on sekizinci bölüm

1.3K 233 162
                                    

saat 09:45; kendi odasına yabancı, minho'ya tanıdık...

arkadaşının ne yapıyor olacağını hiç düşünmeden onu aramış ve arkadaki uykulu sesin şaşkınlıkla yerinden zıplamasına sebep olmuştu.

"changbin, çabuk kalk hazırlan. minho'nun kafesine gideceğiz."

"daha birkaç gün oldu, ayrıca ilk konuşmanızı ben yanınızdayken yapmamanız daha doğru olmaz mı?"

"hayır, benimle gelmelisin ve artık doğru düzgün tanışmalısınız."

"pekala, o dükkandan ağzım burnum dağılmış bir şekilde çıkmam umarım."

"saçmalama! minho öyle biri değil. o kalbi kırık minik bir kedi."

"eminim böyle dediğini duymak istemezdi."

changbin'e gülüp telefonu kapattıktan hemen bir saniye sonra karnındaki gergin ağrı geri gelmişti. kalkıp onun da hazırlanması gerekiyordu ama kendisi için hiçbir şey yapası yoktu. nasıl göründüğü umrunda olmadığından sadece geceliklerinden kurtulmuş ve üzerine basit bir şeyler alıp aşağı inmişti. arkadaşının gelmesine daha çok vakit olsa da biraz temiz hava almanın ona iyi gelmesini umuyordu.

sokağı boylu boyunca yürürken eskiden burada nasıl vakit geçirdiğini hatırlamaya başladı. gerçekten de, ömrü aynı sokakta geçmişti. biraz ilerleyip yurdunun bahçesine yaklaştığında camının önündeki ıhlamur ağacı çarptı gözüne. açmasına çok az kalmıştı, ıhlamurlar açtığında sevgilisinin ona hala dargın olması ihtimali boğazına yeni bir düğüm atmıştı.

minho, dakikalardır aynı yere bakan sevgilisinin ardından ona yaklaşırken kollarını beline sarmamak için büyük bir mücadele veriyordu. boynundan, yanaklarından öpüp onu şaşırtmak ve gülümsetmek istiyordu ama ilk adımı atması gereken o muydu?

sevdiklerine karşı her zaman sabırsız olmuştu , o küser sonra yine kendi kendine o barışırdı ama bu kez öyle hissetmek istemedi. kırgınlıklarını kalbine gömmekten yorulmuştu. bu yüzden sadece yanında durdu, sessizce onun gibi yurdu ve ıhlamur ağacını izlemeye başladı.

o ağacın ardında gördüğü küçük çocuk hemen yanında duruyordu, kendi odasına yabancı ve minho'ya tanıdıktı şimdi. her şey tersine dönmüştü ve jisung'un eli onun eline iliştiğinde kendini geri çekemedi.

jisung yanında gördüğü sevgilisiyle küçük bir kalp krizi yaşarken ona uzun süre baktı. minho'nun bakışları jisung'a hiç dönmemişti, belki de bundan cesaret alarak onun elini tuttu. günler sonra hissettiği sıcaklık onu tamamen yakmış, darma duman etmişti. ne sessizliğe ne de uzak kalan bedenlerine artık tahammülü olmadığından düşünmeden kollarını sardı ona, bu kez minho da düşünmemiş ve sıkıca sarılmıştı sevgilisine.

"konuşabilir miyiz? lütfen. artık konuşmamız gerekiyor. ikimizin de."

jisung, günlerdir tek başına konuşmaktan yorulmuştu. minho ise jisung'u o kadar özlemişti ki konuşmak için ayıracağı tüm vakitleri şimdi sadece sarılmak için ayırmak istiyordu.

"şimdi, burada konuşalım. böyle."

"özür dilerim. ben, fark etmeden seni kendimden uzaklaştırdım. bunu o kadar yavaş yavaş yaptım ki farkına bile varamadım. şimdi bir anda kendimi tamamen affettiremem ama zamanla öncekinden çok daha iyi olacağız, hatta seni çok mutlu edeceğim. senin beni ettiğin kadar çok."

jisung her cümlesinde daha sıkı sarıldı kollarının arasındaki bedene. başını göğsünden hiç çekmedi ve dinlemeyi özlediği kalp atışlarıyla birlikte her saniye daha da sakinleşti. onu çok mutlu edeceği kesindi, bunu minho da biliyordu ama jisung'un aklından neler geçtiğini kim bilebilirdi?

"bana güveniyorsun değil mi?" diye sordu dün akşamki konuşmalarının üzerine.

"güveniyorum jisung." derken minho'nun üzerinde çok büyük bir rahatlama vardı. günlerdir hissetmediği kadar huzurlu hissediyordu. kollarını gevşetip sevgilisinin yüzüne bakmak için geri çekildiğinde onun ıslanan yanaklarını ancak fark etmişti, jisung konuşmaya başladıklarından beri sessiz sessiz ağlıyordu. minho önce onun ıslak yanaklarını silmiş sonra da uzun uzun öpmüştü aynı yerlerden.

ikisi de sakinleştiklerinde "bugün işe gitmiyorum, benimle evde kalmak ister misin?" diye sordu ve jisung'un büyük bir gülümsemeyle onu onaylayışını izledi. hala yanağında olan elini indirip onu belinden tutarken jisung gördüğü simayla dönmek üzere olan bedeni durdurmuş ve utana sıkıla da olsa konuşmuştu:

"changbin burada, yani onu ben çağırmıştım çünkü sizin de konuşmanız gerekiyordu. kendini suçlu hissediyor, sana anlattım..."

minho jisung'un az önce baktığı yöne döndüğünde elinde kaskıyla ona selam veren çocuğu görmüş ve başıyla karşılık vererek yeniden küçüğüne dönmüştü. jisung'un masum bakışlarına rağmen onu reddetmek çok zor olacağından, başını salladı ve bir süredir onları izleyen çocuğu evine davet etmekten çekinmedi.

eve geldikleri andan beri jisung, minho'nun dibinden hiç ayrılmamış ve çoğunlukla omzuna yaslanarak ikilinin konuşmalarını dinlemişti. bulundukları ortamda sessiz kalmayı ve sevgilisine yeniden yakın olabildiği için memnun olmayı seçiyordu. onun temas bağımlılığının sonradan gelişmediğini bilen minho ise koluna sarılmış, elleriyle oynayan çocuğu hiç rahatsız etmiyordu.

changbin onların bu görüntülerini gülümseyerek izliyordu. kendini hala bazı şeylerin sebebi olarak görse de minho'nun anlayışlı tavrı sayesinde rahatlamıştı.

konu o gün jisung ile konuştuklarına geldiğinde herkes istemsizce gerilmişti. en çok gerilen şüphesiz jisungtu.

"jisung, bunu sadece ona anlattığımı söylediğim için aramızda kalması gereken çok gizli bir şey olduğunu düşünmüş olabilir... özel bir şey ama bunu sadece jisung'a anlatma sebebim daha önce kimseye kendimi açmaya cesaret edememiş olmam. o bana sürekli sizden bahsederken ve bir yandan beni yakın arkadaşı olarak görürken geçmişimi merak etmemesi tuhaf olurdu sanırım."

"peki bana anlatmak ister misin? tabii ben jisung gibi yakın arkadaşın değilim ama çekineceğin biri hiç değilim."

duraksayarak bir süre bekledi changbin. söze başlamak için her niyet ettiğinde diline gelen kelimeleri yutmak zorunda kalıyordu.

"bunu açıklamak ya da durduk yere birden söylemek de çok tuhaf geliyor ama benim sevgilim, felix'im yıllar önce intihar etti."

...
seungbin isteyenlerden şimdilik özür diliyorum ama ileride ne olacağını bilemeyiz :')

yazar yani ben kavga kaos sevmediğim için çabuk barışmışlar gibi oldu, öyle mi oldu?

09:45, minsung ✔Where stories live. Discover now