6.BÖLÜM

4.3K 461 1K
                                    


Kuş cıvıltılarının yükseldiği yemyeşil bir ovadayım ve papatyalar arsında yürüyorum çıplak ayaklarla. Üzerimde papatya beyazı bir elbise var, tam önümdeyse bana yol göstermek için kanat çırpan beyaz bir kelebek... Aslında adımlarım onu takip ettiği için bana yol gösterdiğini düşünüyorum. Sanki beni bir yere götürmek istiyor, hissediyorum.

Bir süre tek başıma yürüyorum kelebeğin ardından sonra birden bire Pamir beliriveriyor yanımda. Bana bakıp gülümsüyor. Yine çok güzel gülümsüyor... Uzanıp elini tutuyorum ve yeniden önüme dönüyorum. Bu kez iki tane beyaz kelebek kanat çırpıyor önümüzde ve biz adımlarımızı onların peşine takıyoruz.

Yeşil ovayı aştığımızda karşımıza iki katlı ahşap bir ev çıkıyor. Evin bahçesinde rengarenk çiçekler var, tam ortada kocaman bir masa, masanın üstünde çeşit çeşit yemekler... Kelebekler masanın yanından geçip eve giriyorlar. Biz de aynısını yapıyoruz. Adımlarımız yan yana, ellerimiz birbirine kenetlenmiş şekilde merdivenleri çıkıp üst kattaki odalardan birisine giriyoruz. Kelebekler buradalar. Artık kanat çırpmıyorlar. Çünkü uçmuyorlar.

Yatağın üstünde uyuyan iki tane bebeğin üstüne konmuşlar...

Gözlerimi kırpıştırarak güçbela araladığımda içime dolan yağmur ferahlığıyla derin bir nefes çekip yeniden hayat buldum. Ne güzeldi güne onunla başlamak. Masmavi gözleriyle güne aymak...

"Günaydın." diye mırıldandığımda gülümsedi ve "Günaydın." dedi. Eskiden bu kadar sık gülümsemiyordu sanki...

"Neden bu kadar çok gülümsüyorsun?"

"Gülümsememeli miyim?"

Hala gülümsüyordu ve o gülümserken ben konuda kalamıyordum. Gerçi ortada bir konu da yoktu ama olsun. Bu, onun aklımı başımdan alabileceği anlamına gelmiyordu. Omuzlarımı çekip bıraktıktan sonra kaşlarımı çatmaya çalışarak "Çok güzel bir rüya gördüm. O yüzden bugün sana kızmayacağım. Sakin sakin konuşacağız." dedim.

"Ne gördün?"

Yağmur ferahlığını bir kez daha içime çektikten sonra doğrulup oturdum ve karşımdaki manzarayı seyrettim bir süre. Uzanıp alnına dökülmüş ve hafifçe karışmış saçlarına dokunmak istediysem bile, sımsıkı yumruk yaparak karıncalanan parmaklarımı avuç içime hapsederken içimdeki bu dürtüye karşı çıktım. Ona bakmak rüya görmek gibiydi ve ben rüya görürken kaşlarımı uzun süre çatık tutamıyordum. Maviliğine hayran kaldığım gözlerini ilgiyle üstümde tutması onu daha fazla bekletmek istemememe sebep oldu. Şayet bir süre daha bakışırsak hem sorduğu soruyu hem de bildiğim her şeyi unutacaktım. Hala aklımı kullanabiliyorken zihnimdeki cümleleri toparlamaya çalıştım.

"Papatyalarla dolu yemyeşil bir ovanın sonunda, iki katlı ahşap bir evin bahçesinde, kocaman bir sofra kurulmuştu. Sanki birazdan kalabalık bir aile yemeği yenecekmiş gibi... İki tane kelebeğin peşine takılmıştı adımlarım. Onları takip ettim bir süre. Yolun sonundaysa o iki kelebeğin sayesinde ulaştığım, iki melek kanat çırptı kalbime... Hissiyatı o kadar gerçekti ki hiç bitmesin istedim."

Pamir beni dikkatle dinleyip söylediklerimi anlamaya çalışırken ben, aklım gibi dağınık cümlelerim biter bitmez ayağa kalkmıştım. Nedenini bilmiyordum ama şu an dokunsalar ağlayacakmış gibi hissediyordum. Oysa az önce çok mutluydum. Aslında şimdi de mutluydum ama sanki tarifsiz bir özlemle dolup taşmıştı kalbim. Kalabalık aile sofrası içimi sızlatmıştı ve o iki melek... Sanki asla gerçek olamayacakmış gibiydi.

AYKIRI: 4 BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now