11.Bölüm

975 84 13
                                    

O kaza gününden yaklaşık iki hafta geçmişti. Açangül'ün de benimle aynı durumda olduğunu, suya ihtiyacı olduğu için baygın olduğunu öğrenmiştim. İkimizde toparlanmıştık.

Aren ile derslere başlamıştık. Pek başarılı olduğum söylememezdi. Gül tohumunu hızlı büyütmeye çalışırken, portakal ağacı oluşturmak gibi engin yeteneklerim vardı. Aren her yanlışımda ılımlı yaklaşsa bile, bir gün dayanamayacak raddeye getirmekten korkuyordum. Neyse ki Han vardı. Onun benden de beter olduğu görmek halime şükretmemi sağlıyordu. Her ders bir sorun çıkarıyordu.

"Han sıra sende ama lütfen sakin ol ve dikkatli davran"

Hoca, artık o kadar alışmıştı ki, Han güçlerini kullanırken oldukça endişeli duruyordu. Sınıftaki tüm periler, ben de dahil olmak üzere aynı şekilde tedirgindi. Acaba ben güçlerimi kullanırken de böyle hissediyorlar mıydı?

Müzik odasında ki piyanoya ağır adımlarla ilerledi. Müzik dersindeydik. Notaları kontrol etmeyi ben dahil çoğu kişi başarmıştı. Sıra Han'a gelmişti. Sınıfta bazı kişiler sıranın altına girerken, bazıları ise elleriyle kulaklarını kapatıyordu. Yaşanmışlıklar korkuyu beraberinde getiriyordu.

Herkes gelecek felaketi beklerken odayı güzel bir müzik sesi kapladı. Sesin geldiği yöne baktığımda, Han'ın başardığını gördüm. Mutlu olmuştum. Hem onun hemde kendi adıma sevinmiştim. Bir olayı daha kaldıramayacaktım.

"ah, harikasın Han tebrik ederim."

Han'ın başarmasına en çok sevinen tabiki de müzik perisi olan hocamızdı. Sıranın altından çıktım.

"teşekkür ederim hocam her zamanki halim"

Gülerek yerine geçerken son söyleği sözle az kalsın bazı kişiler tarafından dayak yiğecekti. Ona baktığımda gülerek omuz silkti. Onun bu hali beni de gülümsetmişti.

Dersimiz sona geldiğinde Açangül'e döndüm. Onun Tanya ile hararetli bir şekilde konuştuğunu gördüm. Gülerek başımı iki yana sallayıp bahçeye adımladım.

Yemyeşil bahçeyi kaplayan çiçekler bana huzur veriyordu. Laleler, güller, papatyalar, menekşeler... Hepsi doğayı tamamlayan, rengarenk aksesuar gibilerdi. Onlar olmadan bahçe eksik kalıyordu.
Çoğunu ben ekmiştim bahçeye. Çabuk büyümeleri için ise Aren'den yardım istemiştim. Aslında ikimizin eseriydi.

Geçenlerde yanlışlıkla oluşturduğum portakal ağacının dibine oturdum. Gülümsedim. Müzik dinlemek istemiştim bir an. Kulaklığımı taktım.

Kulağımda kulaklığım takılı bir şekilde müzik dinliyordum.  Bir an kulaklığımın çekilmesiyle kafamı kaldırdım.

Tan'ı görmemle gülümsedim. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı.

"duygularımı hissetseydin utandığımı anlardın."

"anlamadım."

"ilk yanıma geldiğinde benim kulağımda kulaklık vardı. Birdenbire içimi bir utanç kapladı. Sonra seni gördüm. Şimdi ise ben sana seslendim. Senden cevap alamayınca konuşmak istemiyorsun sanıp gidicektim ki kulaklığı gördüm."

Güldüm. Doğru ya biz bu anı daha önce yaşamıştık.

"dışarıdan bakılınca soğuk biri gibi mi duruyorum" güldü, küçük bir kahkaha atıp cevap verdi.

"benim soğuk bir kişiliğim olduğunu dolaylı yoldan itiraf etmiş oldun. Ama merak etme artık böyle düşünmediğini biliyorum."

"soğuk duruyordun ama bu senin suçun değildi. Korkuların vardı sadece."

Ağır ağır başını salladı. Eskileri düşündüğünü biliyordum. İki Tan'ı karşılaştırdığında, yaşadığı değişim sebebiyle kendiyle gurur duymalıydı. Aslında çok şey başarmıştı.

Birden heyecanla yüzüme baktı.

"biliyor musun? Bir yılın sonunda hepimiz birer peri olabilecekmişiz. Tabi bazılarımız hariç. Güçlerini hala kontrol edemeyen olursa eğitim görmeye devam edecekler."

"o bazıları arasında olacağımdan eminim."

"öyle düşünme, sen çok iyi bir peri olucaksın. Kimse benimle konuşmazken sen konuştun. Eskiden soğuk durduğum için uzak dururlardı. Şimdi ise duygularını hissetmemden korkuyorlar."

"neden korkuyorlar."

"mesela, Açangül'ün Han hakkındaki hislerini biliyorum. Hislerini gizli tutmak için çareyi benden uzak durarak buluyorlar."

"şimdi anladım."

Söyleyecek başka bir şey bulamamıştım ne söyleyebilirdim ki. Çoğu kişi kendine göre haklıydı. Kimse duygularının biri tarafından keşfedikmesini istemezdi. Tabi ki Tan'a böyle davranmaları hiç hoş değildi. İçten içe kızdım.

"sakin ol! Sinirlen diye söylemedim."

"hey, onlara şuan hak veriyorum. Bu hiç adil değil."

Kısa bi kahkaha attı.

"ne yapıyım doğamda var."

Ben de kahkaha attım. Başımı çevirdiğimde Aren'in bakışlarını gördüm. Kahkaham yüzümde dondu. Bana kızgın mı bakıyordu. Hayır canım bana öyle geliyordu. Kızması için bir sebep yoktu.

"Aren' i kızdıracak bir şey mi yaptın?"

"bana öyle geliyor sanıyordum. Hissettin mi?"

"hayır. Hissetmeme gerek yok. Halinden anlaşılıyor."

Aren arkasını dönüp hızla peri köşküne girdi.

"ben bi bakıyım, sonra görüşürüz Tan."

"Görüşürüz Aden. Sağlam dön."

Gülürek peri köşküne yöneldim. Pencereden bir kez daha Aren'in bana sinirli bakışlarını yakaladım. Neler oluyordu?

Merdivenleri çıkıp ders odamıza ilerledim. Kapıyı çalıp bekledim.

"gel."

Sesini duymamla, kapıyı açıp içeri bir adım attım Pencereye doğru yaklaştım. Tam arkasında durdum.

"Aren?"

"evet"

Birden arkasını dönmesiyle irkildim. Gözleri koyu yeşile dönmüştü. Birdenbire ne olmuştu şimdi?

"seni kızdırıcak bir şey mi yaptım?"

"Sen nasıl onunla... Öhöm öhöm"

Biraz durup sakinleşmeye çalıştı. Daha sakin olduğunu gördüğümde konuştum.

"kiminle?"

"senlik bir durum yok Aden. Başka bir şeye sinirlendim. Kusura bakma. Daha sonra konuşsak iyi olur. Seni kıracak bir şey yapmak istemiyorum."

Sesimi çıkarmadım. İsmimle hitap etmişti. Sebepsiz yere kırıldığımı hissetmiştim. Başımı sallayıp odadan çıktım. Benlik bir durum olamazdı. Söylediği gibi başka bir şey olmalıydı. Tam merdivenlere yönelmiştim ki, arkamdaki kapı sert bir şekilde açıldı. Yerimden havaya zıpladım. Birden kolumdan tutuldum.

"o duygusal periyle aranda ne var?"

Duygusal peri mi? Ne?

.....


🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Yazar: G.B








ORMAN PERİSİ |TAMAMLANDI|Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz