17.Bölüm

17.6K 1.2K 336
                                    

"Yıldızlar dökülürken gözlerinden, düşler yeşertsin gönül kâbe'n"

Süzülen her bir yaşla annesinin evlendiği gece kızına çeyiz niyetine taktığı cümle çıka geldi ziyaretine. Şimdi görseydi kızının gözlerinden yıldızlar döküldüğünü üzülürdü kadın.

Görmüyordu fakat hissediyordu. Bir kaç gündür kötü rüyalarla boğuşuyordu sabaha dek. Ve kan ter içinde uyanıyordu. Akabinde Dilruba'ya anlatıyordu. Tekrar, tekrar yaşar gibi heyecanlı ve endişeli. Dilruba da her defasında sakin sakin dinliyor ve annesine telkinler veriyordu.

"Sen kızını özledin annem ondan bu rüyalar....Korkma "

Bir gün sonra kalınan yerden devam.

"Sen kızını özledin annem ondan bu rüyalar...Korkma "

Fakat yinede içi soğumuyordu yaşlı kadının. Yangını başına bela olmuştu işte..Her gece aynı kabus. Karanlık ve yağmurlu bir gece de bir uğultu kulaklarından girip ciğerlerini delercesine korkuyla yatağından kaldırıyordu Hatice kadını. Daha ne olduğunu anlayamadan kendini yan konağın bahçesinde buluyordu. Çığlıklar ve boğuk kız çocuğu sesi daha da derinden gelmeye başladığı anda karşısında Gülnihal beliriyordu. Beyaz elbisesi uçuşurken güzel saçları da yüzünün önünde savruluyordu. Yağmur damlası isabet etmiyordu genç kıza. Annesi hayretle bakıyordu. Hava da ki sisi, küçük çocuk çığlıklarını, göğü yırtarcasına yağan yağmuru ve oraya nasıl geldiğini anlayamıyordu.

Sonra yüzü açılıyordu Gülnihal'in. Güzel gözlerinden yaşlar süzülürken artık yağmur değiyordu tenine. Ve üzerine değen her bir yağmur damlası kan oluyordu. Tıpkı Gülnihal'in evlendiği gece gördüğü rüya gibi.

Dehşete kapılan kadının ayakları yere çivilenmiş gibi kımramıyordu. "Kızım" demek istiyordu avaz avaz ama dili dönmüyordu. Ve tam orada uyanıyordu...
Eski döşemelerin hakim olduğu oda da canlanan rüya ile gözlerinden birer damla yaş süzüldü içinin sızısını deşercesine. Malum oluyordu. Bir şey vardı mutlaka. Ana yüreği yanılmazdı nihayetinde. Anlardı.

"Ablan ve enişteni yemeğe çağıralım akşam. Hatta sen hemen gidip haber ver"

Annesinin gönderdiği haberi alan Gülnihal kayın validesinin gözünün içine baktı. Çünkü Yusuf'a ondan başka kimsenin yaptırımı sökmezdi. Normal şartları baz alırsak gelip gelmemesi Gülnihal'in pekte umurunda olmazdı lakin annesinin boynunu bükük görmek en son isteyeceği şeydi. Mutlu zannetmeliydi kızını.

"Gelirler elbet kızım. Anneciğine selam götür "dedi Serra kadın Dilruba'ya ve hemen yanında ki endişeli gelinine göz kırptı. Gülnihal ise sevinçle eline uzandı yaşlı kadının. Öptü alnına götürdü.

"ALLAH razı olsun"dedi ve sustu. Anne demek istedi ama diyemedi. Anlaşılan bu konu onu bayağı zorlayacaktı. Utanarak çekildi ve kız kardeşini kapının önünden uğurlayıp içeri yönelmişti ki dikkatini bir kaç tatlı renk çekti.. Başını tekrar çevirdi. Doğru görmüştü. Dün akşam çıkardığı kuş evleri bu kez rengarenk duruyorlardı hem de boyanmış. Ve en baştaki de pembeydi. En sevdiği renk olan toz pembe. Saşkınlıktan göz bebekleri büyürken bir an gözlerini bileğine çevirdi mordan bir çerçeve gibi kan oturmuş bileğine. Şu kuş evleri yüzünden neler gelmişti başına.. İşte sırf bu sebepten kimin boyadığını merak bile etmedi önce. Hiç bitmez zannettiği o büyük neşesi ve hayat enerjisi o günler de pek uğramıyorlardı ona. Ne kötü..

Mutfağa yöneldi niyeti Zeliha'ya sormaktı. Belki kimin boyadığını biliyor olabilirdi. Ama ne ummuş ne duymuştu kulakları. Kazara denk geldiği konuşma ile yine sağ gözünden bir damla yaş süzüldü.

Güz Sancısı (Beyzadeler Konağı)Where stories live. Discover now