*2* Menemen

570 25 4
                                    

Lal Yıldız

Kuş gibi çıkan zil sesiyle yatağımdan kalktım. Sabah sabah ne bu tantana? Çapaklı çapaklı gözlerimle kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda iri yarı birisi çıktı. 'Ne var?' anlamında tek kaşımı kaydırdım. 

Eliyle arabamı gösterdi. "Taşınacağımız için arabanızı çekmeniz lazım." dedi.

Ona cevap vermeden kapıyı aralık bıraktım ve içeri gittim. Masanın üzerine attığım araba anahtarını aldım. Kapıyı açtığımda çekilmesi için bekledim. Yunan heykeli gibi önümde durunca derin bir nefes aldım.

"Yürüme yetini mi kaybettin? Çekil önümden." dediğimde bir adım yana kaydı. Ben de evden çıkıp arabamın yanına gittim. Adam peşimden geliyordu.

"İstersen ben çekeyim." Durdum ve ona döndüm.

"Niye, ben araba süremez miyim?"

"Yani hem kadınsın hem de o arabayı oradan çıkaramazsın diye düşündüm."

"Ataerkil topluluğundan mı geliyorsun? Gevzek gevzek konuşma." Sinirlenmiştim haliyle. Ona kim hak veriyordu ki benim araba kullanmama karışsın.

"Feminist damarların kabardı. Bir şey demedim say." Daha fazla muhabbet etmek istemediğimden arabaya binip yolu açtım. Aslında çok da kapatmıyordum. Konuşmadan eve geri girdim ve kendimi yatağa attım. 

Kapının tekrar açılmasıyla söylene söylene kalktım. Ben bugün sınanıyor muydum?

"Kardeşim, benim evime taşınmıyorsu-" derken karşımda güller yüzünden yüzü gözükmeyen bir Yiğit vardı. Gönlümü almak için aldığı çiçeklere bakarken gülümsemeden edemedim. Dün sadece biraz bozulmuştum. Sağlık bu. Çok önemli ama bana haber vermeliydi.

Çiçekleri çekip kafasını gösterdiğinde "Benim sevgilim uykusundan mı uyandı yoksa?" diye şirinlikler yapmaya başladı. Ayaklarımı sürüyerek ona daha çok yaklaştım. Kollarımı boynuna sardığımda tek elini belime koydu. 

"Günaydın güzellik. Seni kahvaltıya götüreceğim." deyip yanağımda öptü.

İçeri geçmesi için çekildiğimde "Sen bekle, ben hazırlanıp geliyorum." dedim ve odama geçtim. Mayıs aylarında olduğumuzdan havalar ısınmıştı. Balon kollu siyah elbise giydim ve her zamanki gibi takılarımı taktım. Ve Yiğit'in aldığı, çıkarmadığım kolye.

Hazırlanmam bitince salona geçtim. Yiğit koltuğa oturmuş birisiyle mesajlaşıyordu. Beni fark etmeyip aptalca sırıtmaya devam ettiğinde "Hadi çıkalım." dedim. Kafasını bana çevirdi ve ayaklandı.

"Hadi bakalım. Seni en sevdiğin menemeni yapan yere götüreceğim." İyi de ben menemen sevmem ki. Yanlış hatırladığını düşünerek onu bozmadım. İlla menemen yiyeceğim diye bir kural yoktu sonuçta.

Restorana girdiğimizde ortadaki masalardan birisine geçtik. Garson menülere baktıktan sonra yanımıza geldiğinde Yiğit beni dinlemeden "Biz iki tane menemen istiyoruz." dedi. Onu kırmamak istesem de yani ne yapabilirim, menemen sevmiyorum.

Kısık sesle ona doğru eğildim. "Yiğit ben menemen sevmem ki." dedim. Bir an öylece kala kaldı. 

"Ben menemen yerine kahvaltı tabağı alabilirim. Ve çay lütfen." dedim. Garson gülümseyerek yanımızdan ayrıldı. Yiğit sus pus oturunca elimi masadaki elinin üzerine koydum.

"Özür dilerim." dedi bakışlarını benden kaçırarak.

"Önemli değil, dalgınlığına gelmiştir." dedim güven vermek istercesine elini sıkarak.

Kahvaltılıklarımız gelince ikimiz de yemeğe gömüldük. Biraz daha öylesine konuşunca hesabı ödeyerek kalktık. Şef arayınca hazırlanıp habere gitmek için eve bıraktı beni Yiğit. 

Normalde spor giyinen biriyken böyle yerlere gitmek için şık elbiselerim vardı tabi ki. Üzerime dar, dizlerimin dört parmak üstünde biten siyah bir elbise giydim.

Kendi arabama geçerken yan komşularım hala taşınıyorlardı. Belki akşam için onları yemeğe davet edebilirim. 

Yan Komşu  ✓Where stories live. Discover now