13.Bölüm

18.4K 1.2K 312
                                    

Faytonun tahta tekerlekleri taşlı zeminle her buluştuğunda patikanın suya hasret toprakları havaya karışıp yoğun bir toz bulutu halini alıyordu. Oldukça çorak arazi olmasından kaynaklı sadece kır bitkileri ve iğne yapraklı bodur ağaçlar yaşama tutunmuştu o diyarlarda.

Uzun saatlerdir yolculuk yapmalarına rağmen hala sarsıntılara alışamamıştı Gülnihal. Sürekli midesi bulanıyor, yoğun toz nedeniyle güzel gözleri yaşarıyordu..

Bir günlük oda hapislerinin ardından sonra ki gün sabah ezanı ile çıkmışlardı yola. Adet olduğu üzere Yusuf'un memleketine gidip aile büyüğünün elini öpmeli ve hayır duasını almalıydılar. O sebeple konak ahalisi apar topar yollamıştı iki genci.

Aslında bu durum biraz da Serra hatunun tatlı işgüzarlığının eseriydi.. Normal de bir hafta geçtikten sonra gençler akraba ziyaretine giderlerdi fakat akıllı kadındı Serra hatun. Gülnihal'in ve oğlunun neşesiz halini gördüğünde çözmüştü durumu, evli bir çiftten ziyade hala iki yabancı oldukları kaçmamıştı yaşlı kadının gözünden ve akabinde ziyaret vaktini öne çekip, yeni bir emri vaki ile daha çıkmıştı söz geçirmekte zorlandığı büyük oğlunun karşısına.

Düşünmüştü ki köy havası ikisine de iyi gelir ve oralarda kendilerine en yakının yine birbirleri olduğunu anlarlar. Sonrasında ısınıp, üzerlerindeki ürkekliği atarlar, kaynaşırlar. Bilge insanın hali başkaydı elbet belki koca yürekli anaç kadından başkasının da aklına gelmezdi böylesi.

Daima hesap yapmaktan usanmamıştı. Hatta belki de bütün çocuklarını dünya gözüyle mutlu görene kadar devam edecekti bu küçük oyunlara.

Kanyon benzeri ve oldukça büyük dağların sıralandığı bir bölgeden geçerken iki yağız atın zorlanmasıyla birlikte büyük bir sarsıntı yaşayan Gülnihal düşme korkusunu en derininde hissedip refleks olarak yanındaki adamın koluna tutundu. İki yanlarında da uçurumlar vardı ve ALLAH muhafaza başlarına her an, her şey gelebilirdi.

Koluna dokunan eli hisseden Yusuf ise başını usulca baktığı yönden çekip gözlerini önce kolunda ki sırf açık pembe dantelden olan eldivenin içinde ki küçük ele, oradan da gözlerini sıkı sıkı yummuş halde dudakları kıpır kıpır hareket eden Gülnihal'e çevirdi. Anlaşılan trans halindeydi. Dua okuyor olduğu o kadar belliydi ki neredeyse korkudan ölecekti. Yusuf'un kalkık tek kaşı indi Gülnihal'i o halde görünce yüzündeki gergin çizgilerde sıra ile kayboldu. 

Hala açılmayan gözlerin verdiği cesaret ile başını öne doğru eğip Gülnihal'in yüzünün tamamına doğru uzandı Yusuf. Genç kızın yüzünün büyük çoğunluğunu kapatan peçenin uçuş uçuş olduğunu görünce "Acaba dakika da kaç dua okuyor diye geçirdi içinden" ve başını usulca çekti. Gülnihal'in gözlerini bir kaç saniye sonra açması hesaba katılırsa hissetmiş olmalıydı. Ve aynı şekilde o da önce tutunduğu ele, sonra yüzü diğer tarafa dönük olan Yusuf'a baktı ve anında çekti elini. Biraz utanmış birazda iğrenmiş gibi. Akabinde kalkarak tam karşısına geçti. Aynı şeyi tekrar yaşamaktan ise yolculuğu ters oturarak yapmayı göze almıştı.

Kaçamak bakışlar eşliğinde hiç konuşmadan iki gün bir gece sonun da ulaştılar Bursa'ya. Bir kaç saat sonra da Yusuf'un babası Ahmet beyin doğduğu köye..Akşam saati olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu. Tamamen zifiriydi. Hatta peşlerinden koşan köpekler olmasa bir yerleşim yerinde olduklarını bile anlamayacaklardı.

İki tarafı kavak ağaçları ile donatılmış dar yoldan geçerken ay ışığının ağaçların yapraklarına bıraktığı göz kamaştırıcı ışıltıya hayranlık ile baktı Gülnihal. Yaratılmış her şey tek başına şaheser olduğu gibi yan yana gelince de görsel olarak farklı bir lezzet sunuyordu insan oğluna. Yahut bakmayı değilde görmeyi meziyet edinmeyi öğrenene.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now