25. Bölüm

15.5K 1.2K 311
                                    

Bir çığlıkla yangın yerine dönmüştü karanfil sokak.. Ölümün yüzü soğuk sırtı kamburdu.. Her coğrafya da aynı karşılanır sadece keder bırakıp giderdi.. Aynı zamanda haktı ölüm. ALLAH'ın biçtiği vakit dolmuş ise ne bir saniye erken nede bir saniye geç tecelli ederdi. Sadece sebebi ve biçimi değişirdi. Bu da bazı ölümleri çok daha acı çok daha unutulmaz kılardı yazık ki.

Ardı arkası kesilmeyen çığlıklardan sebep bahçeye koşturan üç genç hemen yan konağa geçti. Açık olan çift kanatlı kapıdan içeri girdiklerinde bütün duyu organlarını çürütecek kadar kötü bir kokuyla karşılaştılar. Burundan girip beyne ulaşacak kadar güçlü ve yakıcı.

Çürümüş et kokusu..

"Aman yarabbi bu da nedir böyle" dedi Ömer elini burnuna kapatırken. Yusuf ise kokuyu almamış kadar agresif ve panik içinde bütün odaları tek tek gezmeye başlamıştı. Hışımla açtı önüne çıkan her bir kapıyı. Giriş katta yoktu aradığı. En son elini mutfağın kapısına atmıştı ki yukarıdan gelen ses ile koşarak çıktı merdivenleri.. Ve ayakları onu taşımayı koridorun sağında ki açık kapının önünde bırakıp yere çiviledi.. Gördüğü manzara kanını dondurdu.. Gülnihal'in annesi ve kardeşi..

Ölmüşlerdi.

"Beni bir başıma bırakıp nasıl gidersiniz?"

Ve Yusuf için zaman durdu. Bütün tezleri çürüdü. Tecrübeleri yüz çevirdi. Duyduğu cümle kulaklarına değdi de beynine ramak kala durdu sanki. Düşünemedi o an. Sonra ki süreç cinayet gibi bir haftaya bıraktı yerini. Adeta cesetler kentine döndü yuvaları. Gece gündüz dinmeyen yağmurlar hüzne demo oldu. Bacası tütmedi konağın. Sıcak yemek pişmedi hiç. Kuşlar bile uğramadı mahalleye. Çiçekler küstü , ağaçlar yaprak döktü sanki. Günler öylede böylede geçti. Bir tek şey taze kaldı. Gülnihal'in acısı.. Ve devasa kederi..

"Nasıl olur böyle bir şey aklım almıyor. Bir adım yerden ruhumuz duymadı. Ne acı Ya rabbi"dedi.. Serra hatun kendi kendine.. Herkes salondaydı Gülnihal odasındaydı yalnızca.. İlk gece sabaha kadar ağlamış defin işleminden sonra ağzını bıçak açmamış dahası bir hayalet gibi odasından başını bile çıkarmamıştı.

"Veba.. O meret geldi mi ocak söndürmeden gitmez" dedi Ahmet bey..

"Evet hekim bey veba dedi ama" deyince Yusuf. Mustafa bacaklarının üzerine eğilerek oturduğu sedirden dogrularak konuya dahil oldu. "Ama?"

Yusuf "Aması şu; şaibeli birşeyler var. Ne olduğunu bilmiyorum ama bulacağım" diye merakını giderdi kardeşinin.

Mustafa kaşlarını kaldırdı. Abisi hislerin de pek yanılmazdı ve bu konuda onun yanında olmalıydı" Sen kafana takmış isen, peşini bırakmazsın bilirim abi. Yalnız uğraşma beraber bulalım" dedi. Yusuf ise cevap vermeden yere bakmaya devam etti. Bir haftadır vicdanı yeyip bitirmişti benliğini.. O olaydan dakikalar önce Gülnihal'e söylediklerini unutamıyordu bir türlü" Bıktım senden git" demişti. Gülnihal'in gideceği bir evinin, sığınacağı kimsesinin kalmadığından bir haber. Dalgın düşüncelerini derin bir nefes ile böldüğünde salonda ki herkes gözlerini ona çevirmişti.. Üzülmekten başka bir şey vardı göz bebeklerinde. Aylardır göremedikleri asilik, sinir ve karakterine ilmek ilmek nakş edilmiş hırçınlık.. Serra hatun tam Gülnihal Yusuf'u değiştirmeye içinde ki merhametli erkek çocuğunu ortaya çıkarmaya başladı diye düşünürken bu yaşananlar ve Yusuf'un davranışları yaşlı kadını tekrar endişelendirmişti.. Yusuf kalkıp salondan tok adımlarla çıkar çıkmaz çekinmekten konuşamayan Hamza devreye girdi.

"Anne" dedi " Yengem nasıl bir haftadır yüzünü görmedim" Serra hatun küçük oğlunun cümlesi ile gözünü, elinde ki Medine işi haki taşından olan tesbihten çekip baktı.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now