Bölüm 25 ''Geliş, Gidiş, Vazgeçiş''

1K 89 57
                                    

Medya: Seviyordun, biliyordun ve gidiyordun...

Gökhan Türkmen-Korkak

📚📚📚

''Atlas! Ya Atlas!?''

Bilgisayardan gözlerini ayırmadan yan gözle bana baktı. ''Ne var bücürük?''

Sırıttım. Elimdeki kağıdı ona uzattım. ''Benim için bunları bilgisayara geçirmeye ne dersin?''

Göz devirip uzattığım kağıdı aldı. ''Bir gün bunu yapmayacağım. O zaman göreceğim seni.''

Ukala bir şekilde yüzüne baktım. ''Emir Amca seni döver.''

Eliyle beni gösterdi. ''Sen bir prensessin.'' Kendini gösterdi. ''Ben bir köle? Öyle mi!?''

Sözüyle kocaman bir kahkaha attım. ''Ne ben prensesim, ne de sen Hürrem...''

Başını esefle iki yana salladı. ''Ben Pargalı, sen Hürrem olabilirdik.''

''Aynen, ondan.'' Deyip geri ilerledim.

Rafların arasına geçip kalan işimi yapmaya koyuldum. Az önce yazdığım kağıdı Atlas'a verdiğim için başka bir kağıt aldım. Bu sefer arka taraftaydım ve müşterilerle ilgilenmiyordum. Bundan memnundum. İnsanlar yerine kitaplarla uğraşmak daha çok hoşuma gidiyordu.

Koliden bir kitap çıkarttım. Başlığını okuyunca yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

Oğuz Atay-Tutunamayanlar.

Küçük şeylere anlam yüklemek hoşuma gidiyordu. Bu kitabı görmek bile heyecanımı körüklüyordu.

Belimden tutulup çekilmemle elimdeki kitabın yer boylaması bir oldu. Ağzımdan bir ''Hih!'' nidası kaçtı. Sesimi bölen şey dudaklarımın üzerine kapanan dudaklardı.

Ellerimi göğsüne koyup ittirmeye çalıştım. Ne olduğunu idrak dahi edemedim.

Biraz da olsa dudaklarımdan uzaklaştı. Aramızda küçük bir mesafe kaldı. ''Şş... Benim...'' dedi yatıştırıcı bir ses.

En sonunda derin bir nefes aldım. ''Deniz! Ne diye korkutuyorsun beni!?'' dedim.

Gülüp dudaklarını tekrar dudaklarımın arasına koydu. Gözlerimi kapatıp kendimi ana bıraktım.

Her öpüşünde içimdeki bahçeler yeşilleniyordu. Kuşlar yeniden umut buluyordu. İçimdeki çocuk iyileşiyordu. Öpüşünün şifalı bir yanı vardı. Bunu tarif edemezdim. Bundan emindim ama bunu kanıtlayamazdım. O benim ilacımdı. Her gün yeterli dozumu almazsam ölümüm kaçınılmaz olurdu.

''Bu kadar korkacağını düşünmemiştim.'' Dedi dudaklarını çekerken.

''Kusura bakma, her gün birisi gelip şak diye dudağıma yapışmıyor.'' Dedim kızgın çıkmasına çalıştığım sesimle.

Sırıtıp düşürdüğüm kitabı yerden aldı. ''Kaçıncı basım? Bunu hiç görmemiştim.''

Dudaklarımı büzüp kitaba baktım. ''Özel basım, sınırlı sayıda.'' O kitabı çok istiyordum ama Emir Amca almama izin vermemişti.

Yüzüme baktı. ''Bu kadar sevdiysen neden almıyorsun?''

Omuz silktim. ''Emir Amca almama izin vermedi. Nedenini bilmiyorum.''

Kafasını salladı. Herhangi bir yorumda bulunmadı.

''Sen neden geldin?'' dedim meraklı sesimle. İşleri olduğunu sanıyordum.

''İşlerim erken bitti. Ben de geçerken seni de alırım diye düşündüm. Yarım saat var mesainin bitmesine. Dışarıda yemek yiyebiliriz.''

Kolumdaki saate baktım. Yarım saatten de az kalmıştı. Gülümsedim. ''Olur. Az kalmış zaten. Bu koliyi de bitireyim, çıkarız.''

Gardenya Yakamozu Where stories live. Discover now