27.BÖLÜM

4.1K 446 3.4K
                                    

Tanrım, bir bu eksikti! Düne kadar her şey yolundayken hasta olmak için bula bula bugünü mü bulmuştum yani!? Asu'nun altında, mühürcüleri serbest bırakacağımız tören gününü!

"Beria iyi misin?"

Avcuma doldurduğum soğuk suyu bir kez daha suratıma çarptıktan sonra Bizans surlarına dayanmış Osmanlı gibi banyo kapısına dayanmış Pamir'in, dördüncü defa sorduğu soruyu, bıkkın bir tonla yanıtladım.

"İyiyim Pamir. Geliyorum birazdan, sen çık istersen bekleme beni daha fazla. Hem daha giyinmem gerekecek."

"Aç şu kapıyı! İyi olduğunu görmeden hiçbir yere gitmeyeceğim!"

"Beni kusarken de görmene gerek yok bence!"

Elimdeki havluyla yüzümü kurularken kapıya doğru ilerlerdim ve kilidi açtım. Kapıyı açmama gerek kalmamıştı çünkü onu zaten dünden hazır olan Pamir açmıştı. Endişeli gözleri, rengi muhtemelen bir ton daha beyaz olan suratımda dolaştıktan sonra bana sanki üç günlük ömrüm kalmış gibi sarıldı.

Tanrım... Sahiden de ölümcül bir hastalığa yakalanmış olabilir miydim? Sabah sabah boş mideyle öğürmek niyeydi?

"Ertelesek mi acaba töreni? Hiç iyi görünmüyorsun Beria..."

Kendimi hafifçe geri çekerek yüzünü rahatça görebileceğim kadar uzaklaştıktan sonra Pamir'in gözlerine içini rahatlatmak ister gibi gülümseyerek baktım.

"İyiyim ben. Gerçekten iyiyim. Töreni falan ertelemeyeceğiz. O kadar hazırlık yaptık sonuçta. Son bir haftadır kafamı bile kaşımaya vakit bulamadan bugün için çalıştım."

Kaşlarını çattı. Galiba iyi olduğuma yeterince ikna olmamıştı.

"Madem töreni erteletmemekte kararlısın gidip Afşin'i çağıracağım. Hiç değilse o görsün seni."

Cümlesine eş değer olarak kapıya meylettiğinde atik bir hamleyle onu kolundan yakaladım ve yeniden yüzüme dönmesini sağladım.

"Pamir, iyiyim diyorum neden anlamıyorsun? Yok yere meraklandırma kimseyi. Karnım aç benim. Üstümü giyineyim, kahvaltıya gidelim. Güzelce kahvaltı yaparsam hiçbir şeyim kalmaz."

Dümdüz gözlerime bakmaya devam ettiğinde onu ikna etmek için birkaç kelime daha söyleme ihtiyacı hissetmiştim.

"Benim için endişelendiğini biliyorum ama bana hasta muamelesi yapman hoşuma gitmiyor. Gerçekten iyiyim, neden inanmıyorsun?"

"Dün dersi erken bitirmişsin, başım dönüyor diye?"

Alt dudağımı ısırırken gözlerimi kaçırdım ve bana cevap vermeyeceğini bile bile "Sen bunu nereden öğrendin ki?" diye mırıldandım. Tam tahmin ettiğim gibi bana aldırmaksızın serzenişine kaldığı yerden devam etti.

"Kaç gündür rengin bembeyaz geziyorsun ortalıkta. Sabahtan beri kusuyorsun ve şimdi de geçmiş karşıma iyiyim ben, endişelenme diyorsun. Ne yapmaya çalışıyorsun Beria? Sabrımın sınırını ölçmeye falan mı?"

"Aa yok. Ben o sınırın baya aşağılarda olduğunun farkındayım zaten Soğukların Efendisi. Kesinlikle onu ölçmüyorum."

Sıkıntılı nefesini burnundan verdikten sonra hala elimde olan kolunu benden kurtardıktan sonra başını hafifçe sağa yatırıp "Madem kimseyi endişelendirmek istemiyorsun hiç değilse şu büyücüye soralım, neden böyle olduğunu." dedi adeta rica eder gibi.

Bir omzumu silkerek önünden geçtikten sonra kıyafetlerime ilerledim.

"Önceden de bu kadar evhamlı mıydın sen acaba? Unuttuysan diye söylüyorum Soğukların Efendisi, hala ölümsüzüm ben."

AYKIRI: 4 BAŞLANGIÇWhere stories live. Discover now