on ikinci bölüm

1.8K 317 15
                                    

saat 09:45; bir aşk, bir saksı çiçek...

"hey, jeongin!"

neşeyle ona dönen jeongin dışında herkes şaşkın bir ifadeyle bakıyordu jisung'a. okulda tamamen masum olduğunu düşündüğü tek arkadaşının balo yerine burada olması onu şaşırtmıştı. ama jisung, jeongin'in de onun gibi okuldaki samimiyetsizlikten rahatsız olduğunu biliyordu. yani onun burada olması beklenmedikti, ama şaşırtıcı sayılmazdı.

hyunjin aşkla baktığı çocuğun onu hiç kâle almadan jisung'un yanına gidişini yüzünde asılı kalan şaşkınlığıyla izledi. daha sonra geçirdi içinden, haftalardır hoşlandığı çocuğun adını daha yeni öğrenmişti. haftalardır bir adım bile atamamıştı ama şimdi onu tutan bir şey yoktu, arkadaş ortamında sayılırlardı. selamlaşan iki arkadaşı umursamadan söze atladı.

hyunjin "siz tanışıyor musunuz?" diye sorduğunda jeongin arkadaşının oturduğu masaya ve etrafındaki diğer insanlara bakıp tekrar etti, "asıl siz tanışıyor musunuz? nereden?"

hyunjin bu fırsatı bekliyormuş gibi başkasına izin vermeden çocukla konuşmaya başladığında diğerleri de onun bu tavrına gülerek ikisini izliyorlardı.

"minhodan. sevgililer ya hani."

jeongin jisung'a hayal kırıklığıyla baktığında jisung da kaşlarını çatmış, bakışlarını hyunjin'e dikmişti. hyunjin yeniden sevimlice konuştuğunda jeongin minicik kırgınlığının da uçup gittiğini hissetti.

"ah, söylememeli miydim?"

"neden söylemeyesin canım, gizli bir şey değil ki. sadece son zamanlarda jeonginle görüşemiyorduk, ondan bilmiyor."

jisung durum daha da sarpa sarmadan kendini açıkladığında herkes derin bir nefes almıştı. oldukça kalabalık olan masadan ilk kalkan chan oldu. mutfağı boş bırakmak bir yana dursun, mutfağından ayrılmak onu pek mutlu etmiyordu. onun ardından seungmin, hyunjin'in sevdiğinden ayrılmayan bakışlarını fark edip tezgaha geçti.

"ben çiftleri yalnız bırakayım." diyerek masadan kalktığında ardında gözleri kocaman açılan bir hyunjin, sinsice gülen bir jisung ve anlamsız bakışlar atan bir jeongin bırakmıştı. minho ise kafeye o girdiği andan beri jisung harici bir şey ile ilgilenmemişti.

ta ki jisung arkadaşıyla konuşmaya dalıp onu boşlayana kadar. hyunjin içinse hava hoştu. o jeongin'in kahvesinden minik yudumlar alırken jisungla tatlı tatlı şakalaşmasını, gülüşünü ve kısılan gözlerini izlemeyi çok sevmişti, ama minho'nun sabrı bunlarla sınanıyordu. jisung minho'nun onun için getirdiği tatlıdan minik bir parçayı jeongin'in ağzına tıkarken derin nefesler alıyordu. dışarıdan bakan biri burnundan soluduğunu da söyleyebilirdi pek tabii.

jisung tatlıyı öven jeongin'e "sevgilim yaptı, tabii ki de çok güzel." derken minho'ya döndüğünde, sonunda karşısında oturduğumu fark edebildi diye geçirdi içinden minho. jisung onun sinirlendiğini anında fark ettiğinden masadaki elini tutup şirince gülümsedi. minho da onun gülüşüne karşılık vermişti ama bu daha çok zorunluluktan verilmiş bir karşılıklı. o mutfakta işleri olduğunu bahane ederek masadan kalktığında jisung morali bozulsa da arkadaşlarına belli etmemeye çalıştı, aklındaysa sevgilisinin gönlünü nasıl alacağı vardı.

tüm bunlar olurken jeongin biraz önca güldüğü olaya yeniden gülüp hyunjin'e döndü. "aniden çıkıp konfeti patlatışına birkaç saat daha gülebilirim ama artık gitmem lazım." dediğinde hyunjin tanrıya şükrediyordu. 'tanrım, gülüşünü bana bahşettiğin için teşekkür ederim.' ama çocuğun gidiyor oluşuna biraz üzülmüştü de.

jeongin jisungla vedalaştıktan sonra hyunjin ona kapıya kadar eşlik etti. çocuk bunu tuhaf bulduğundan gitmeden önce ona dönmüş ve "başka bir müşterinizle bu kadar alakadar olduğunuzu hatırlamıyorum." demişti.

bu ani çıkışla hyunjin'in kalbi atmayı bırakırken o belli etmedi, "sizden başka biriyle bu kadar alakadar değilim çünkü." dedi sakince.

jeongin içinden 'olmasan iyi edersin.' diye geçirse de sadece güldü ve oradan ayrıldı. hyunjinse kalbine işkenceler eden çocuğun ardından bakakalmıştı.

jisung masadan kalkıp artık saklayamadığı asık suratıyla seungmin'in karşısına geçip yüzünü eline yaslamış dikiliyordu. seunmin onun neyi olduğunu anlamakta zorlandı çünkü az önce oldukça mutlu görünüyordu, yine de bunun minhoyla ilgili olduğunu tahmin etmek zor değildi. jisung zaten dalgın olduğundan, seungmin'in gidip yerine minho'nun geldiğini fark edemedi.

minho gözlerini tezgahtaki renkli kurabiyelere dikmiş sevgilsinin mutsuz olduğunu görmeye dayanamıyordu, ona neden tripli olduğunu bile unutmak üzereydi. onun üzülmesine müsaade edemem dedi ve tezgahın ardındaki sevgilisinin yüzüme eğilerek dudaklarına hızlı bir öpücük verdi. jisung kocaman açtığı gözleriyle etrafa baktığında kimsenin umrunda olmadıklarını görerek rahat bir nefes almıştı. karşısında minho'yu gördüğünden beriyse yüzünde büyük bir gülümseme vardı.

minho "dudaklarını benim yüzümden asamazsın." dediğinde jisung elini onun yüzüne uzatmış ve çatık kaşları düzeltirken "sen de kaşlarını bana sinirlenip çatamazsın." demişti.

"ama sana hala kızgınım ki."

jisung bu sözler üzerine tezgahın üzerine eğilip ağırlığını oraya vermiş ve minhoyla inatlaşmaya başlamıştı.

"değilsin! ne diye kızasın ki hem bana, ben masumum."

minho "kızgınım." diye söylenmeye devam ettiğinde jisung da olmadığını, olmaması gerektiğini söylemeye devam etmişti. kaşlarını çatıp omuzlarını silkiyor ve başını iki yana sallıyordu. sonunda minho onun kafasını tutup durdursa da, kendi gülüşünü durdurması biraz zor oldu.

yeniden ciddileştiğinde jisung'u eve göndermişti çünkü o orada olduğu sürece, çocuklaşmaktan işine bakamıyordu.

jisung eve gitmeden önce çiçekçiden birkaç saksı çiçek almış ve onların nasıl bakılacağını da araştırmıştı. saksılardan birini de minho ile gizli yerlerine koymuş ve sevgilisinin bu görüntüden hoşlanacağını ummuştu.

akşam olduğunda ve minho tüm yorgunluğuyla beraber enerji toplamak için evinin kilerine gittiğinde, jisung onun cap canlı gülümsemesini görmesiyle "başardım!" dedi. sevgilisini neşelendirmek onun için çok kolay olsa da bir kez daha başarmıştı işte.

09:45, minsung ✔Where stories live. Discover now