Güzel Şehir

92 12 16
                                    

Ama aradan bir hafta geçmesine rağmen Dazai gelmiyordu.

Yalnızlık çukurunda tek başına çırpınırken nefes almaya çalışıyor ama başaramıyordu.

3 gündür yemek yemiyordu ve suyu da sonuna gelmişti. Dışarı çıkıp Dazai'yi aramak ve onu tekrar buraya getirmek istedi. Ancak bunu yapacak cesareti kendinde bulamıyordu. Çıkış kapısına bakmıyordu bile.

Belki de zamanı gelmişti.

Artık çıkmalıydı.

Ama her çıkmaya çalıştığında Dazai'den gördüğü fiziksel ve psikolojik şiddet Yumiko'ya geri adım attırıyordu.

Birkaç saat sonra bunu yapabileceğine artık inanmıştı.

Buraya gelirken yanına bir şey almadığı gibi giderken de bir şey götürmek mantıksızdı. Sadece eşofmanı ve bir uzun kolluyla çıkmaya hazırdı. Nasıl göründüğünü bilmiyordu ama önemli değildi. Dazai onu her şekilde beğeniyordu zaten.

Çelik kapının önüne geldiğinde sayamayacağı kadar sayıda olan kilitlerin hepsini saniyeler içinde çözmüştü bile. Tek yapması gerek kapı kolunu indirmek ve çıkmak.

Ama yapamadı.

***

Susuzluk başa belaydı.

Çeşmeden akan paslı su içilebilir şekilde değildi. Bu yüzden daha temiz su bulması gerekiyordu.

Kapının kilidini açmasının üstünden bir geçmişti ancak ondan sonra bir gelişme yaşamamıştı Yumiko. Sürekli kendini ikna etmeye çalışıyor ama son anda korkuyordu. Kapıyı açtığında karşısında Dazai'yi görmekten ve onun hayal kırıklığına uğramış surat ifadesinden korkuyordu.

Yine de su içmesi lazımdı.

Yere oturduğu koridordan kalktı ve çelik kapıya adımlarını çevirdi. Kapı kolunu indirdi. Boş apartman dairesiyle karşılaşınca hem rahatladı hem endişelendi. Dazai burada değildi. Nerede olabilir diye düşünürken çıplak ağayıyla kapının dışına bir adım attı.

Peşinden kapı kapanınca olduğu yerde sıçradı. Sonunda başarmıştı. Şimdi merdivenleri inip kendini sokağa atmalıydı.

Yavaşça tırabzanı eliyle kavradı ve bir basamağı indi. Dizlerini kullanmayı ne kadar da özlemişti! Bileğindeki zincirlerin farkında değildi artık. Onlar da aynen halhal takmış gibi normal geliyordu artık, boynundaki tasma da.

Birkaç kat aşağı indikten sonra apartman kapısını gördü. Turuncu metalden ve beyaz buğulu camı olan bir kapıydı. Kapının kırmızı kancasını tuttu ve açar açmaz soğuk havayla karşılaştı. Kasım ayının soğuk ayazı, gecenin karanlığında Yokohama'nın boş sokaklarında gezintiye çıkmıştı.

Yumiko ilerledi.

Nereye gittiğini, nereden gittiğini bilmiyordu. Zincirlerin şangırtısı sokakları dolduruyordu. Rüzgar açık saçlarını tarıyor ve tüm bedenine sarılıyordu.

Bir ses duydu.

Ağlama sesi ya da gülme sesi gibi.. Ayırt edilemez bir karmaşa içinde, birinden geliyordu. Önünden geçtiği dükkanın aynasına baktığında ağladığını, buna rağmen yüzünde bir gülümseme olduğunu gördü.

Dizleri boşaldı ve yere çöktü. Nasıl bu hale gelmişti? Dazai neredeydi? Ne zaman gelecekti?

Etrafına baktığında ne tarafa doğru yürüdüğünü şaşırdı. Çıktığı bina hangisiydi? Kırmızı olan mı, yoksa yeşil olan mı? Yoksa gri miydi?

Hıçkırıkları dinene kadar yerde öylece kaldı. Sonra ayağa kalktı ve boş, soğuk sokaklarda ilerlemeye devam etti.

Sokaklarda serseriler bile kalmamıştı. Yürüye yürüye bacakları öylesine yorulmuştu ki artık oturması gerekiyordu.

Bir apartmanın girişinin önünde durdu ve kapının önüne bir kedi gibi kıvrıldı. Çok geçmeden gözlerini yavaşça yumdu.

2 yıl sonra...

Yumiko iki yıl boyunca neler yaptığını bilmiyordu.

Genel olarak farklı farklı mekanlarda çalıştığını anımsıyordu. Çok paraya sıkıştığında bedenini satmaktan çekinmemişti. Bir çok insanla tanıştı ama hiçbirine içini dökmedi, yaşadıklarından bahsetmedi. Sadece paraya ihtiyacı olduğunu biliyordu ve bu şekilde şehirden çok uzaklaşmadan yaşamaya çalışıyor ve sokak köpekleriyle birlikte uyuyordu.

Ama birini görene kadar...

Açık kahve trençkotuyla krem rengi giymiş; kahve rengi, dağınık saçları olan bir adam ve yanında kısa saçları ve resmi kıyafetiyle saçlarını süsleyen altın bir kelebeği olan alımlı bir kadın.

Zaman durmuştu.

Hiçbir şeyin anlamı yoktu.

Güzel ve kötü zamanlar birbirine girmiş, acemice bestelenmiş bir konçerto gibi kulaklarında yankılanıyordu. Bu, o olamazdı. İmkanı yoktu. Hatırladığından daha uzun ve daha kiloluydu... Üstelik en son hatırladığında takım elbise giyiyordu.

O olsa bile yanındaki kadın kimdi?

Çoktan unutulmuş muydu yani? Yeni bir kadın mı? Yumiko'nun yerine mi?

Biraz mantıklı düşünüce o kadın gerçekten güzeldi...

Nefesi daraldı ve kabinde sıkışmalar hissetti. Dizleri yere vurdu ama canı acımadı. En azından kalbinin acıdığı kadar...

2 yıllık aramaları boşunaydı.

Belki de ölmeliydi.

Artık o istenmeyen biriydi. Toplum onu istemiyordu. İnsanlar parmakla gösteriyor ve hayvanlar yaklaşmıyordu. Hatıralarında yer eden herkesi unutmuş ve sadece Dazai'ye odaklanmıştı.

Ama artık Dazai bile onu istemiyorsa yaşamanın daha ne anlamı vardı ki?

Yüksek bir kuleye çıktı.

Buraya çıkmak zor olmadı. Gecenin karanlığında parıldayan Yokohama'nın son manzarası olacağını bilmiyordu.

Adımları binanın köşesine yaklaştıkça soğuk rüzgar daha çok arkasından itekliyordu. Kıyafetleri dalgalanıyordu.

Şehir çok güzeldi.

Yumiko da öyle...

Miss Wanna DieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin