23. Bölüm - Müzikteki Aşk

17.9K 990 27
                                    

Kimseye olayın iç yüzünü anlatmamıştım daha doğrusu anlatamamıştım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Kimseye olayın iç yüzünü anlatmamıştım daha doğrusu anlatamamıştım. Ya kusura bakmayın ailem ve sevgilim mafyaymışta, hatta ben de o sebeple kaçırılmışım neyse mi diyecektim. Sadece affedemeyeceğim bazı olaylar olduğunu söylemiştim. Benim ardımdan Ahu ve çocuklar birlikte bir hafta sonra gelmişlerdi. Toparlanmam bunu izleyen üç hafta içinde olmuştu. Sürekli çalışmış, beste yapmış kayıt için stüdyoda gecelerce sabahlamıştım. Bir sabah kalktığımda aşk acısının öldürmeyeceğine karar vermiş ve toparlanmaya başlamıştım. Yaptığım besteleri her dinlediğimde bir şeyleri eksik buluyor ve sürekli yeniden deniyordum. Bir süredir yaptığım hiçbir işi beğenmiyordum. Çaldığım parçalar ruhsuz, bestelerim ağızda metal tadı bırakacak kadar hoşnutsuzdu sanki.

Olaylı ülkeden ayrılışımın üzerinden üç ay daha geçmiş, şimdi Londra Hyde Park'ta sonbaharın çevrede oluşturduğu yaprak örtüye bakıyordum. Kararlarım, pişmanlıklarım ve gelecek planlarım iç içe girmiş durumdaydı. Geçmişe baktığımda üvey ailemin bir anda ortadan kaybolması artık kendimce açıklığa kavuşmuştu. Karanlık işlerin adamı ailem ya da sevgilim eminim kendilerince adaleti sağlamışlardı.

Bu süre zarfında ne Cihangir ile ne de annem hariç aileden biri ile görüşmemiştim. Annem önceki hafta gelmiş ve babamların işini tüm açıklığıyla anlatmıştı. Dedemlerin zamanlarından beri kabadayılık, mekân işleri yaptıklarını ve ailemizin tüm erkeklerinin bu işlerde belli yerlerde görevleri olduğunu söylemişti. Cihangir ile ailemizin bağı dedelerimizin kan kardeşliği ile başladığını da söylemişti. İşlerin genel olarak başında bir masanın olduğu ve Efeoğlu ailesinin bu masaya başkanlık ettiğini söylemişti. Annem uyuşturucu gibi şeyleri kabul etmediklerini söylediğinde gözlerimi devirmiştim. Ne kadar namuslu mafyalar. Annem babamı böyle kabul ettiğini, hatta ailesinin babamın ailesinden korunma talep ettiğinde tanıştıklarından bahsetmişti. Ölümüne romantik olan annem bunu zorunluluk olarak görmem gerektiğini söylemişti. Aslında içimde iyice sindirmiştim. Benim babam, abilerim, Cihangir masum bir insanı öldürmezlerdi. Annemde bunu söyleyerek sanki savıma bilerek destek çıkıyordu. Ama bir insan acı çekecek ya da öldürülecek kadar suçlu olmasını kim belirliyordu. Hümanist bir insan değildim. Üvey ailemin ölmesini istediğim zamanlar olmuştu ve belki şu an ölmüşlerdi.

Annem uzun konuşmalarımızdan sonra dönüşümü sorduğunda bilmediğimi söylemiştim. Gerçekten bilmiyordum şu an hayatta tek yaptığım müzikti. O kadar derslerime yoğunlaşmıştım ki alacağım ders kalmamıştı. Kasımın son haftasını kutlayan havaya bakarken ne zamandır tam nefes alamadığımı fark ettim.

Cihangir'i en son gördüğümde o yıkık hali gözlerimin önünden gitmiyordu. Kısa bir sürede sevmiş, sevilmiş ve terk etmiştim. Ailemi bulmuş, affetmiş, sevmiş ve yine terk etmiştim. Ellerime baktığımda boşluk hissettim sadece.

Kulağımı dolduran müzik sesiyle kafamı ellerimden çekip etrafa bakmaya başladım. Park soğukluğun etkisiyle tek tük insanı misafir ederken, ben ve ayrılmaz parçam olan Faruk ile Rauf hariç yakınlarda insan yoktu. Yerimden kalkıp yürüyüş yolundan ilerlediğimde gitarı ile müzik yapan yaşlı bir adamı gördüm. Hırpani görünüşü ile daha yaşlı duran adam bir bankta oturmuş, önünde box kutusu ile sokak müziği yapıp para topluyordu. Sesi güzel olmasa da söylediği müziğin içime işlemesine izin verdim. Bittiğinde cebimden bozuklukları çıkarıp önündeki kutuya attığımda, İngilizce olarak bu kadar güzel bir yüz neden bu kadar üzgün diye sormuştu. Omzumu silkerek, "aşkımı terkettim" dedim. Gitarı bana uzatarak çalmayı bilip bilmediğimi sormuştu. Biraz diyerek elinden gitarı almıştım. Rauf yanıma gelerek, "efendim eve gidelim isterseniz" diyerek yanımdaki adamdan uzaklaştırmak istediğini belli etmişti. Hayır anlamında kafamı salladığımda yaşlı adam, "hem Türk'sün hem zengin hem de üzgün." Tespitine sessiz kalmam ile keyiflenen adam, "Siz türkler aşk konusunda biz İngilizlerden daha doruklarda yaşıyorsunuz. Biz bir sene içinde unuturuz en unutulmaz aşkı bile ama siz," elini sallamış "değişik insanlarsınız." Demişti. Unutmak lafını düşündüm bir süre, Cihangir'i unutmam için ölmem gerekiyordu. Omuzumu silkip şarkı söylemeye başlamıştım.

Güzel DehaWhere stories live. Discover now