8.Bölüm

1K 82 5
                                    

Odamda yatağıma uzanmış tavanla bakışıyordum. Düşüncelerimin  esiri olmuştum yeniden. Birdenbire değişen hayatıma yetişmekte zorlanıyorum. Keşke zamanı durdurma gücüm olsaydı ve biraz olsun dinlenmek için tüm yaşamı durdurabilseydim. Bir gün bile yeterdi aslında...

Biraz önce annem ve babamla o konuşmuştum. Annem 'biraz beklememi başka bir yeteneğim daha olduğunu hissedersem bildirmemi' söyledi. Onu dinleyecek biraz daha bekleyecektim. Belki başka bir yeteneğim vardır, kim bilir?

Oldukça yorgun hissediyordum kendimi. Bilmediğim bir dünyaya karşı adaptasyon sorunum da vardı. Hala alışamamıştım bu perili dünyaya.

Eski hayatımda sıradan bir gastronomi öğrencisiydim. Hiç arkadaşım yoktu ama kendi dünyamda mutluydum. Yalnızdım belki ama alışmıştım hayatıma, kabullenmiştim. Yalnızlık bir süre sonra en yakın dostum olmuş, beni arasına alıp sarmıştı.

Müzik dinlemeyi severdim ve sürekli şarkılar söylerdim. Evimin her yeri rengarenk papatyalarla doluydu. Papatyalar ölünce kokusu sarardı yani dalından koparınca. Kokusu çok severdim ama koparmazdım. Çiçek de olsa birinin ölümü beni mutlu etmemeliydi. Onlar dalında güzeldi...
Bahçemde kedilerim vardı. Bütün zamanımı onlarla ilgilenerek geçirirdim. Eski hayatıma göre bu yeni hayatım çok daha renkli ve hareketliydi. Sanırım alışmamı engelleyen bir unsurda bu olsa gerekti.

Camdan dışarı baktım. Derin nefes çektim içime. Değişmeyen tek şey bu idi. Gözlerimi açtığımda aşağıda Tan'ı gördüm. Sahi o ne yapmıştı? Dikkatli bakınca yanlız olmadığını gördüm. Karşısında, üzerinde mavi pelerin, içinde beyaz, uzun parlak elbisesi ile altın sarısı, beline kadar uzanan dalgalı saçlarıyla bir kadın duruyordu. Periliçe olduğunu anlamak zor değildi. Başında kocaman bir tacı vardı. Sanırım Tan ile güçleri hakkında konuşuyordu.

Tan sanki beni hissetmiş gibi başını pencereye çevirdi. Göz göze gelince gülümsedi. Periliçenin de bana baktığını gördüm. İçeri kaç diyen iç sesimi durdurdum. Kısaca baş selamı verip içeri kaçtım. Aferindi bana...

&&&&&&&&&&&

Evet şimdi hayvan tabiati dersimiz vardı. Asel hoca giriyordu dersimize. Bu dersi ormanda işliyorduk. Tekrar o kırmızı ormanı görmek istemiyordum. Bu düşünceler beni sessizliği ve karamsarlığa itmişti. Taki yemyeşil bir ormanla karşılaşana kadar. Bu, kırmızı ormanı daha da merak etmeme sebep oldu. İlk fırsatta bilgili birine soracaktım.

Bir papağanın önünde durduğumuzda dersimize başladığımızı anlamıştım.

Asel hoca konuşmaya başladı.

"hayvanlarla konuşmak için, onları anlamaya çalışın. Gözlerinin en derinine bakıp, hadi konuş benimle diye fısıldayın. Güven verin. Eğer duygu akışını yakalayabilirseniz, artık onların dilini çözüceksiniz. Bunun üzerine konuşucaz şimdi sizi gruptara ayıracağım, bir saat süreniz var. Sadece hayvanları tanıyın, aranızda isteyen varsa onlarla konuşmayı deneyebilir. Bir saat sonra aynı yerde görüşmek üzere."

Hoca gruplarımızı belirlemişti. Grup arkadaşlarımı görünce çığlığımı son anda tuttum. Tan, Han, Açangül ve ben. Bu ne tesadüf diyecektim ki.

"hocadan rica ettim birlikte uyumlu oluruz diye düşündüm."

Açangül'ün konuşmasıyla ona baktım. Gizliden gizliye Han'a bakıyordu. Ondan hoşlandığını anlamak zor değildi. Ya da ben yakıştırdığım için bana öyle geliyordu. Han söze girdi.

"aman ne iyi yaptın. Tan ile birbirimizi öldürmemizi mi istiyorsun?"

"üzerine dökülen bir kova dolusu suyu hayal et Han" dedim. Benim konuşmamla abartılı bir şekilde gözünü açtı.

ORMAN PERİSİ |TAMAMLANDI|Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt