• 1 • Trouvaille

4.4K 223 171
                                    

Trouvaille: Fransızca; şans eseri, tesadüfen çok güzel bir şey keşfetmek.

Querencia: İspanyolca, insanın kendini en güvende, en güçlü ve evinde hissettiği yer.

"Teşekkürler Ochako." dedim uzattığı sütlü ve karamelli kahveden büyük bir yudum alırken. Sıcaklığı boğazımı yaksa da dışarıdaki soğuk yüzünden iyi hissettiriyordu. Soğuğu severdim ama yanımda içimi ısıtacak bir şeyler olduğunda. Gözlerimi yerdeki kalın kar tabakasına diktim. Tanrım kışın sonlarındaydık! Bu yoğun kar da neyin nesiydi böyle? Üstelik durmaksızın yağmaya devam da ediyordu. Ayaklarımla karları itelerken kahvemden bir yudum daha aldım. Gülümsedim, "Mükemmel karamelli kahvem sen olmasan bu kışı nasıl atlatırdım?" diyerek sarıldım kahveme.

Yüzüme sertçe fırlatılan kartopu bütün anı bozana kadar. "Ochako ne yapıyorsun? Az kalsın dökülecekti." diye çıkıştım ona. Benim için yeni bir kartopu hazırlarken "Seni hain omega! Ne cürretle sana aldığım kahveyi benden daha çok seversin? Çabuk benimle ilgilen." dedi. Yapmacık bir şekilde sinirlenmişti ve diğerini de fırlatmıştı. Bu defa hazırlıklı olduğum için eğilmiştim, kartopu da arkamdan uçup gitmişti.

Ochako Uraraka benim en yakın arkadaşımdı. Kahverengi saçlara, çikolata gibi gözlere, elma gibi kıpkırmızı yanaklara ve beyaz bir tene sahipti. Bir beta olmasına rağmen birçok omega kadından kat ve kat güzel olduğu inkar edilemezdi. Üstelik zeki, mantıklı, kararlı ve karakteri güçlü bir kadındı. Benimle birlikte kitabevinde çalışıyordu. Aslında buna ihtiyacı yoktu, ailesinin maddi durumu son derece yerindeydi ama beni yalnız bırakmak istemiyordu. Ona benimle çalışmak istemesinin nedenini sorduğumda yüzünü ve olmayan kol kaslarını göstererek "Çünkü seni pis ve kötü alfalardan mükemmel yakışıklılığım ve kaslarımla korumam lazım." demişti. Onun bu tavırları beni her zaman güldürüyordu. Bazen eğer olmasaydı ne yapardım diye düşünmüyor değildim.

Kahvemi oturduğumuz banka bırakıp arkamı döndüm ve çömelerek kucağıma karları toplamaya başladım. Ochako sinirli çıkan sesiyle tekrar konuştu "Beni görmezden mi geliyorsun? Mahvedeceğim seni! Bombalanmaya hazır ol." dedi. Ne yaptığını görmüyordum ama muhtemelen bi sürü kartopu hazırlıyordu. Arkama baktım, o da bana sırtını dönmüştü. Sinsice yaklaşıp kucağıma doldurduğum kar yığınını başından aşağı döktüm. İçine doluşan karlardan donduğu için olduğu yerde zıplamaya ve çığlıklar atmaya başladı. Kahkaha atarak "Nasıl beğendin mi ilgimi?" diye sordum. Gözü seğirirken yaptığı kartoplarına uzandığını gördüm. "Hey hey! Sakin ol işe dönmeliyiz. Öğle molası bitti sayılır." dedim. Saatine bakarak iç çekti. "Şimdilik sen kazandın ama intikamım acı olacak. Bekle beni İzuku Midoriya."

Evet, işte benim adım. Yeşil saçlara ve saçlarım gibi yeşil gözlere, ölüm gibi beyaz bir tene sahip baskın bir omegayım. Hayattaki tek şansımı sanırım baskın biri olarak kullanmıştım. Diğerlerine göre fiziksel olarak daha güçlüydüm, en azından kendimi baskın olmayan alfalardan ya da betalardan koruyacak kadar. Yine de her zor durumda kaldığımda beni koruyabilecek gerçek bir ailem olmasını isterdim.

Annem bekar bir kadınmış. Doğumdan önce hemşiresine adımı İzuku koymak istediğinden bahsediyormuş ama ne yazık ki beni doğururken ölmüş. Altı yaşıma kadar yurtta kalmıştım. Cehennemdeymişim gibi geçen altı yıl. Her türlü dayağı yemiştim. Arkadaşlarımla kemerle dövüldüğümüzü, duvardan duvara vurulduğumuzu dün gibi hatırlıyordum. Daha sonra tam adı Hizashi Yamada olan beta bir adam ve eşi tarafından evlatlık alınmış ve yeni hayatım başlamıştı. Çocukları olsun diye ne kadar uğraşsalar da başaramamış çareyi kimsesiz çocuklarda bulmuşlardı ve bir sürü çocuk arasından üvey annem beni seçmişti. Kurum her ikisi de beta olduğu için bu durumda herhangi bir sakınca görmemişti. Bu yüzden düzenli aralıklarla beni kontrol etme gereği bile duymamışlardı.

QuerenciaWo Geschichten leben. Entdecke jetzt