34. Bölüm - Düşmanın Gelişi

12.8K 921 111
                                    


Cihangir ve Alparslan abim gideli daha bir gün olmuştu ama sanki bana bir ay gibi geliyordu. Ne zaman gelecekleri belli bile değildi. Einsten'in zaman teoremini kanıtlarcasına zaman Cihangir'siz geçmiyordu.

Kahvaltıda babam tüm işleri gençlere bıraktığını ben ve annemle şehrin uzağındaki çiftliğe gitmeyi teklif etmişti. Daha önce gitme fırsatımız olmadığı için kabul etmiştim. Aklıma piyanoyu götürme fikri geldiğinde babam o işi çoktan hallettiğini söylemişti. Annem çiftlik fikrini duyunca havalara uçmuştu resmen. 

Şu an valizimi hazırlarken genellikle spor kıyafet koyuyordum valize. Elif bana yardım ederken o da bizimle geleceği için eşyalarını hazırlamaya yolladım. Telefonumun sesi ile hızla giyinme odasından çıktığımda aramayı görmemle havalara uçacaktım. 

Hemen telefonu açtığımda "Alo sevgilim," "Cihangirrr, bir günde deli gibi özledim seni." 

"Bende özledim sesini duymadan güne uyanmak istemedim." Hangi ülkede olduğunu bilmiyordum söylememişti ben de sormamıştım. Alparslan abim kışlık kıyafet koymuştu valizine o sebeple aynı mevsim olan bir yer olduğu belliydi. Saat hesabı yaparsam erkek kalkan Cihangir Amerika ya da o zaman diliminde bir yerlerde olmalıydı. 

Boş atıp dolu tutmak adına, "Amerika nasıl?" diye sordum. 

Şaşkınlıkla "sen -" sonra aklına gelmiş gibi, "saati hesapladın değil mi?" Yüzümde zafer tebessümü ile "dahi olduğumu söylemiştim değil mi?" Kıkırdadım, telefondan gelen derin nefesten sonra, 

"sen hep gül güzelim olur mu? Şimdi kapamam lazım. Seni seviyorum." 

"Seni çok seviyorum." Cihangir'in sesini duymam ile kendimi daha iyi hissederek valiz işimi hallettim. 

Üzerimi değiştirip aşağı indiğimde annemle babamı çoktan hazır buldum. Onlara gülümsediğimde annem kaşını kaldırmıştı. Bende "Cihangir aradı iyilermiş." Babam anladım dercesine kafasını sallayıp elini dizine vurup kalktı. 

"Evet hanımlar az mevcudumuz ile güzel bir kafa dinleyelim." Abimleri kolayca ekarte etmesine gülmeden edemedim.

Çiftliğe iki saatte anca ulaşabilmiştik. İstanbul'la alakası olmayan yer son derece soğuk ve temiz havaya sahipti. Evin arazisinden akan suya hayretle bakmıştım. 

Annem o tarafta çardak ve kış bahçesini gösterirken, "yazın buraya muhakkak gelelim bak çardağa. Kış bahçesini de baban senin için yeni yaptırdı. Evde ses yalıtımı olmadığından rahat edersin diye." İnce düşünceleri için tebessüm etmiştim. 

Boydan camlar ve ahşap olan ev son derece güzeldi. Kapıda bizi yaşlı bir çift ve otuzlu yaşlarda bir kadın karşılamıştı. Evin yardımcıları olduğunu söyleyen annemin ardından baş selamı vermiştim. Kendimi ne kadar zorlasam da tanımadığım insanlara karşı hala soğuktum. 

Üst katta annemin yönlendirmesi ile bir odaya girdim. Arkamdan gelen orta yaşlarda ismini Figen diyen kadın valizimi boşaltmaya başlamıştı. Annem kendi odasına geçtiğinde cam kenarındaki koltuklardan birine oturup çocuklarla whatsapp grup konuşmalarına bakmaya başladım. Sessiz oluşumu düğün hazırlığı olarak algılayan arkadaşlarım gruba saçma sapan capsler atıyorlardı.

Cihangir'in yurtdışına iş için gittiğini ve düğün için daha erken olduğunu düşündüğümüzü söylediğimde Ahu elbise bakmayı bırakacağını söylemişti. Ben daha gelinlik bakmamıştım zaten damat bey uzunca bir süre yoktu düğünü de gerçekten hiç konuşmamıştık. Mezuniyet konserine dahil olacaklarını söyleyen çocuklar ile okuldan ne kadar uzaklaştığımı fark ettim.

Güzel DehaWhere stories live. Discover now