15.Bölüm

17.4K 1.2K 283
                                    

Yorucu ve uzun mu uzun geçen yolculuğun ardından nihayet konağa ayak basmıştı yeni evli çift. Serra hatun onları birbirlerine ısınıp evlilik temellerini atsınlar diye apar topar yollamıştı ama görünüşe göre planları ters tepmişti.

Bir nefeste biten hafta boyu besledikleri kin daha da kök salarken birbirlerine eziyet etmekten geri durmamışlardı. Sonuç olarak her şey daha da içinden çıkılmaz bir raddeye ulaşmıştı. Öyle ki son üç gün boyu bir tek kelime etmemiş hatta göz göze bile gelmemişlerdi.

Eza düşmüştü nasiplerine de yürekleri körelmişti. Daha inşa etmeye başlayamadıkları yuvayı yıkmışlardı.

Konağın bahçe kapısını Servet efendi açmıştı sabaha karşı saat üçte. Gülnihal kimse uyanmasın diye ahşap merdiveni parmak uçlarında geride bırakıp odanın kapısını büyük bir istekle açtı. Besmele çekip süzüldü odaya ve elinde ki çıkıyı yere bırakıp hemen pencerelere yöneldi. Odada ki hava boğuk ve bunaltıcıydı. Gecenin soğuk esintisi pencereden süzülürken sadece iki gününü geçirdiği bu odayı özlediğini fark etti. Ne ara alışmış, ne ara benimsemişti?

Keşke Yusuf başka oda da kalıyor olsaydı da Gülnihal bu güzel odanın tadını doyasıya çıkarsaydı. Onca olandan sonra bu kadarına bile hakkı yok muydu?

Pencerenin önünde pespaye düşünceleri ile senli benli olduğu vakit odanın kapısı kapandı. Genç kız odaya kimin girdiğini çok iyi bildiği için umursamaz vaziyette gökyüzüne bakmaya devam etti.

Yusuf ise odaya girdiği an irkildi. Tarçın kokusu!

Yine buram buram tarçın kokuyordu oda. Kapıyı sakince kapatıp durdu. Pencereden içeri süzülen rüzgar Gülnihal'e temas edip tarçın kokusu taşıyordu içeri. Ne garip bir durumdu bu. Günlerdir izinsiz girip içini köşe bucak kuşatan kokunun gizemini çözememişti genç adam. Anlık bir sinirle dişlerini sıktı. Katlanamıyordu artık bu olan bitene. Bir ara aklını yitirdiğini düşündü. Sonra en iyi yolun uyuyup zihnini arındırmak olduğuna kanaat getirdi.

Yusuf üzerini değiştirip yatağa uzandığında Gülnihal ise yıldızların altında uyumak istediğini fark etti. Çocukluğunda ki gibi..

Odanın güney duvarına ustalıkla yerleştirilmiş dolaptan yün bir yorgan alıp yatağın hemen yanına serdi. Yer yatağında yatacaktı ve pencere yatağın yanı başında olduğu için mecburen öyle olması gerekiyordu. Hiç tereddüt etmeden uzandı yer yatağına. Yusuf'un yanı başına..Boynunun tutulacağını bile hesaba katmadan başını geriye kaldırıp gözlerinin üzerinden gök yüzünü nişan aldı.. 

Ne çok yıldız vardı.

Tıpkı çocukluğunda ki gibi.

Büyüleyici parlaklık gözlerini kamaştırırken babası ile ilgili anıları çıka geldi hafızasının derinlerinden. Eski konaklarının büyük terasında baba kız yıldızları izleyerek uyurlardı bazı yaz geceleri. O günler zihninde tekrar vuku bulurken genç kızın yüzüne bir gülümseme kondurmuşlardı. Yol yorgunluğu göz kapaklarının üstüne beton yığınlar yerleştirirken sol yanağında ki minik gamzesi de yıldızların gökyüzünü aydınlattığı gibi güzel suretini aydınlatmıştı uykuya esir düşmek üzereyken.

"Bir mucizeye ihtiyacım var ALLAH'ım...Ya da bir tek güzel şeye" dedi sayıklar gibi küçük harfler ile. O gece her bir umudunu tek tek yıldızların boynuna takmıştı Gülnihal. Bir gün daha fazla yıkılır, kırılır, hayal kırıklığına uğrarsa alacaktı yıldızlara gizlediklerini..

Gülnihal'in dudaklarının arasından ahenkle çıkan harfler geceye karıştı ve yok oldu. Kulunun içten arzularını yalnızca kainatın sahibi değil, durmakla müşerref kılınan bir çift beşeri kulakta işitmişti.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now