Açelya Ve Sabır Duaları -9-

3.4K 242 45
                                    


Yüzyüzeyken Konuşuruz- Sen Varsın Diye 

Açelya Ve Sabır Duaları -9- 

"Açelya hanım! Açelya hanım!"

Omzundan sarsıntılar hal alırken ben ise dolar, evet bir dolar dolu havuzdaydım. Kafama dolarlar atılıyordu, hizmetçilerim başıma başıma dolarlar atıyordu. Türk lirası mi? O da olur. Hiç yoktan iyidir.

Bir anda yüzüme su atıldı. Para yerine kim bana su atmıştı?! Hizmetçiye sinirle baktım.

"Paralarım ıslandı," sudan kaçmaya çalışıyordum. "Param.." 

"Açelya!" 

Gözümü aniden açtım. Karşımda üç kafa duruyordu. Ortada Karan yanında ise Ahmet ve Sedat. Nereye gitti paralarım? Yüzümün ıslaklığı ile aniden kalkmaya çalıştım. Yine kabusuma uyanmıştım işte. Karan'ın elindeki sürahi boş duruyordu. Bana sinirli sinirli bakıyordu. 

"Üstüm başım ıslanmış," hâlâ uykumdan ayıkamamışken ıslaklığın derdine düşmüştüm. 

"Saate bak, saate." dedi hırsla, parmağını çevirmiş duvarda asılı saati gösteriyordu. Dokuza geliyordu. Hemşireler bu saatte yeni gelirdi. Beni bu odaya bir hafta boyunca hapsetmemiş gibi bir de kafamda saat sayıp en acımasız yöntemlerle beni uyandırıyordu. 

"Ne olmuş saate?" dedim dişlerim arasından.

Dayan Açi, gitmesine az kaldı. 

"Bu saatte sorumluluk sahibi hemşireler; hastanın tansiyonuna, ateşine, şekerine, neyi varsa ona bakar! Sen ise bir o yana bir bu yana horlayarak yatıyorsun!" 

Horluyor muyum? Abartıyordu, abartı. Ben bebek gibi uyurdum. 

"Saatin üçünde beni; ateşim var diye kaldırdığın ve hastanede bana buz gezdirdiğin için olabilir mi? Ateşin olmadığı halde!" 

"Ateş ölçeriniz bozulmuş," işaret parmağıyla beni sonrasında kendini gösterdi. "Bir senin bir benim ateşime baktık. Ben yanıyordum." 

bu adamın biraz daha suratını görürsem yakışıklı suratını paramparça edecektim. Mavi gözleriyle utanmadan hâlâ bana dik dik bakıyordu. Ellerim titriyordu artık sinirimden. Yanıyormuş, tövbe tövbe. Yerimden ayağa kalktım. Mavi gözlerinin içine baktım. Gri eşofman takımının altına siyah çorap, gri terlik giymişti. Odada kaldığım bir hafta boyunca en çok acıdığım insan Sedat olmuştu. Bütün kaprisi o çekiyor, Ahmet de ayak işlerine koşuyordu. 

 Gözlerimi yüzünden çekip odadan çıkmaya yöneldim.

"Nereye?!"

"İşemeye! Buraya yapayım mı? İster misin?"

Ağzı açık şekilde bana baktı. Beni delirttiğinin farkına artık varmalıydı. Kendimi odanın penceresinden atmama az kalmıştı.

"Laflara bak, sen hiç görgü kuralı bilmez misin? Git, git çabuk gel."

Sinirli sinirli bakıp odadan çıktım. Hastanenin koridoru... Şu an gözünde bir sahildi, bir günbatımı, o derece rahat bir nefes aldırmıştı.

Gittim, rahat rahat mesanemi boşaltım.  Kapıma da dayanacak değillerdi.  Aynada saçlarıma baktım. Hepsi havaya dikilmişti. Manyak adam beni evime göndermiyordu! Bir şaka yaptım diye ne hallere düşmüştüm.  

Lavabodan çıktım. Hemşireler gelmişti. Hepsi koşuşturarak iş yapıyordu. Karan nasıl ayarlamıştı bilmiyordum ama servisin zerre işine bile karışmıyordum. Sadece onunla ilgileniyordum. Fakat kırk hastaya bedeldi kendileri. 

Benim HastamWhere stories live. Discover now