Bar Lupin

183 28 15
                                    

Gecenin karanlığını yağan yağmur süslüyordu. Yumiko, gün içinde görevlerini yapmış ve Chuuya'nın peşinden ayrılmamıştı. Bu sabah toplantıdan sonra Dazai'nin söylediğini yapması gerektiğini hissettiğinden akşama kadar sabırsız beklemişti. Şimdiye kadar hiç içki içmemişti ve Chuuya ona gün içinde sürekli içmemesini söyleyip duruyordu. Yumiko, Chuuya'yı susturmak için içmeyeceğini söyledi ama Chuuya bunun söyleniş niyetini anladı ve inanmadı. Yine de daha fazla üstelememişti.

Yumiko siyah arabadan indi. Ara sokağa girdi. Tetikteydi. Her an bir saldırı olabilirdi. Süzüle süzüle 'Bar Lupin' yazan tabelanın altındaki girişe gitti. Kapıyı açıp merdivenleri indi. Bar, bodrum katta kalıyordu ve yağan yağmurdan dolayı içeride rutubet hissediliyordu.

Bar tezgahının karşısındaki sandalyelerden birinde Dazai oturuyordu. İçeride başka kimse yoktu. Bu, Dazai'nin işi olabilirdi. Önünde sarı bir içki dolu bardak vardı. Bardak yarısına kadar doluydu ve içinde ufak bir buz vardı.

İçerideki havayı Peter Sandberg'in eseri My Heart is for You dolduruyordu. Müziğin sakinliği insanı içine çekiyordu. Yumiko kendini müzikteki bassın ritmine bırakarak hafifçe salına salına Dazai'nin yanına geldi. Dazai başını kaldırdı. Yumiko'yu görünce ayağa kalktı ve gülümsedi.

"Hoş geldin." diye karşıladı onu ve nezaketle elini tuttu. Kendisinin solundaki sandalyeye oturttu. Yumiko, Dazai'nin bu davranışı karşısında şok oldu çünkü sabahki halinden eser kalmamıştı. Buna rağmen hala Dazai'den çekiniyordu. Buraya neden çağırdığını bilmiyordu ve gergindi. Gerginliğinden Dazai'ye karşılık vermemiş, sadece gösterdiği yere oturmuştu. Dazai'nin yüzündeki gülümsemede bir ağırlık vardı. Bu gülümsemeye saatlerce ayna karşısında çalışmış gibiydi. Ya da yıllardır bu gülümsemeyi kullanıyordu.

Yumiko dalgınlaşmıştı. Çalan müzik onu içine çekiyordu. Bunu fark eden Dazai onu tekrar dünyaya çekmek için "Ne içmek istersin?" diye bir hevesle sordu. İşe yaradı ve Yumiko bakışlarını Dazai'ye çevirdi.

Omuz silkti. "Daha önce içmedim. Bu yüzden bilgim yok." Sonra Dazai'nin bardağına baktı. "Sen ne içiyorsun?"

"Hakushu 12, viski. Sen de ister misin?" Barmen yanlarına geldi. Yumiko barmene onaylayan şekilde kafasını salladı. Barmen hiç vakit kaybetmeden aynı bardaktan Yumiko için de hazırladı.

Yumiko bardağı eline aldı ve içkiyi kokladı. Meyve kokularıyla tüm ciğerini doldurdu. Bir umutla içkiden yudum aldı ama meyve kokularından hiçbiri içkide yoktu. En azından acı değildi. Hafif bal tadı kendini gösteriyordu.

Dazai, konuşmadan Yumiko'yu izledi. Müzik, ortamdaki gergin havayı dağıtmada gerçekten önemli bir rol oynuyordu. Yumiko, Dazai'nin konuşma başlatmasını beklerken bacak bacak üstüne attı. Dazai de bardağına odaklanmışken gözlerini istemeden Yumiko'nun siyah ten çorap giydiği güzel bacaklarına kaydırdı. Onu şimdiye kadar defalarca görmüş ama hiç konuşmaya fırsatı olmamıştı. Buna gerek de duymamıştı. Üstelik bu geceye kadar kızın güzelliğini de fark etmemişti. Yumuşak yüz hattaları küçük suratında, ona sevimli bir görünüm kazandırıyor ve kakülleri alnını kapatıyordu. Uzun, kahverengi, dalgalı saçları sırtını kapatıyordu. Gömleği dışında çorabından kravatına kadar giydiği her şey siyahtı. Kravatını hiçbir zaman tam sıkmaz ve gömleğinin son iki-üç düğmesini iliklemezdi.

Dazai, karşısında duran kıza hafiften hayran kalmıştı. Güzelliği, Dazai'ye tanrının varlığını kanıtlıyordu adeta. Böylesine biri rastgele olamazdı.

Dazai, Yumiko'yu sanat eseri gibi incelerken kız bakışlardan biraz rahatsız olmuştu. Bu yüzden sırtını dikleştirdi ve bardağından bir yudum daha aldı. Dazai de onun bu hareketleriyle gerçekliğe döndü. Ortamın sessizliği onu da rahatsız etmeye başlamıştı.

Miss Wanna DieWhere stories live. Discover now