5.BÖLÜM

4.4K 482 876
                                    

"Bir yanım başlangıç derken bu ana, bir yanım bunun son olduğunu söylemeye devam ediyor. Hikayenin sonunu ise henüz kimse bilmiyor..."

Ona ne git diyebilmiştim ne de kal. Kafam o kadar karışıktı ki sadece yalnız kalıp biraz düşünmek istediğimi söyledikten sonra Pamir'in yanından ayrılmış ve sabaha karşı evime ulaşmıştım. Saat çok erken olduğu için etrafta kimsecikler yoktu. Dut ağacına tırmanıp odamın penceresinden içeri girdiğimde annemin uyanmasına henüz iki saat vardı ve bu da pijamalarımı giyip yatağa girdikten sonra dinlenmeme yeterdi.

Gerekli tüm hazırlıklarımı tamamladıktan sonra ikinci kez yatağa girdiğimde, yorgun olmama rağmen gözümde zerre uyku yoktu. Sağa sola dönmekten iyice boynuma dolanan saçlarımla neredeyse kendimi boğmak üzereyken pes ederek, uyuma çabama son verdim ve ayağa kalktım. Çalışma masama oturup masa lambasını yaktıktan sonra da günlük niyetine karaladığım defteri önüme çektim.

Gözlerim günlüğümün ilk sayfasındaki yazıda takılı kalırken aklım da o güne kaymıştı. Dünya'ya ilk geldiğim günlerde tıpkı Nazım Hikmet'in dediği gibi "Çocuk gibi ağladım. O kadar hiç, o kadar boş, manasız, öyle haksız yere senden uzağım ki." diye düşünüyordum. Oysa bugün, belki de olması gereken buydu diyorum.

Herkesin geçilmesini asla istemediği bir sınırı vardı ve o sınır geçildiğinde gerçek kişiliği ortaya çıkıyordu. Kim bilir belki de benim de sınırlarımın geçilmesine ve artık hoşuma gitmeyen her şeyin sonuna noktayı bizzat kendi ellerimle koyma vaktim gelmişti. Bir yanım bu değişimi kendine yabancılaşma olarak algılasa da bir yanım kabullenmeye başlamıştı.

Tıpkı bir kılıcın keskinleşmesi için ateşte dövülmesi gibiydi bu durum... Yoğun sıcaklık ve defalarca kez aynı noktadan tepeme inen darbeler her seferinde yaksa da canımı, beni biraz daha keskinleştirmiş, biraz daha ölümcül kılmıştı. Bir yanım keskin tarafıma denk gelen herkesi keseceğine yemin etse de diğer yanım hala kimseye kıyamayan Beria'ydı. Kendi içimde kişilik bölünmesi yaşarken sağlıklı kararlar almam da gittikçe güçleşiyordu sanki.

Tükenmez kalemi elime aldığımda, onunla tükenişime dair satırlar yazacağım için bu ironiye gülmekle ağlamak arasında kısa bir bocalama yaşadıktan sonra harfleri yeni açtığım temiz sayfaya işlemeye başladım.

"Ne kadar denersem deneyeyim, neyi bahane edersem edeyim yine de kabullenemiyorum: Birbirimizden ayrı kalıp, ayrı ayrı çektiğimiz onca acının aslında koca bir hiç olmasını... Sanırım asla da kabullenemeyeceğim.

Sonsuzluk tahayyül edemeyeceğim kadar geniş bir kavram ve bizim sonsuz ömrümüz var. Evet, seninle geçirebileceğim sonsuz bir ömrüm var. Fakat senden ayrı geçirdiğim her saniye, bu sonsuzluğa sonsuz kez lanet etmiş ve aslında bunun bir lütuf olmadığına kanaat getirmiştim. Belki de ömrümüz sınırlı olsaydı onu bu kadar hoyratça harcamazdık. Sana döneceğimden bu kadar emin olmasaydın eğer, beni bana sormadan Dünya'ya göndermezdin. Ya da ben... Bugün sana sırtımı dönüp hiçbir şey olmamış gibi eve dönmek yerine, seni ilk gördüğüm andan beri istediğim şeyi yapar ve boynuna sarılırdım sımsıkı.

Aşkta gurur olmaz derlerdi ya... Galiba bu kural da ancak vaktin kıymeti olduğunda geçerliydi. Gerçekten de az olan, kıymetliydi...

Bugün öğrendiğim birçok şeyi, beni bir kez daha yalnız bırakışınla öğrenmiştim belki ama ben yine de cahil kalmayı tercih ederdim. Üstelik bunu romantik Beria olarak değil, gayet de realist Beria olarak savunuyorum.

Evet, biliyorum. Yine ve yeniden kendince haklı sebeplerin vardı. Anlıyorum. Fakat bu kez sen de beni anla istiyordum. Çünkü benim de sebeplerim var, ben de haklıyım... Herkesin, her şeyin bir varoluş sebebi vardı fakat kimse kimseye bu konuda müdahale etmemeliydi. En azından bunun bir sınırı olmalıydı."

AYKIRI: 4 BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now