beşinci bölüm

3K 451 101
                                    

saat 09:45; yurt, kütüphane ve bir masal kitabı...

minho, jisung'un cama çıkmak yerine kütüphanede ders çalıştığı bir akşam yeniden oraya geldiğinde bu kez onun tam karşısına oturmuş, yanındaki küçük çocukla konuşmaya başlamıştı. çocuğa uyuması gerektiğini söylerken ne kadar ciddiyse de, çocuk korktuğunu söylediğinde o kadar yumuşamıştı bir anda. çocuğu okuması için bir masal kitabı seçmeye gönderdiğinde, o gece onunla ilgileneceğini biliyordu jisung.

çocuk gittiği gibi bakışları jisung'a döndü. jisung'un kitabı ilgilenmesi için onu beklerken elindeki kalem durmuş, gözleri minho'da takılı kalmıştı. minho aniden döndüğünde bakışlarını kitabına indirdi, yüzündeki aptal sırıtışı fark ettiğinde utanmıştı ama utanması sadece daha çok gülümsemesine sebep oldu.

minho'nun kıkırtısıyla yeniden ona baktı. karşısındaki adamın bir tek ona insafı yok gibiydi. utanmasını, kalbinin gülüşüyle teklemesini hiç umursamıyordu.

genelde oraya gelip jisungla pek konuşmazdı. jisung bundan memnundu, zaten bu denetimden kurtulmasına bir ay kadar kaldığından gitmeden önce kimsenin gözüne batmak istemiyordu. ama o gece konuşmak ve jisung'u biraz daha utandırmak istedi.

"karşı balkondayken bu kadar utangaç değildin diye hatırlıyorum."

jisung'un göz bebekleri büyürken etrafa bakındı ve onlarla ilgilenen kimseye rastlamamasıyla içi rahatladı. onun etrafta endişeyle dolaşan gözlerinin aksine minhonunkiler ona kenetlenmişti. jisung, minho'nun parıldayan gözleriyle bir süre sessiz kalsa da hemen kendine geldi ve kaşları çatıldı.

"balkondayken aramızda en az kırk metre oluyor çünkü."

minho beklemedi ve yalandan üzülmüş bir ifadeyle konuştu. "gitmemi mi istersin?"

minho'ya göre jisung saftı, onun en tatlı yanı da buydu. "hayır, hayır!" diye tekrarlarken de sesi biraz yükselmişti.

ona dönen bakışları hissettiğinde dudaklarını birbirine kenetledi ve bakışları hemen düştü. gitmek için eşyalarını toplarken minho ona fısıltıyla beklemesini söyledi. küçük çocuk kitabıyla geldiğinde minho'yu elinden tutup odasına doğru sürüklemeye başlamıştı. jisung bu çocuğun odasının onun hemen çaprazında olduğunu biliyordu ama minho bunu biliyor muydu? sorgulamadı.

jisung odasına girerken minho ona sıcak bir gülümsemeyle "iyi geceler, jisung." dedi. jisung cevap vermeye vakit bulamadan karşısındaki kapı kapanmıştı. o da odasına girdi ama o gece uyuması pek mümkün değildi. hiçbir şey olmamıştı, sadece iki kelime ve bir de adı. hiçbir şey olmamıştı ama konuştukları iki kelime onun kapısına yaslanıp güm güm atan kalbini tutmasına yetmişti.

jisung kapıya yapışmış bedenini kaydırıp yere oturduktan sonra kitaplığına uzanıp minho'nun aylar önce ona verdiği kitabı tekrar aldı. bu kitabı iki günde bitirmişti, ama aldığından beri 6. okuyuşu da olabilirdi. işte böyle, minho kalbini her hızlandırışında oturup onun hediyesi olan kitabı okuyordu. kütüphaneye bağışladığı pek çok kitabı da okumuştu ama bu kitap özeldi. kendi elleriyle jisung'a vermişti minho bunu.

gece karşı kapıdan bir ses duyana dek oturduğu yerden kalkmadı, kitabı okusa da kulağı hep dışarıdaydı. en ufak seste heyecanla kalkmış ve kapısındaki yuvarlaktan dışarı bakmıştı. saat gece 1'e gelirken minho sonunda o odadan çıktı. jisung minho'nun gözlerinin kapısında olduğunu görebiliyordu, ama onu rahatsız etmemek için dönüp gideceğini de biliyordu. tam da bunu yaptığı sırada kapısını açtı bu yüzden.

minho duyduğu sesle bir süre olduğu yerde dondu. sonra hafif sinirle jisung'a dönmüş ve hala uyumadığı için söylenmeye hazırlanmıştı. jisung'un uykulu gözlerini gördüğünde sessizleşti.

jisung uzanıp onun elini tutmuş ve "beni de uyutmayacak mısın?" demişti. "uyuyamamam senin suçun üstelik."

minho yutkundu ve ayakta uyuduğuna emin olduğu bedenin sözünü ikiletmeden odaya girdi. bu binaya, alt kattaki kütüphaneye, kolidorlara girmek onda böyle bir his uyandırmamıştı. daha önce hiçbir yerde böyle hissetmemişti. jisung onun bu odaya girmesine hep müsade etmişti. camını, perdesini açmıştı bunun için. sonra bazı rüyalarında da bu odadaydı. bazı rüyalarında bu oda onun eviydi, bu oda özeldi. çok özel bir anı yaşıyor gibi coşkuluydu kalbi.

minho bu küçücük odayı dolaşırken jisung çoktan yatağına girmiş, onu izliyordu. birkaç dakika sonra minho da yatağının kenarına oturmuştu nihayet. jisung hemen yatağının yanındaki sehbada duran kitabı gösterdi ve minho gördüğü tanıdık kitabı gülümseyerek eline aldı.

"çoktan bitirmiş olman gerekmiyor muydu?"

"birkaç kez okuduğumu bilmiyormuş gibi davranma." diye söylendi jisung.

minho küçüğünün uykulu halini hep uzaktan izlemişti, bu yüzden bu agrasif halini aklına kazıdı. her zaman uzaktan onu izlediğindeki gibi masum olmadığını da öğrenmiş oldu böylece.

kitabı ilk sayfadan itibaren okumaya başladığında jisung vücudunu tamamen ona döndürmüş ve yakaladığı fırsatla uzun süre gözlerini kırpmadan onu izlemişti. yine de uykusu olduğu bir gerçekti ve kısa sürede uykuya daldı. sürekli küçüğünü kontrol eden minho, o uyuduğunda kitabı kitaplığa bıraktı ve çantasından başka bir kitap çıkartıp jisung'un başucu sehbasına koydu.

gitmeden önce elini saçlarında bir süre gezdirdi. yetmedi, uykusunda ondan habersizce şişen yanaklarına gitti eli. minho orada kalıp saatlerce onu izlemeyi tercih ederdi, tam da karşısındaki binadan yaptığı gibi. o an cama dönüp perdeyi araladı ve kendi balkonuna baktı. o kadar uzaktan birbirlerini nasıl tanıdıklarını düşünmüş ama bir cevap bulamamıştı. bunun ruh eşi saçmalıklarından biri olabileceğini düşündü ama umursamadı. sadece sevmişti ve seviyordu, biliyordu ki sevecekti de.

o gece boyunca yüzünden silemediği gülümsemesiyle yeniden jisung'a döndüğünde aralanan gözlerini fark etti. yatağın kenarına oturduğunda ona neden uyandığını soracaktı ama bunun yerine kendini bir kucaklaşmanın içinde buldu. jisung onu kendine çekip sıkıca sarılırken "gelmişken, gitmesen olmaz mı?" diyordu.

aslında o da, minho da gitmesi gerektiğini biliyordu. yine de minho ona gitmesi gerektiğini söylemek yerine konuyu başka bir yöne çekti. "gitmeyeceğim." dedi.

jisung cevap vermedi ve minho da onun kollarından uzun süre ayrılmadı. jisung'un kulağını gıdıklayan düzenli nefesleriyle beraber başını hafifçe kaldırıp ona bakmış ve en azından yanağına bir öpücük bırakmamak için çok çabalamıştı. bunun için hala kendini ona çok uzak hissediyordu, bu yüzden sessizce odasından ayrılmak zorunda kaldı.

...
benim aklıma bu fic gelince kendi kendime softlaşıyorum hiç kaos yaratamayacağım sanırım

09:45, minsung ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin