26.BÖLÜM

4.4K 442 4.2K
                                    

"Sonsuz ömür sona devrilecek ve denge çarkı yeniden dönecek. Hükmü verdiğinde, kehanet son bulacak ve son element özgür kalacak..."

Ellerimi belimde kelepçelemiş şekilde kendi çalışma odamın penceresinden bahçeyi seyrediyorum. Bu mesafeden bakıldığında her şey yolunda görünüyor fakat bir ay önce toplantı salonunda dile getirdiğim hüküm yüzünden Elementa semasına çöken ölüm sessizliği bugün bile varlığını sürdürüyor. O günden beri ne akşam yemeklerinde ne de kahvaltılarda eski neşemiz yok. Aslında aksi bir his de yok. Hissizlik, bomboşluk... Ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilememe hali kuşattı herkesi çepeçevre.

Ben... Benim de onlardan farklı olduğum söylenemez. Verdiğim karar değişmeyecek, ölümsüzlüğü bu evrenden tümüyle sileceğim ama içimde tuhaf bir his var. Tanımlayamıyorum. Tedirginlik ya da tereddüt gibi değil. Büyük ihtimalle o günden beri hem 6. Kuşağın hem de 7. Kuşağın kaçamak bakışlarından ve sormak isteseler de soramadıkları sorulardan kaynaklı bir his... Oysa onlara hükmü açıklamadan hemen önce bana her şeyi sorabileceklerini, bu konuyu konuşabileceğimizi söylemiştim ama anladığım kadarıyla sessizce bekleyerek onlara tanıdığım bu bir aylık süre bile yaşadıkları şoku sindirebilmelerine yetmemişti.

Yetememişti...

Ölümsüzlüğün tümüyle evrenden silinmesi düşüncesini kafalarında ya da kalplerinde henüz nereye oturtacaklarını bilememişlerdi. Haklılardı. Yüzlerce yıldır süre gelen bir gücü tümüyle ortadan kaldırmak, tüm dengeleri alt üst edecekti. Böylesine köklü bir düzen yerle bir olduğunda geriye neyin kalacağını bilememek de herkesi suskun bir bekleyişe, mecburiyetten doğan tedirgin bir teslimiyete sürüklemişti.

O halde yapmam gereken şey, bu durumu sindirmeleri için biraz daha beklemekti. Zaten Asu'ya da henüz bir hafta vardı. Kehanetten önce element kolyelerimize hapsolan büyücülerin serbest bırakılması gerekiyordu ve bunu da Asu altında yapılacak bir törenle gerçekleştirecektik. Bunu söyleyen İses'ti ve bana da yalnızca onu onaylamak düşmüştü. Bir şekilde ben de toplantıdan beri herkesin üstüne çöken o garip sessizlikten payıma düşeni almış, artık daha az konuşur olmuştum. Belki eskisi gibi sohbet edebileceğim kimse kalmadığından böyleydim. Bilemiyorum ama kimsenin eski neşesi yoktu ve bu süreç uzadıkça ruhum daralıyordu.

Derin bir nefes alıp pencereden uzaklaştım. Ders saatim gelmek üzereydi. Kahvaltıdan sonra çalışacağım bahanesiyle kendimi buraya atmıştım ancak kafamı bir türlü toparlayamıyordum. Pamir bugün birlikte ava gitmeyi teklif etmişti aslında ama Arat'ın da ona eşlik edeceğini öğrendiğimde, ben yokken Arat daha rahat olur düşüncesiyle ikisini baş başa bırakma kararı almıştım. Çünkü o günden beri varlığımın onları rahatsız ettiğini düşünüyordum. Belki kuruntu yapıyordum bilmiyorum ama kendimi bir şekilde içine düştüğümüz bu tuhaf durumun sorumlusu ilan etmekten alıkoyamıyordum. Onların sessizliği benim içimde çığlıklara dönüşürken, hiçbir şey olmamış gibi yapamıyordum. Konuşsak geçerdi belki ama bu konu hakkında kimsenin ağzını bıçak açmazken benim dilimden de tek kelime dökülemiyordu.

Bir tek Pamir...

Herkesin aksine, ölümsüz olmadığı halde Mimi'nin bile aksine, Pamir'in bana karşı tutumunda hiçbir değişiklik olmamıştı. Bir tek o verdiğim kararı da asla değişmeyecek hükmümü de normal karşılamıştı. Hatta neredeyse umursamamıştı. Bunun sebebinin de ortaya çıkacak olan sonuç ne olursa olsun birlikte yaşayacak olmamız ve benim artık kehanet yükünden tümüyle kurtulmam olduğunu düşünüyordum.

Kehanetten sonra artık biz de tıpkı ölümlü elementler gibi uzun fakat bir gün son bulacak olan ömrümüzü onlarla eşit şekilde, fazladan sorumluluk almak zorunda kalmadan ve böylece eskisinin aksine göz önünde değil de bir köşede sıradan bir hayat sürebilmenin rahatlığıyla yaşayabilecektik. Pamir tüm bunların farkında olarak ve ölümsüzlüğü de gözünde vazgeçilmez bir yere yerleştirmediğinden durumu hazmetmesi diğerlerine nazaran daha kolay olmuştu.

AYKIRI: 4 BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now