70. Bölüm

1.9K 187 48
                                    

Saat gece yarısını henüz geçmiş. İstanbul karanlık, karanfil sokak sessiz ve uykuda.

Bahçe kapısından hışımla çıktı Ömer.. Düşünmeden, tartmadan, tam anlamıyla ne yapacağını anlayamadan.. Fakat biraz önce adamın beklediği köşede kimse yoktu artık. Gitmişti.. Hem belki böylesi onun için daha hayırlıydı. Biri çıkıp sanane dese, ne diyecekti? Ayrıca artı bir ihtimal daha vardı ki, o da Dilruba'nın o adamla konuşuyor olmasıydı. Düşününce çok güçlü bir sebep olduğuna kanaat getirdi ve odasına döndü.. Çünkü o ikisini daha önce konuşurken görmüştü.

Pencereden sızan ay ışığının sakin aydınlığını bir kez daha yeterli görüp pencereye doğru yaklaştı istemsizce. O akşam kaçıncı olmuştu bu düşünmeden hareket etmeler, bilmiyordu. Nitekim tam olarak farkında da değildi. O an onu gizlice yöneten şüphesiz ki iç güdüleriydi.

Yarım perdeyi eli ile hafifçe kenara aldı.

Dilruba biraz önce bıraktığı yerde hala aynı şekilde çok konsantre ve her şeyden uzak kitap okumaya devam ediyordu. Akşam rüzgarı yarısı yanmış mumun küçük alevini dansa davet ederken hareketli ışığı genç kızın suretine düşüyordu.

Ömer evdeki bir çok kişinin ikisini yakıştırdığını biliyordu. Ne kadar farkında değil gibi davransa da anlama ve kavrama yeteneği oldukça gelişmiş bir genç adamdı. Serra Sultan'ın son zamanlarda onun yanında hep Dilruba'dan bahsetmesinin tesadüf olamayacağını bilecek kadar da annesini tanıyordu üstelik.

Ve o anlar da yengesi Gülnihal'in daha derin, imalı ve gülen bakışları da cabasıydı. Düşününce gülümsedi Ömer. Gülnihal'in çocuksu ve asla içinde bir şey saklayamama durumu etrafına daima iyi bir enerji yayıyordu..

Kendini aynı yöne bakarken bulunca geri çekildi ve aklını dağıtmak istercesine başını salladı..

"Bu bilinç altı ne garip şey" dedi.

Onu güçlü bir okyanus akıntısı gibi içine çeken şeyin etrafında dönenler olduğunu düşündü. Akabinde o an için, kendince konuyu kapattı ve rafa kaldırdı.

Tabi bu ne kadar böyle devam eder bilemezdi. Çünkü her tecrübesizllik mutlak bir yanılgıya dönüşürdü. Özellikle onun o vakte kadar hiç bir gönül meselesinin olmamış olması elbette ki bir kayıp değildi ancak bazı şeylerin tam olarak nasıl ve hangi sebepten yaşandığını anlamasını daha güç bir hale getirebilirdi.

Bir kaç gün sakin ve sessizce akıp gitti öylece.

Gülnihal, o sabah bahçede uçuşup cıvıldaşan kuş sesleri ile gözünü açtı. Bir tüy kadar hafif ve bulutlar kadar ipeksi.. Tabi bu durum da taze çiçek kokusunun katkısı da azımsanamayacak kadar fazlaydı..

Başını kaldırıp baktı. Hemen başucundaki mavi çiçekli porselen vazoda yeni açmış bir demet yasemin öyle güzel duruyordu ki, görür görmez göz bebekleri ışıldadı, yüzü yumuşadı ve gülümsedi.. Etrafa bakındı fakat yalnızdı. Yusuf gitmişti. Keşke onu görse ve şöyle sıkı sıkı sarılsaydı..

"Yusuf" dedi. Çiçeklere doğru eğilip koklarken. "Sen ne güzel bir adam oldun böyle"

Mutluluk bu kadar kolay kazanılan bir duygu iken, bazen tatlı bir sözcüğün, bazen sıcak bir gülüşün bazen ise o gün olduğu gibi bir buket çiçeğin içine gizlenebilecek kadar cömert ve sürekli çoğalan bir şey olmasına rağmen dünyada onca insan hangi sebepten mutsuzdu?

Para, mevki, şaşa, güç, itibar ve bilhassa otorite..

Eğer bunlar bir demet çiçeğin yaptığını yapamıyorsa gerek var mıydı hırs bataklığında yaşamaya, kötü olmaya, kötülük yapmaya?

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin