on yedinci bölüm

1.4K 243 55
                                    

saat 09:45; bir bardak çaya karşılık birkaç sayfa roman...

jisung, minho ona kırgın olsa da her akşam 09:45'te cama çıkmıştı. cama her çıkışındaysa oraya kendisi için bırakılmış bir bardak çay buldu.

minho'nun orada olduğunu, camın altında kendini duvara yaslayarak jisung'u dinlediğini anlamak zor değildi. o kırgın olsa da sevgilisinden çok fazla uzaklaşamazdı. ne kendine, ne de miniğine kıyamazdı.

jisung o gece de minho'nun cevap vermeyeceğini bilmesine rağmen konuştu.

"teşekkür ederim, sevgilim." dedi önce.

minho'nun kalbi duyduğu sesle birlikte ısındı. kıran jisung olduğu gibi onaran da bir tek jisung olabilirdi o kalbi. yine de bazen sadece bir kelime, biraz sıcaklık yetmiyordu. bu kez minho kalbindeki kırıkları jisung'un eline bırakmış ve onları sevgilisine emanet etmiş bekliyordu.

her şeye rağmen sevgilisinin en sevdiği çaydan bıraktı camına, suyun üzerindeki minik papatyaları görmek hoşuna gidiyordu onun. minho jisung'un papatyalarla dolu kupayı gördüğünde nasıl gülümsemiş olduğunu düşündü, bu kez de yüzünde yersiz bir gülümseme belirmişti; kalbi bu denli kırık iken dudaklarının sanki hiçbir şey olmamış gibi kıvrılması yersizdi.

"düşünüyorum..." diye devam etti jisung.

"önceden hep nasıl güzel olduğunu, ne kadar özlediğimi düşünürdüm. bana bakarken gözlerinin parladığını düşünürdüm." dedi ve aklına gelenlerle yutkundu. yeniden gözleri doluyordu.

"ama o an bakmadın yüzüme. gözlerinin bu kez yaşlarla parladığını görmemi istemediğin için bakmadın değil mi?" dedi. soru sormamıştı, kendine kızıyordu.

"o an bile, bana kızgın olduğun için bakmadığını düşündüm. sen bana okuldan eve gidene kadar bile kızgın kalamazsın ki. böylece anladım aslında kırgın olduğunu."

minho, jisung'a düşün dediğinden beri başka bir söz çıkmayan dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı. ne derin bir iç çekiş ne de bir hıçkırık kaçmamalıydı dudaklarından.

"benim hayatımın merkezinde yıllardır senden başka bir şey yok minho. olamaz. düşünüyorum; belki de sana bağımlıyım, belki de bu yanlış ama seni kırmış olmak bana ölüyormuş gibi hissettiriyor."

minho hangimiz daha fazla üzülüyoruz diye düşündü. sevgilisinin ondan daha fazla üzülmesi mümkün müydü? biri çıkıp bu mümkün dese bir saniye bile beklemeden koşarak çıkardı ve sevgilisine giderdi. fakat kimse yoktu, neredeyse minho bile yoktu orada.

"ve sana koşmamamın tek sebebi seni ne kadar kırdığımı biliyor olmam. yine de biliyorsun, uzak kalmak hiçbir şeyi daha iyi yapmıyor minho. zaten benim başka şeylerle çok fazla vakit harcamam her şeyin sebebi değil mi? bu yüzden çok geçmeden bizi iyileştireceğim bir tanem."

jisung bunları da söyledikten sonra daha fazla konuşamazdı, zira boğazındaki düğüm git gide büyümüş ve konuşmasını zorlaştırmaya başlamıştı. yutkunsa da gitmiyordu. biliyordu ki sevgilisi sessiz olmak için kendini tutuyordu ve başı ağrıyordu. jisung onun orada ağladığını bilirken daha fazla dayanamazdı. konuşabilmek için derin bir nefes aldı.

"camımı kapatıp içeri gideceğim, gitmemi beklediğini biliyorum. seni seviyorum." dedikten sonra dediği gibi yapmış ve içinde tuttuğu tüm yaşları o gece yastığına akıtmıştı.

jisung o sabah baş ağrısını bir ağrı kesiciyle geçiştirebilse de her gün devam eden bu sorunun sebebinin aslında çok fazla düşünmesi olduğunu biliyordu. cumartesi sabahının erken saatlerini eline kitaplığından herhangi bir kitap alıp okuyarak geçirmeye karar verdi. bu belki düşüncelerini bir düzene sokabilirdi.

09:45, minsung ✔Where stories live. Discover now