıdemli Üsteğmen."
Bir şey dememişti, sanki hafiften bozulduğunu hissetmiştim. Sanırım, bana öyle gelmişti. Her neyse...
"O zaman biz yemeğe geçelim, Mert'te gelir zaten."
Herkes kalktığında ben de yemek odasına gittim, herkes masaya oturduğunda annemin mutfaktan getirdiği büyük seramik çorba kasesini elinden aldım ve çorbaları koyduktan sonra babamlara uzattım. Çorbaları koyduktan sonra oturacaktık ki, zil çaldı. Mert gelmişti!
"Ben bakarım." Dedim ve yemek odasından çıkarak dış yapıyı açmaya gittim.
"Hoşgeldin, canım." Dedim, üzerindeki ceketi alırken.
"Hoşbuldum, birtanem." Dedi, yanağımı öperken.
"Hadi içeriye geçelim." Dedim, sonrasında yemek odasına geçtik.
"Geç kaldığım için özür di...-" sustu ve Mehmet'e baktı. Yüzü farklı bir şekle bürünmüştü.
Boğazındaki haraketliliğe bakıldığında, yutkunduğu anlaşılmıştı.
"Özür dilerim." Dedi ve masaya oturdu.
Mehmet'te Mert'e değişik bakıyordu. Neler oluyordu? Anlayamıyordum.
Bana öyle gelemezdi, kesin ve net bir şekilde bir şey vardı.
"Merhaba Mert, sen Elif'in sevgilisi olmalısın." Dedi, Mehmet. Sesi sert ama biraz da alay barındırıyordu, gözlerimi ikisinin üzerinde gezdirdim.
"Evet, sen de Mehmet olmalısın."
Mehmet başıyla onayladı.
"Elif'in çocukluk arkadaşı, Mehmet." Dedi, başıyla onaylayarak.
Mert dudaklarını ıslatırken, başıyla onayladı.
"Ne güzel."
Mehmet yine başıyla onayladı.
"Askermişsin, ne güzel bir meslek! Neydi? Üsteğmen."
Mert düzeltti.
"Kıdemli üsteğmen."
Bir gerginlik vardı ve bunu buradaki herkes fark etmişti.
Abimle bakıştık, 'Neler oluyor?' der gibi bakmıştı. Dudak büktüm.
"Sen ne iş yapıyorsun, Mehmet?"
"İş adamıyım."
Mert tek kaşını kaldırdı.
"Fazla genç değil misin, bunun için?"
Abim araya girdi.
"Her neyse, odaya geçtikten sonra konuşuruz bunları. Herkes yemeğini yesin, lütfen."
***
Ortam çok olmasa da gergindi, Mehmet ve Mert sanki birbirlerini tanıyor gibiydi. Anlayamıyordum bunu fakat neden böyleydi bilmek istiyordum.
Bakışlarım Mert'e değdi, abime bakıyordu. Abim ise Mert'e dışarı çıkmasını işaret ediyordu.
"Ben bir lavaboya gideyim."
Gözlerimi kısarak baktım yüzüne, bana bakmıyordu.
"İstersen seninle geleyim?" Diye sordum.
Yüzüme baktı.
"Hayır gerek yok, sen arkadaşınla otur." Dedi, ben de mecburen oturmak zorunda kaldım. Mert gittikten iki dakika sonra abim ayağa kalktı.
"Telefonum odamda kalmış, Irmak'a mesaj atacaktım." Dedi ve gitti.
Kalkamamıştım, ben de kalkarsam annemler yanlış düşünürdü.
Ama merak ediyordum, belli ki bir şeyler konuşacaklardı ve belli ki Mehmet hakkındaydı.
Abim Mert'i dışarıya çağırdığında göre, masada neden öyle davrandığını soracaktı ve ben Mert'in cevabını aşırı merak ediyordum.
"Bugün için teşekkür ederim, ama benim kalkmam gerekiyor."
Mehmet'in sesiyle odak noktam kendisi olmuştu.
"Henüz çok erken." Dedim.
"Farkındayım fakat yarına yetiştirmem gereken proje var."
Tek kaşımı kaldırarak baktım.
Mahçupça gülümsüyordu.
"Seni daha fazla tutmayalım o zaman, işlerin varmış demek." Dedi babam ve abime seslendi.
"Barlas! Mehmet kalkıyor."
Sonra Mert ve Barlas birlikte içeriye girdi, Mert'in bakışları beni bulduğunda gözlerinin içine öldürücü bakışlar attım, bakışlarını kaçırmıştı.
Neler oluyordu sahiden?
"Kendinize dikkat edin, yeniden görüşmek üzere. Elif, mutlaka görüşelim."
Başımla onayladım.
"Elbette, haber bekliyor olacağım."
Bu kez öldürücü bakışları Mert atmıştı bana.
Neden?
Mehmet gittikten sonra, kapıyı kapattım ve önümü annemlere döndüm.
"Elif, çaylarımızı tazele de Mert'le bir konuşalım. Yemekteki hâlinin sebebini merak ettim." Dedi babam, hafifçe sert bir tonda.
Evet babacığım, sor! Ben de merak ettim!
"Bahadır amca, neyden bahse..-" derken babam lafını böldü.
"Tabi tabi. Geçin içeri!"
Babam hafiften sesini yükselttiğinde ben de mutfağa gittim ve çaydanlığı alıp içeriye geçtim ve isteyenlerin çaylarını doldurdum ve sonra çaydanlığı tekrar mutfağa bıraktım.
İçeriye geri döndükten sonra Mert'in boş olan yanına oturdum.
"Mert, ilk defa karşılaştığın birine böyle sert ve soğuk davranmanın sebebi nedir? Öğrenmek istiyorum."
Kesin bir dille konuşmuştu.
"Bahadır amca lütfen, sormayın."
Babam sinirlenmişti.
"Mert, Mehmet'in seninle ne ilgisi olabilir!?"
Mert'e baktığımda abime baktı.
"Baba, gerçekten sormayın. Öğrenmemeniz gereken bir şey, ben de yeni öğrendim."
Ayağa kalktım.
"Neler dönüyor? Mert, bana bari söyle? Sen sevgilimsin ve o da yakın arkadaşım."
Mert ayağa kalktı benim gibi ve ellerimi tutup oturmamı sağladı.
"Elif, lütfen sorma." Sustu, hepimize baktı ve devam etti.
"Lütfen, sizden tek isteğim Mehmet'ten uzak durun. O nasıl biriydi bilmiyorum ama o bildiğiniz Mehmet değil, iş adamı falan da değil. Lütfen daha fazlasını sormayın, ben bir askerim görev içine girer bu, yasak."
Gözlerim irileşti.
Neyden bahsediyordu bu adam?
Ne demek iş adamı değil, eski Mehmet değil?
Çıldıracağım.
"Mert, neler diyorsun evladım? Mehmet bizim çocuğumuz gibi." Dedi annem, haklıydı.
"Sizin tanıdığınız Mehmet değil o, lütfen fazlasını sormayın ve sadece Mehmet'ten uzak durun."
Babam sinirlenmişti.
"İş adamı değilse, eski Mehmet değilse, artık kim bu? Asıl mesleği, kişiliği ne?"
İşte bunu ben de çok merak ediyordum.
Terörist olamazdı değil mi?
O böyle bir insan değildi çocukken.
Kıyamazdı kimseye, bir cana asla kıyamazdı.
Karıncayı bile incitmez derler ya hani, Mehmet öyle biriydi.
Peki şimdi kim olmuştu?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

3713 kelime.
Nasılsınız?
Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?
Mehmet hakkındaki düşünceleriniz neler?
Yorumlarda buluşalım. 💭❤️

BAŞKA BİR AŞKWhere stories live. Discover now