*14* Hastalık

265 15 0
                                    

Yazar'dan Can Sima ve Bige 

Can ve sevgilisi Bige ailelerinin istedikleri gibi üniversitelerini kazanmışlardı. İkisi de aynı şehirde, aynı üniversitede, farklı bölümleri okuyacaklardı. Ama bundan önce hayallerini gerçekleştirip aynı evde kalmak için alışverişe çıktılar.

Bige'nin babası onlara şirin bir ev almıştı. O da biliyordu kızı için en uygun damat adayının Can olduğunu. Can lisenin başından beri yanıktı bizim kıza. Son sınıfta açılma kararı aldığında önce Bige geldi. Birbirlerinden haberleri yokmuş. Meğerse ikisi de aynı anda aşık olmuş.

Can'ın telefonu çaldı. Evin ilk parçası, koltukları bugün geliyordu ve bunun için evde olmalıydılar. Alışveriş merkezinden çıkıp şirin mi şirin olan evlerine gittiler. 

Arabadayken Bige'nin karnına şiddetli bir ağrı saplandı. Tam sağ tarafına. Bugün onların en mutlu günü olmalıydı. Bunu basit bir karın ağrısıyla bozmamalıydı. Son haftalarda iştahsızlığından kaynaklı kilo kayıpları da vardı. Bunu yavaş yavaş grip olacakmış gibi değerlendirdi kendi kendine. 

Evin önüne geldiklerinde ağrı geçmemişti sadece hafiflemişti. Can, Bige'nin solgun suratına bakarak iyi olup olmadığını sordu. Bige tabi ki de iyi olduğunu söyledi. Çünkü nasıl olsa geçecekti ona göre. 

L koltuğu camın önüne gelecek şekilde yerleştirdiler. Kendini bir anda koltuğa bıraktı Bige. Çok iş yapmamasına rağmen bitkin düşmüştü. Can da yavaş yavaş onun bu halinden işkilleniyordu. Gidip ateşine baktı can. Yüzü soluk olmasına rağmen hiç ateşi yoktu.

Bige'nin karın ağrısı şiddetlenince tuvalete gitmek için ayaklandı. Banyonun kapısından geçtiğinde sırtını duvara yaslayarak çömeldi. Lanet olası karın ağrısı geçmiyordu. Midesinin bulanmasıyla kusacağını anladı ve klozete doğru öğürdü.

Sifonu çekerken kendini hiç normal hissetmiyordu. O an, basit bir soğuk algınlığının olmadığını anladı. Biliyordu ki daha fazlasıydı.

Yalpalayarak salona doğru yürümeye başladı ama girişte gözlerinin kapanmasıyla bedeni, soğuk zeminle buluştu. Bige'yi fark eden Can, kafasının yere değmesini engelleyip onu kucağına aldı ve direkt hastaneye gitti.

Hastane kapısının önünde "Sedye!" diye bağırıyordu. Hemşireler oradan oraya koştururken Can kimse umursamıyormuş gibi hissediyordu. Onu sevgilisinin kollarından aldılar ve test yapmak için götürdüler.

Geride Can'ın gözyaşları kalmıştı.

Canından çok sevdiği sevgilisinin ailesine bunu nasıl haber edebilirdi ki? Elleri ondan izinsiz telefonundan Bige'nin babası, Çağan Bey'in üstüne gitti. Aramakla aramamak arasında kalsa da kızları hakkında her şeyi bilmeliler.

Telefon konuşması tam bir kaostu. Çağan Bey'in karısı fenalık geçirmişti ve apar topar buraya geliyorlardı. Kimse de gelip bir şey dememişti. Can sevgilisini çok merak ediyordu. 

O sırada koridorun başından ağıtlar geldi. Kafasını çevirip oraya baktığında Çağan Bey ve karısı geliyordu.

Can'ın yanına vardıklarında "Neden burada?" diye sordu Çağan Bey. O da anlam veremiyordu kızının neden burada olduğunu. Onun kızı çok güçlüydü, kolay kolay hasta olmazdı.

"B-ben Bi-bilmiyorum." Hıçkırıklarından kesik kesik konuşmuştu. Derin bir nefes aldı. "Solgundu sonra bayıldı." dedi. Aklına Bige'nin bayıldığı an gelince gözlerinden düşen yaşlar artmıştı.

Ne Çağan Bey ne de Güler Hanım, ikisi de Can'ı suçlamıyordu ama Can, Can kendini suçluyordu. Çünkü onu daha erken hastaneye getiremediği için, hasta olduğunda geçiştirmesine izin verdiği için. 

Bige'yi odaya aldılar. Uyanmıştı ama kimse yanında değildi. Beyaz bir odada olduğunu biliyor ve burayı hastane olarak düşünüyordu. Bu kısacık sürede Can'ı, Can'ını özlemişti. 

Doktorlar, Bige'nin karaciğer kanseri olduğunu zorlukla söylemişlerdi. Güler Hanım o anda baygınlık geçirdi. Doktorlar, karaciğer tümörünün başka yerlere de nüksettiğini söylemişti. Onlara göre bir mucize olmadığı sürece Bige'nin yaşaması imkansızdı.

Ama herkesin içinde bir umut vardı, öyle değil mi?

Can bir mucize diledi o gece.

Sevgilisi, sevgilisi kurtulsun istedi. O kendi canını vermeye bile hazırdı. 

O günden sonra hastaneden çıkamadılar. Bige günden güne kötüleşmişti. Can mı?

Can kendini unutup Bige'yle ilgileniyordu. Sakalları uzamıştı. Hastaneye yatışının 26. günü Bige anlamıştı. Gideceğini biliyordu. Sadece biraz daha kalmak istemişti. Verilen ilaçlardan hali kalmamıştı. Daha çok zayıflamıştı.

Her yerinde ağrılar geziniyordu. Bitsin artık diyordu kendi kendine. Can'ın da onun yüzünden böyle olduğunu biliyordu.

O gün Bige, Can'ı yanına çağırdı. Can, Bige'nin yanına oturdu ama hiç istemiyordu. Ayrılık konuşması yapacağından emindi. Bige'nin elini tuttu.

"Can sen çok güzel seviyorsun." dedi ve gözünden bir damla yaş süzüldü.

"Benden sonra başkasını da sev,  tamam mı?" Can daha fazla söylediklerine dayanamayarak Bige'ye sarıldı. O başkasını istemiyordu. Ona Bige yeterdi. Bige'nin annesinin yanına gitmesini istemiyordu. O daha 18 yaşında küçük bir kızdı.

"Lütfen böyle söyleme. Ben senden başkasını sevmek istemiyorum ki." dedi Can. Göz yaşları birbirlerinin üstünü ıslatıyordu.

Bige kafasını kaldırıp "Özür dilerim sevgilim." dedi. Onunla daha fazla vakit geçiremediği ve geçiremeyeceği için özür diledi. Son kez dudaklarından öptü Bige. 

Bige "Seni seviyorum sevgilim." dedikten sonra gözlerini kapattı. O sırada odanın içinde o lanet, tiz ses yankılandı. Kalp atışlarının kesildiği o ses.

Odaya telaşla doktorlar, hemşireler, anne ve babası girdi ama kimsenin bir faydası dokunmuyordu o kıza. 

Can son kez "Seni seviyorum sevgilim." diye fısıldadı. Bige giderken Can'dan bir parça da yanında götürdü. 

Can'ın kalbi, annesinin ölümüyle gitmişti. Bige onu tekrar getirmişti ama şimdi, onunla beraber ruhunu da götürdü.

Nur içinde yat sevgilim...

15 Haziran 2015

Yan Komşu  ✓Where stories live. Discover now