14.BÖLÜM

4.4K 452 2K
                                    

Yerleşkeye dönüp atlarımızı yerlerine bağladıktan sonra Pamir, ben ve Dolunay el ele tutuşmuş şekilde ahırdan çıktık. Dolunay, minicik bedeniyle ikimizin arasında köprü kurmuştu. Komutanlarla yaptığım kısa toplantıdan sonra Kor'la birlikte yemek saatine kadar ormanda dolaşabileceğimizi söylediğimde öyle çok mutlu olmuştu ki tüm gün yaptıklarını bir an önce annesine anlatmak istediğini dile getirip duruyordu.

"Herkes yemekhanededir değil mi Pamir?"

Pamir gülümseyerek Dolunay'a döndükten sonra kafasını olumlu anlamda salladı.

"Tam vaktinde gelmişiz. Henüz başlamamışlardır yemeğe ama yemekhaneye geçmişlerdir."

"Süper. O zaman bu akşam ilk defa hep birlikte yemek yiyebileceğiz. Değil mi Beria?"

Gülüşünü solduracak bir cevap vermek istemiyordum fakat şu an yemek yemek düşüneceğim son şey bile değildi. Halletmem gereken çok iş vardı.

"Üzgünüm Dolunay. Benim halletmem gereken işlerim var. Seni babana teslim ettikten sonra gitmem gerekecek."

"Ya ama neden? Yemekten sonra da halledebilirsin işlerini. Lütfen gitme Beria. İlk defa hep birlikte yemek yiyelim lütfen. Lütfen..."

Gözlerimi onun reddetmesi imkansız bakışlarından kaçırıp Pamir'in gözlerine çevirdim. Fakat aynı yakarışları onun gözlerinde de görmek, bana yardımcı olmak yerine işimi daha da zorlaştırmıştı. Günlerdir ağzıma tek bir lokma koymamış olmam en çok ona dert oluyordu sanki.

"Hadi Beria n'olur sen de bizimle akşam yemeği ye. Pamir bana söz verdi bu akşam bizimle birlikte yemek yiyecek."

Kısa bir anlığına elimi çekiştiren Dolunay'a baksam da yeniden Pamir'e dönerken yutkunma gereksinimi duymuştum. Kalbime dokunuyordu ikisinin de bakışları. Dokunmasınlar istedim. Kimse dokunmasın kinle dolup taşan kalbime. Uzaklaşmak istedim derhal oradan ama yapamadım.

Adımlarımız usul usul yemekhane istikametinde ilerlerken elimi sıkıca tutan o minicik eli bırakamadım. Sanki evrendeki en güçlü kişi tutuyordu elimi ve ben tüm gücümle de zorlasam, onu bırakıp kaçamazdım. Duruma bir kez daha itiraz etmek istediysem bile konuşamadım. Yapabildiğim tek şey tepkisizliğimi korumaktı.

Yemekhane her zamanki kalabalığıyla dolup taşarken içeri giren adımlarımızla beraber uğultular önce azaldı sonra da birden bire kesildi. Geri geldiğimizi duymuş olmalıydı herkes ancak döndükten sonra bizi ilk kez gördükleri için olsa gerek, kalkıp selamlamak istemişlerdi.

Adımlarımız oldukları yerde durdu ancak ellerimiz hala kopmamıştı. Tam karşımızdaki uzun, upuzun masadakiler haricinde yemekhanedeki herkes aynı anda ayağa kalkıp bizi saygıyla selamlarken Dolunay bir kez daha hissettiği coşkuyu çocuksu neşesiyle dile getirmişti.

"Fırtınalar aşkına! Bu harika!"

Pamir bana kaçamak bir bakış attıktan ve kendince arkama bile bakmadan kaçmayacağımdan emin olduktan sonra Dolunay'a döndü.

"Bizim de onları aynı şekilde selamlamamız gerektiğini biliyorsun değil mi küçük?"

Dolunay son derece özgüvenli gülüşüyle "Tabii ki biliyorum Pamir. Annem öğretti." dedi ve ikimizin de elini bıraktıktan sonra eteklerini tutup hafifçe dizlerini kırıp başıyla tüm yemekhaneyi selamladı. Onunla birlikte biz de hafifçe öne eğilip tüm yemekhaneyi selamladık. Hatıralar bir kez daha gözlerime batarken bunu yok saymak hiç olmadığı kadar kolaydı.

Doğrulduğumuzda Dolunay bizi beklemeden koşarak tam karşımızdaki masaya doğru ilerlemeye başladı. Bizse kıpırdamadan, olduğumuz yerde dikilmeye devam ediyorduk. Ben karşıya bakıyordum ama Pamir'in bana baktığını biliyordum. Aslında koşarak kendisine doğru gelen minik kızına, gülümseyerek el sallayan Umay dışında yemekhanedeki herkes bize ve hatta bilakis bana bakıyor gibiydi.

AYKIRI: 4 BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now