31.Bölüm - Uludağ

17.4K 957 76
                                    


Sabah erkenden kalkıp Uludağ için valiz hazırlamaya çalışırken çığlık atmanın eşiğindeydim. Evet kışlık getirmiştim ama ne kar botum ne kar için tulumum vardı. Acaba alışverişe mi çıksam diye düşünürken çalınmadan kapım açıldı. 

Annem ve yanında Ahu elinde iki kahve kupasıyla gelmişlerdi. Ardından çalışan görevli kızlardan biri elinde alışveriş poşetleri ile içeri girmişti. Ahu kahveyi uzatırken, "Ece teyze ben ne dedim, o çoktan uyanıp valiz hazırlama krizlerine girmiştir."

Elindeki kahveyi aldıktan sonra "ve hiç uygun kıyafetim yok önce Cihangir'e sonra size aşk olsun. İnsan der ki Uludağ'a gidebiliriz ona göre eşya getir. Ne giyeceğim ben orada stiletto mu?" 

Annem gülerken yardımcı kızın elindeki poşetleri gösterdi. "Sevgili sözlün de bu durumda olacağını fark etmiş bence, sabah sana Cihangirden geldi bunlar." 

İlk önce şaşırsam da tam Cihangirlik hareket olduğundan yatağın yanına konulmuş paketleri açmaya başladım. Açtığım eşyaları valize koyması için çalışan kıza verirken Ahu'da yanıma gelmişti.

"Kızım var ya hem çok romantik hem de çok komik. Bu adam senin kayamadığını bilmiyor değil mi?" Gülerek başımı olumsuz anlamda salladım. Norveç'e giderken söylemeyi düşünmüştüm ama gitme amacımız Kuzey Işıkları olduğundan ve karda yürümekte de el ele olduğumuzdan düşmeyeceğimi düşündüğümden ses etmemiştim. Zaten kaymak şöyle dursun hayatım boyunca bale hariç hiçbir sportif aktivitede başarı sağlayamamıştım. 

Annem de "ben de kardan çok korkarım ama Ertuğrul her baş başa kalmak istediğimizde kar olan bir yere götürüyor." Ahu gülerek, "Anne kız tam adamlarını bulmuşsunuz." Valiz işi bitince üzerimi değiştirip kahvaltıya indim. 

Plana göre, Uludağdan direk İstanbul'a geçeceğimiz için dedemle birlikte kahvaltımızı uzun ve büyük bir neşe içinde yaptık. 

Dedem kahveleri çalışma odasında birlikte içmeyi teklif etmişti. Kahveler geldiğinde sessizliğini bozan dedem, "şimdi diyorsundur bu ihtiyar benimle neden tek konuşmak istiyor." Tebessüm ederek devam etmesini bekledim. 

"Babanla konuştum işimizle ilgili biraz bilgiye sahipmişsin." Yüzümdeki tebessüm gidip yüzüm düşmüştü bile, dedem devam etti. "Ben kendimi bildim bileli; silahlar ve tehlikeler içindeydim. Pişman olduğum zamanlar oldu ama bu işlerden başka iş bilmedim. Ailemizde tüm erkekler bu işi yaptı ve yapmaya devam ediyor. Şunu biliyorum ki biz masumlara zarar vermedik vermeyiz de. Tehlikeli işler yaparız ama kimsenin rızkını da almayız. Cihangir ve ailesi de böyle kızım. Sen bunları bilerek kabul ettin değil mi Cihangir'i?" Kafamı salladım. 

Öksürerek ilk sesimin tiz çıkmasını engellemeye çalışarak söze başladım. "Ben ilk duyduğumda inanamadım. Başımdan aşağıya tüm duvarlar yıkıldı dede. Ben zor çocukluk geçirdim, anlatamayacağım kadar zor. Sonra öz ailem ile ilgili bir dava dosyası görünce tek çözüm kaçmak gibi geldi. Çok düşündüm ama ben Cihangir ve ailem olmadan yaşamak istemiyorum. Bir şey hiç olmayınca acısının üstesinden geliyorsun ama elinden alınınca dayanılmıyormuş bunu da öğrendim."

Dedem acı bir tebessüm etti bana. "Umay yavrum, en değerlim; senden bebekliğini, çocukluğunu ve gençliğinin bir kısmını alanlar bunu çok fena ödediler. Keşke elimden, elimizden bir şey gelse o zamanları geri getirebilsem." 

Dedemin kahırlı sesi gözlerimi doldururken yerimden kalkıp dedeme sarıldım. "Beni ben yapanda yaşadığım şeyler dede, ben Güzel Deha'yım." 

Dedem de sarılarak, "senin için yapabileceğim bir şeyler iste benden, bir şey iste ki yapayım. Torunum için yaptım diyebileyim." Gülümseyerek 

Güzel DehaWhere stories live. Discover now