44.Bölüm - Otuzuncu Evlilik Yıl Dönümü

15.2K 994 131
                                    

Kış kendini bahara hazırlarken hayatımızı olanca rutininde götürmeye çalışıyorduk. Aybars'ın baskıları ve arkadaşlarımın destekleri ile beş parçalık bir albüm yayınlamıştım. Aybars adım gündemden düşmeden yayınlanmasını o kadar çok istemişti ki. 

Cihangir bu duruma "karım gündemden kolay kolay düşmez sen dert etme demişti." Gerçekten de medyanın saçma bir ilgisi vardı üzerimde. Eskiden de haber yapılırdım, çevremde Ahu, Yağız ve Ateş ile sürekli bir şeylere konu olurduk ama magazin haberlerinden çok ileri gitmezdi. Ana haberlere çıkacak kadar olmamıştı hiç. Giydiğim, taktığım, gittiğim her şey haberdi. İsmim ise, genç patronun müzisyen eşi Umay Efeoğlu'ydu. 

Bekar soy ismimin kullanılmaması babamı acayip gıcık ediyordu. Hatta haber yapan kanallardan birinin patronu olan arkadaşını arayıp eksik bilgi veriyorsunuz diye sitem etmişti. Cihangir ise bu durumdan gayet memnundu. Hatta bana evlenmeden aldığı arabanın plakasını "34 DUE 34" olarak değiştirmişti. Evet artık araba kullanma işini de baya çözmüş ve dışarıda kendi aracımı kullanıyordum.

Neredeyse altı aydır evliydik ve her gün birbirinden eğlenceli geçiyordu. Gerçekten de eve tam memur gibi aynı saatte gelen kocamı karşılamak adına çalışmalarımı evdeki müzik odasında yapıyordum. 

Albümün çıkışının ilk haftasında indirme ve dinlenme sayıları için gayet mutluydum. Mesele para kazanmak değildi sadece mesele duyulmak ve beğenilmekti. İki hafta önce soğuk havanın etkisiyle ve Cihangir'e göre kısacık giymem sebebiyle grip olmuş üç gün yataktan çıkamamıştım. 

Tek iyi olan şey Cihangir neredeyse bir hafta işe gitmemişti. Annem sürekli gelip yanımda durmayı teklif etse de Cihangir hiçbir şekilde kabul etmemişti. Evden çalışmış bol bol yanımda kalmıştı. Abimler ilk zamanlarda, hafta 7 onlar 8 gün bize gelmiş olsalar da en sonunda bizim de kendi içimizde bir aile olduğumuzu kabul edip ziyaretlerini azaltmışlardı.

Bugün sabah kahvaltısına ailemin evine gittiğimde işe gitmeyen babam ve annem ile kahvaltı etmiştik. Annem üç hafta sonra evlilik yıldönümleri için olacak büyük partinin hazırlıklarından bahsediyordu.

Akşama kadar annem ile parti hazırlıklarından bahsedip kış bahçesinde çiçek düzenlemiştik. Annem kendini çiçeklere verdiği için babam kış bahçesinin yanına küçük bir sera yaptırmıştı. Annem elimdeki toprak koyduğum saksıyı alırken, büyük bir şey söylemeden kullandığı ses tonuyla, "Umay" demişti. 

Saksıdan kafamı kaldırdığımda, "bebek düşünüyor musunuz?" Diye damdan düşer gibi sordu. Cihangir ile iki ay önce aramızda geçen konuşma aklıma gelmişti. Cihangir çocukları ile arasında yaş farkı olmasını istemiyordu. 

Ona göre hava hoştu tabi benim içimde anlamlandıramadığım isteksizliği dile getirmeden yaşımı bahane ederek bunu kesin bir dille reddetmiştim. Duruma bozulan Cihangir'e elbette çocuk istediğimi ama biraz süre geçmesi gerektiğini söylerken aslında içimden korkularım gün yüzüne çıkmaya çalışıyorlardı. 

Evet anne olmak için küçüktüm ve hayatımda bir bebeği kucağıma almamıştım. Ya başaramazsam diye içten içe korkuyordum. Ağladığında tahminimce ben ondan daha fazla ağlardım. Psikolojik durumum her ne kadar iyi olsa da -en son kaçırılma olayından sonra kriz geçirmiştim- bir bebek tüm hormonlarım ile oynadığında tekrar o dengesiz ruh haline girersem diye korkuyordum.

Cihangir iki gün bozuk atsa da sonra kendiliğinden normal hayatımıza devam etmiştik. İçten içe minicik elleri olan bir bebek kalbimi hızlandırıyordu ama bunun için uzun zaman vardı. Düşüncelerime ne kadar daldığımı bilmiyorum annemin ismimi tekrar etmesi ile hemen toparlandım. 

Güzel DehaWhere stories live. Discover now