on birinci bölüm

2.1K 316 99
                                    

saat 09:45; cheesecake, bebek ekmek...

hafta sonunun ilk saniyesinden son saniyesine kadar birlikte olan sevgililer, bu iki gün boyunca jisung'un büyük bir özenle ilgilendiği evini düzenliyorlardı. temizlik ve alışveriş hafta içi çoktan bitmişti ve geriye gelen onlarca mobilyayı dizmek kalmıştı. yani işin en yorucu kısmı.

jisung'un zayıf bedeni salonun ortasında minho'ya komutlar verirken o kırkıncı kez koltukların yerini değiştiriyordu. sonunda jisung'un kitap okumak için aldığı tekli koltuğu bolca ağaç gören bir camın kenarına koydu ve başucu ışığıyla uzun bir sehpayı da onun yanına yerleştirdikten sonra kendini oracığa bıraktı. ellerini belinin iki yanına koymuş çatık kaşlarıyla ona bakan jisung'u da yanına çekerken yorgunluğuna rağmen gülüyordu.

"ne bitmez tükenmez bir enerjin var jisung, yanında kendimi 70 yaşında hissediyorum."

jisung başta onu dinlemeyen sevgilisine kızsa da hemen yumuşamış ve yorgun bedeni kollarının arasına çekerken konuşmuştu:

"70 yaşında olmasan da senden daha genç olduğum bir gerçek." dedi onu kızdırmayı umursamadan.

minho, jisung'un onun yanında bir bebek gibi davranmasını seviyordu ama aralarındaki birkaç yaşı yüzüne vurduğunda da sinir oluyordu. gerçi söylenecek kadar bile enerjisi kalmamıştı, bu yüzden cevap vermek yerine sevgilisinin kollarının arasında iyice mayıştı. onunla böyle olmayı hayal ettiği günleri hatırlayınca kalbi aniden hızlanıyor ve kendini sıcacık hissediyordu. o zamanlar aralarında neredeyse iki apartman kadar bir mesafe vardı ama şimdi her an birliktelerdi.

bazen dışarıda gördükleri müdüre hanıma, yurdun bahcesinden onları izleyen çocuklara ve jisung'un okulundaki arkadaşlarına; kimseye hesap vermek zorunda değillerdi. tabii minho'nun iş arkadaşları hariç. onlar sürekli jisung'u sorup artık doğru düzgün tanışmaları gerektiğini zırvalıyorlardı ama minho'nun buna pek niyeti yoktu. ilk kısmi tanışmalarının nasıl gerçekleştiğini hatırladığında özellikle hyunjin'e sinirleniyor ve ölümcül bakışlarını ona gönderiyordu. o utanç verici andan sonra düşündüğü tek şey sevgilisini o yabanilerden uzak tutmaktı.

jisung kıpırdanıp uyumak üzere olan sevgilisini kaldırdığında minho'nun yorgun bakışlarıyla karşılaşmıştı. yarın işe gideceğini bildiğinden onu daha fazla burada tutamazdı. kalan işi kendi halledeceğini söyleyip onu göndermeye çalışsa da minho ikna olacak gibi değildi.

"tamam, ben de uyuyacağım kalanları da yarın halledeceğiz. söz minho... tamam minho... görüşürüz minho..."

sevgilisini büyük bir mücadele vererek evine gönderdiğinde, yaptığı ilk şey camdan ona bakmaktı tabii ki de. her seferinde jisung'u camda görmeye alışan minho ise kendi binasına girene kadar beş kez dönüp ona el sallamıştı. sonunda girdiğinde jisung onun ne yapacağını bilerek camda beklemeye devam etti, birkaç saniye sonra minho kapıdan çıkıp tekrar jisung'a el sallamıştı. sonunda jisung da gülerek içeri girdi ve daha yeni gelen pek sevgili koltuklarının birine uzandı. sabah oldukça mutlu uyanmıştı.

o gün mezuniyeti vardı ama bu onun pek umrunda sayılmazdı. istediği tek şey bir an önce mezun olup her gün zorla gittiği okuldan kurtulmaktı. o okuldan kurtulduktan sonra hayalindeki üniversiteye gidecekti. her şey hayalindeki gibi olacaktı, minho ona bunun sözünü verdikten sonra öyle olacağına inanmaya başlamıştı.

mezuniyetini yani bu 'güzel olması gereken' günü ancak sevgilisini mutlu ederek gerçekten güzel geçirebilirdi. bu yüzden çok geçmeden hazırlandı ve daha önce sadece iki kez gittiği kafeye yürümeye başladı. o kafenin hayatındaki en güzel anıya ev sahipliği yapıyor oluşu bir gerçekti. aynı zamanda en komik olana da. adının sonradan hyunjin olduğunu öğrendiği arkadaşın aniden ortaya çıkıp konfeti patlatması, daha önce gördüğüne emin olduğu ama hatırlamadığı seungmin'in hyunjin adına defalarca özür dilemesi ve chan'ın onları hiç tanımıyormuş gibi davranması oldukça komikti.

bunları düşünürken kafeye vardığınıysa ancak fark etti. yüzünde büyük bir gülümsemeyle içini sıcacık hissettiren kafeye girdi, aynı zamanda nedensizce heyecanlıydı da. kafede az kişi olmasının verdiği rahatlıkla tezgahta ona bakan hyunjine işaret parmağını dudaklarına götürerek susmasını söylemiş ve masalardan birindeki çiçeklerle uğraşan sevgilisinin yanına adımlamıştı. başka bir masadaki sahte çiçeklerden birini eline alırken bir yandan da onu gözetliyor ve kendisini fark etmediğinden emin oluyordu.

minho kulağında hissettiği gıdıklanmayla uğraştığı çiçeklerden başını kaldırırken elini kulağındaki çiçeğe attı ve onu hızla aldı. arkadaşlarından birinin onunla alay ettiğini düşünürken karşısında dudaklarını büzmüş bekleyen bir jisung görmeyi beklemiyordu.

"çok yakışmıştı ama, neden çıkardın ki hemen?" dedi jisung mızmızlanarak.

minho ise üzerindeki şaşkınlığı atamasa da çiçeği jisungun kulağının arkasına takmış ve parıldayan gözlerle sevgilisini süzmüştü.

"sana daha çok yakıştı, emin olabilirsin."

jisung utandığını hissettiğinde belli etmediğini umarak sevgilisinin boynuna sarılmış ve sakinleşmesi gereken kalbinin daha da hızlanmasına sebep olarak geri çekilmişti. daha yeni bir çift olmalarının yanı sıra, jisung her zaman minho'nun yanında bu derece heyecanlı ve utangaç olacağına emindi. bir süre konuşmayı unutmuşlar gibi birbirlerine bakmayı sürdürdüklerinde artık sessizliğin bozulması gerekiyordu.

bunu aynı anda yapmayı denemeleriyse biraz komikti. birbirlerine karışan seslerine sadece kendileri değil yarım saattir onları izleyen hyunjin de gülüyordu. sonunda jisung müsaade ettiğinde minho sorması gereken soruyu sordu.

"hoşgeldin, ama neden geldin bebeğim?"

"seni görmeye geldim tabii ki de! ayrıca artık istediğim saatte dışarı çıkabildiğimden, evde durmak biraz sıkıcı geliyor."

minho onu masalardan birine oturturken neşeyle "o zaman sen otur. ben senin için sevdiğin cheesecakelerden yapmıştım, akşamı beklememe gerek kalmadan getireyim. ister misin?" demişti.

cheesecake kelimesini duyduğu anda gözleri büyüyen jisung onaylayarak başını sallarken, minho onun tatlılığına sırıtarak tezgaha geri dönmüş ve zaten her şeyi duyan hyunjine siparişi vermişti. tabii hyunjin minho'yu sinirlendirme fırsatını kaçırmayarak "kaç senelik arkadaşız, benim için bir kaşık bile yemek yapmadın." demişti. minho ona sadece göz devirdiğinde yazıklar olsun dedi içinden.

jisung büyük bir mutlulukla tatlısını yerken her seferinde yaptığı gibi konuşmak için lokmasını bitirmeyi zor beklemiş ve "bu güzel şeyleri senin yaptığına hala inanamıyorum. nasıl bu kadar yetenekli bir adamı sevgilim yapmış olabilirim??" demişti.

minho ona gülüp önüne düşen saçları okşayarak geri çekerken konuşmasına fırsat vermeden chan lafa atlamış ve yanlarına oturmuştu.

"asıl minho senin gibi bir çocuğu nasıl tavladı, hiç anlamıyorum."

hyunjin "sahiden!" diye yükseldiğinde jisung onlara gülüp "bana kitap hediye etti." demişti. yanlarında daha yeni gelen seungmin de büyüttüğü gözleriyle bir jisung'a bir minho'ya bakıyordu.

"sen o çocuksun!" dedi heyecanla. daha sonra minho'nun kafasına vurmuş ve "bir çocuğu tavlamak için tüm maaşını kitaplara mı yatırdın gerçekten.." demişti. minho ona gözlerini devirirken konuşmuş ve jisung'un ona yeniden düşmesine sebep olmuştu.

"ben o kitapları sadece jisung için almamıştım ki, orada bir sürü çocuk yaşıyor seungmin. jisung sadece vesile oldu."

seungmin bu kez vurduğu yeri okşarken bir sandalye çekip yanlarına oturdu. bu kez hepsi çok üzücü bir şey anlatacakmış gibi iç çeken hyunjine dönmüşlerdi.

"ben nasıl tavlatacağım bebek ekmeğimi..."

bu kez derin düşüncelere dalan jisungtu. "bebek ekmek mi?.." diye sorduğunda herkesin gülmesine sebep oldu.

hyunjin hevesle derin bir nefes aldığında jisung hariç herkes onun hiç bitmeyecek o konuşmaya başlayacağını anlamıştı. daha başlamadan bıkkın gözleri birbirleri üzerinde dolaşmaya başladığında kafeye giren müşteriyle beraber o tarafa döndüler. hyunjin sesinden anlaşılır neşesiyle fısıldadı, "anlatmama gerek kalmadı, geldi..."

...
baktım fici bitireceğim yok, ufacık hyunin eklemek istedim ;')

09:45, minsung ✔Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon