Cephanelik

81 14 2
                                    

Sabah uyandığında Yumiko, bir elin saçlarını okşadığını hissetti. Gözlerini araladığında karşılaştığı görüntüyle adeta büyülendi. Dazai, dağılmış saçlarıyla ve uykulu gözleriyle karşısındaydı.

"Günaydın~"

"Günaydın, Dazai."

Birbirlerine sarıldılar. Ardından Dazai, Yumiko'yu gıdıklamaya başladı. İkisinin de kahkahaları tüm odayı doldurdu. Sanki tüm o acımasız eylemleri onlar yapmıyorlar gibi, hiçbir zaman vicdanları sızlamıyor gibi, normal insanların normal sevgili ilişkileri gibi başladılar güne. Her şey öyle güzeldi ki, Yumiko dün gece yaşadıklarını kolay atlatmıştı. İçinde Dazai'ye karşı bir minnet vardı ve Chuuya'dan nefret ediyordu artık. Yanında Dazai vardı ve kendisine göremediği gerçekleri göstereceğine inanıyordu. Ona güveni tamdı. Belki de birine güvenme ihtiyacı duymuştu. Belki de yaşadığı o ihanetten sonra birine güvenmeye ihtiyaç duymuştu.

Hayır hayır, bu bambaşkaydı... Chuuya olayından önce de ona güveniyordu ki, değil mi? O halde neden şimdi onu yanında istemesin? Bu büyük bir aptallık olurdu.

"Gitmemiz gerekiyor, tatlım." dedi Dazai kahkahaları arasında.

"Ben gitmek istemiyorum ama." Yumiko'nun dudaklarını büzüştürüp küçük çocuk gibi konuşması Dazai'yi güldürdü. "Hatta sen de gitme."

"Ben de gitmek istemiyorum. İnan yapmam gerekenler olmasa senin yanında kalırdım."

Yumiko, Dazai'nin kucağında doğruldu. "Hayır, gerçekten gitme. Benim yanımda ol. Buraya taşın."

Dazai şaşırdı. "Birlikte mi yaşayalım?"

"Evet!"

Yumiko'nun bu enerjik hali hoşuna gitti. "Tamam ama benim dairem daha iyi. İstersen sen benim yanıma gel."

"Gerçekten mi?"

"Evet."

Yumiko, Dazai'nin dudaklarına masumca bir öpücük kondurdu.

"Öyle kolay kurtulamazsın." dedi Dazai ve birlikte oynaşmaya devam ettiler.

Sonunda yataktan çıkmayı başarıp mafya binasına varmayı başardılar. Chuuya ile karşılaşmadan çalışacakları odaya vardılar.

Gerçekleştirecekleri operasyona az bir zaman kalmıştı ve neredeyse tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. Yine de mafya içerisindeki telaş durmuyordu. Telaşın seviyesi, katlar arttıkça artıyordu.

Sonra Dazai bir süre ortalıkta hiç görünmedi. Öğleden sonra nihayet Yumiko'nun yanına gelmişti ve birlikte birer vasiyetname yazdılar. Yumiko bunu ilk kez yapıyordu bu nedenle Dazai'den yardım aldı. Bitirdiklerinde yönetici Kōyō'nun yanına gittiler. Kōyō ikisini uzun zamandır görmüyordu. Bu yüzden mutluydu. Bir süre sonra Dazai yine ortalıktan kayboldu ve ikisini yalnız bıraktı.

Kōyō, Dazai ayrıldıktan sonra bir süre konuşmadı. Sonra sessizliği yine kendisi bozdu.

"Yumiko-kun, duydum ki ilk kez bir çatışmaya gidecekmişsin."

"Doğru."

"Heyecanlı mısın?"

Yumiko, omuz silkti. "Emin değilim. Sanırım vasiyet verdiğimde ilk kez öleceğimi hissettim."

Kōyō güldü. "Öleceğinden bu kadar emin misin? Ölmek o kadar kolay olsaydı Dazai-kun intihar girişimlerinden birinde başarılı olurdu."

"Haklısınız."

"Aa, aklıma gelmişken Ōgai sanırım seni çağıracakt-"

Kapı çaldı ve içeri korumalardan biri girdi. Mori'nin Yumiko'yu çağırdığını söyledi.

"Gidebilirsin, Yumiko-kun."

Yumiko eğilerek selam verdi ve odadan çıkıp Mori'nin yanına gitti.

Bu odadaki atmosfer kesinlikle gördüğü hiçbir yere benzemiyordu. Özellikle ışık girmesin diye dizayn edilmiş gibiydi ve kullanılan renkler de koyuydu. Üstüne sadece masa lambasının ışığının yamasından dolayı gece görüş gözlüğü gerekiyor gibiydi. Mori'nin masada oturup oturmadığından emin olamasa da ilerledi ve selam verdi.

"Geldiğin için teşekkürler, Yumiko-kun."

Karanlığın içinden bir ses duyuldu. Sesin Mori'ye ait olduğu kesindi ama nereden geldiğine pek emin değildi. Daha sonra Yumiko sağ omuzunda bir el hissedince sesin aslında sağdan gelmiş olabileceğini düşündü.

Yumiko konuşmuyordu. İçerisi sessiz ve gericiydi. Mori'nin, kulağına eğildiğini hissetti."

"Yumiko-kun senden bir iyilik istiy-"

Cümlesini bitiremeden sağdan bir kapı tıklama sesi geldi. Ama girmek için çalınmıyordu. Daha çok biri açılması için uğraşıyor gibiydi.

"Rintarō~ Özür dilerim~"

İçeriden Elise'in ağlamaklı sesi geliyordu. Kapıyı yumrukluyor ve çıkmak istiyordu.

"Kapa çeneni!"

Yumiko, Mori'nin böyle biri olabileceğini hiç düşünmemişti. Bağırdığı için sesi odada çınlamıştı ve Yumiko'nun yerinde sıçramasına neden oldu. Ama bu içeriden gelen ağlama seslerinin kesilmesi için yeterli değildi. Elise'in yalvarışları hala geliyordu. Mori onu görmezden gelmeye karar verdi.

"Benim için cephanelikleri kontrol etmeni istiyorum."

"Tabii ki, Patron."

"Ayrıca sana bir şey söyleyeceğim ama bunu hiçbir zaman unutma." Mori sesini iyice kıstı. Adeta fısıldadı. "İlk konuşanlar önce ölür."

Yumiko bunun ne demek olduğunu çok iyi anlamıştı. Başını aşağı eğdi. Mori omuzundaki elini iki kere vurdu ve "Gidebilirsin." dedi. Sonra Elise'in bağırmalarının geldiği kapıyı açıp içeri girdi.

Yumiko hızlıca odayı terketti ve kendini asansöre attı. Elise'in küçük kız çığlıkları kan donduracak cinstendi. Asansör aşağı inerken omuzunu sıvazladı. Mori'nin neden bunu görmesini istediğini anlamamıştı. Cephanelikleri kontrol etmesini bir görevliyle de iletebilirdi. Yaşadıklarını unutmak istedi ama artık Patron'dan eskisinden daha da korkuyordu.

Asansörle aşağı indi ve cephaneliklerin olduğu binaya ilerledi. Tek katlı bir yer olmasına rağmen oldukça yüksekti ve içinde bir kamyon vardı. Hiç kimse yoktu bu yüzden her adım sesi yankı yapıyordu. Güvenliğin olduğu kulübeye gitti ama içerisinin boş olmasını garipsedi. Güvenlik bile yoksa burası neden bu kadar korumasızdı? Birisi sızarsa gerçekten zorlayıcı bir çatışma çıkabilirdi.

Kulübenin içinde bulunan dosyalardan birini aldı ve incelemeye başladı. Sonra dosyanın denk geldiği koridora yürüyüp yükleri kontrol etti.

Bir anda gözleri karardı ve garip bir koku aldı. Üstelik nefes de alamıyordu. Birisi burnuna bez bastırıyordu. Çok geçmeden kendinden geçti ve elindeki dosya yere düştü. Bir çift kol kızı tuttu ve gelin tarzı kucağına aldı. Kişi, buradan uzaklaştı.

Miss Wanna DieWhere stories live. Discover now