.13.

2.2K 232 340
                                    

Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, değil mi? Beni ilk fısatta öldürmeye çalışan bir annem, varlığımı hatırlamakta zorlanan bir babam vardı. Arkadaşım diyebileceğim ve biraz olsun güvendiğim tek kişi de Felix'ti. Zaten bir kere ölmüştüm, tekrarlanması hâlinde bir şey kaybetmezdim.

Yani evet, kaybedecek bir şeyim yoktu. Eğer şu an yaşadığım hayat benim ikinci şansım ise bazı şeylere daha fazla göz yummayacaktım. Bir şeyleri değiştirecektim ve bunları yaparken Seungmin'in aksine korkmayacak ya da geri adım atmayacaktım.

O benim yerime korkabilirdi, ben de onun yerine ilerleyebilirdim. O beni sevdiğini söylemezse ben söyleyebilirdim. O, etrafına sarılan ipler yüzünden nefes alamazsa ipleri kesebilirdim.

Değil mi? Kaybedecek bir şeyim yok nasılsa, ondan başka.

Aynadaki yansımama bakarken aklımdan geçenler sayesinde yüzümde beliren tebessümü izledim. Sanırım bu bir dönüm noktasıydı. Bu hissettiğim cesaret bana yabancıydı ama sevmiştim. Hiçbir şey beni durduramazmış gibi hissediyordum.

Durduramazdı da zaten. Herkes benim hâlâ korkak olduğumu sanıyordu ve saldırıya geçtiğimde kimse bunu beklemediği için kesin sonuç alacaktım.

Tuvaletten çıktıktan sonra yemekhaneye indim. Felix her zamanki gibi bana da yemek almıştı. Yanında yine Minho, Jisung ve Hyunjin vardı. Birkaç gündür sürekli birlikte vakit geçiriyorlardı.

Masadaki yerimi alarak göz ucuyla, yan masamızda Daewoo ve diğerleriyle oturan Seungmin'e baktım. O kızın ölümünün üzerinden üç gün geçmişti ve göz göze bile gelmemiştik bu sürede. Kendimi toplamak için vakte ihtiyacım olmuştu. Sonuçta her gün, hemen yanıma bir beden düşmüyordu veya başlamayan ilişkim bitmiyordu.

"Felix?" dediğimde yanımda oturan Felix hemen bana dönmüştü. "İntikam istiyordun, değil mi?"

Masum bakışları yavaş yavaş alevlenirken arkasına yaslanarak başını salladı. "Hmhm."

"Bir planın var mı peki?"

"Şimdilik hayır."

Kaşığı önümdeki çorbada gezdirirken, "Benim var." demiştim.

Kaşlarını kaldırdı, inanmıyor gibiydi. "Sen mi? İntikam planı?"

"Kimden alacaksınız?" diyerek konuşmaya dahil olan Hyunjin'e bir bakış atıp Felix'e döndüm. Tam cevap verecektim ki yemekhane kapısı müthiş bir gürültüyle açılmıştı.

"OROSPU ÇOCUĞU!" 

Siyah giyimli bir çocuk aniden Daewoo'ya saldırmaya çalışınca olayların hızına yetişememiştim. Sonradan yemekhaneye giren iki kişi, Daewoo'ya saldıran çocuğu kollarından tutup geri çekti. Daewoo sandalyeden düşmüştü ve daha ne olduğunu anlamamıştı.

Burnundan soluyan çocuğa baktım tekrar. Onu birkaç kez görmüştüm galiba, son sınıflardandı.

"Changbin, sakin olsana!" diye bağırdı onu tutmaya çalışanlardan biri. İsmi Changbin'di demek, her an patlamaya hazır volkan gibi duruyordu.

Daewoo ayağa kalktığında Changbin işaret parmağını tehditkarca salladı. "Ayağını denk al, bunu yanına bırakmayacağım. Anladın mı?"

Daewoo rahat bir ifadeyle omuz silkti ve, "Ben bir şey yapmadım ki." dedi. "Kardeşin kendi isteğiyle atladı."

Changbin, onu tutan kollardan kurtulup tekrar Daewoo'ya saldırdığında arkama yaslandım ve bacak bacak üstüne attım. Kollarımı göğsümde bağlamış ve yerde dayak yiyen Daewoo'ya bakmıştım. Birkaç kişi araya girip ikisini ayırmaya çalışıyordu.

My Side | SeungminWhere stories live. Discover now