Bölüm 22 ''Zamana Vurulan Pranga''

1.1K 94 44
                                    

Medya: Yolun sonu görünüyor.

Musa Eroğlu-Yolun Sonu Görünüyor

📚📚📚

Hayatta bazı anlar vardır. Siz, o anların şansızın olduğunu bilirsiniz. Ya da bir şekilde anlarsınız. Ben biliyordum, anlamıştım. Deniz anlatmıştı. O gece orada olması, karşılaşmamız, beni kurtarması tesadüf değildi, değilmiş. Hayır, o bir sapık değil. Her gün beni takip etmiyordu. O gün okula arabayla geldiğimi görmüş. Çalışacağımı ve geç çıkacağımı biliyormuş. O gece beni eve tek göndermeye gönlü razı gelmemiş. Şimdi iyi ki de gelmemiş diyorum. O senaryoda Deniz'in olmaması gözümü hayli korkutuyordu.

O gün aslında bambaşka planları varmış. Görkem'le buluşacaklarmış ve onu ekmiş. Görkem de 'kızın zaten yanına gidemiyorsun, arkasında olsan ne olacak?' demiş. Ama o kimseye kulak asmadan benim yanıma gelmiş. İyi ki de gelmiş.

Dün gece koynunda yatarken anlatmıştı. Bir masal gibi. ''Çok zaman önce dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız en çok kitaplarını sever, kitapçıda çalışırmış. Bir gün kızın arabası bozulmuş. Eve yürüyerek gibi gitmesi gerekiyormuş. Ama evinin yolu zehirli ormandan geçiyormuş. Zehirli orman canavarlarla doluymuş. Ve kız evine giderken dört tane canavara denk gelmiş. Canavarlar güzel kızı yemek üzereyken yakışıklı prens gelmiş ve kızı kurtarmış. Güzel kız bunun tesadüf olduğunu düşünmüş ama aslında öyle değilmiş. Güzel kız yalnız olduğu için prens onu sessizce evine bırakacakmış. Ama onu canavarlardan kurtarmak için ortaya çıkmış. Sonra evlenip sonsuza dek mutlu yaşamışlar.'' Demişti.

Bunu anlattığında, anlatış şekline kahkaha atarak karşılık vermiştim. Daha sonra bu konu hakkında biraz konuşup uyumuştuk. Kendimi evli çiftler gibi hissediyordum. Beraber uyuyor, beraber uyanıyorduk. Yemek yiyor, vedalaşıp evden ayrılıyorduk. Yalnız uyumama izin vermiyordu. Doğrusu bu ya, zerre şikayetçi değildim bu durumdan.

Derin bir nefes alarak soğumaya yüz tutmuş kahvemden bir yudum daha aldım. Okuldaydım. İki derse girmiştim. Bir saat kadar bir boşluğum vardı, ondan sonra tekrar derse girecektim. Bu yüzden kendime bir kahve alıp bahçeye çıkmıştım. Deniz'in bugün dersi olup olmadığını bilmiyordum. Çıkarken sormayı unutmuştum.

Dudak büzüp önümdeki dalgalara baktım. Bir süre karşımda dalgalanan denizi izledim.

Şimdi başka Denizleri izlemek vardı.

Bu sefer haklısın iç ses.

Ben hep hakl-

İç sesimle muhabbetimi kesen şey karşıma oturan bedendi. Kafamı yüzüne kaldırdım. Aynı anda kaşlarım da havalandı. Bu çocuk ne alakaydı şimdi?

Neydi ismi? Berke? Bekir?

Barış, Mevsim'ciğim.

Evet, Barış. Şimdi hatırladım. Ama hala alakasını anlayabilmiş değilim.

''Selam, oturabilir miyim?'' Bunu sorarken çoktan oturmuş olması dışında hiçbir sorunumuz yok aslında.

''Oturdun zaten...'' diye mırıldandım ağzımın içinde.

''Efendim?''

Sahte bir gülümseme takındım. ''Oturabilirsin, demiştim.''

Gülümseyerek bana baktı. Bir iki kere derslikte görmüştüm. Görmemiş gibi yapmıştım. Çocuğu itici yapan bir şeyler vardı. Ben hislerime güvenirdim. ''Nasılsın?''

''İyiyim.'' Nezaketen devam ettim. ''Sen nasılsın?''

''İyiyim ben de. Dersten sonra bir şeyler yapalım mı?''

Gardenya Yakamozu Where stories live. Discover now