𝓔𝓽𝓱𝓪𝓷 𝓦𝓲𝓷𝓽𝓮𝓻𝓼

768 40 18
                                    

Çeviridir! Çeviri bana aittir!

𝔇𝔞𝔪𝔰𝔢𝔩 𝔦𝔫 𝔇𝔦𝔰𝔱𝔯𝔢𝔰𝔰 ~ 𝔓𝔞𝔯𝔱 1

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

𝔇𝔞𝔪𝔰𝔢𝔩 𝔦𝔫 𝔇𝔦𝔰𝔱𝔯𝔢𝔰𝔰 ~ 𝔓𝔞𝔯𝔱 1

"Anne!" Ana salona koştun ve ona seslendin. Tuhaf bir şekilde şato ürkütücü derecede sessizdi ve çalışanlar hiçbir yerde yoktu.

O sırada sağında bir tıkırtı duydun. Başını o yöne çeviyorsun ve daha önce hiç görmediğin giysiler içerisinde bir adam görüyorsun. Silahını sana doğrultmuştu. Kim olduğunu ve şatoya kolaylıkla nasıl girdiğini merak ederek ona bakıyordun. Göğsünde bir endişe tohumu yeşerdi. Bu adamdan uzaklaşmanız gerektiğini anlamıştınız ama silahını sana doğrultmuşken adım atmaya bile korkuyordun.

Altındaki beyaz geceliği örten kırmızı bir pelerin giydin. Gözleri aşağıya, vücudunuza baktı. Siz annenizin erkekler hakkında size anlattığı hikayeler ve bazılarının kadınlar için ne kadar korkunç olabileceğini hatırlayarak iç güdüsel olarak ondan uzaklaşmaya başladın.

"Onlara benzemiyorsun!" dedi adam gözleri seninkiyle buluşurken.

"Kimlere? Neden bahsediyorsun?" Ona merak içinde sordun. Kafan karışmıştı.

"Seni aptal adam! Kızlarıma ne yaptın?" Alcina'nın öfkeli sesi üst koridorda yankılandı, topuklarının sesi sizin bulunduğunuz odaya daha yakın geliyordu.

Adam aniden elini uzattı ve bileğinizi sıkıca kavradı.

"Sen ne- bırak gideyim!" Sen ondan uzaklaşmaya çalıştın ama o seni kendine doğru çekmeyi başarmıştı. "Dur! Anne! Yardım et!"

"Sessizlik!" Sana öfkeyle fısıldarken, silahını doğrulttu ve sertçe tekrar kendine doğru çekti. Donup kaldın, gözlerin korkuyla silahın namlusundaydı. Cebinden bir şey çıkardı, önce senin bileğine ardından da kendi bileğine takıp kilitledi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordun, sesin bu sefer daha alçaktı. Seni görmezden geliyor ve seni nasıl incittiğini hiç umursamadan kale kapılarına doğru çekmeye devam ediyordu. O kapıları açarken sert rüzgar yüzüne çarptı ve aynı zamanda Alcina'nın delirmiş gibi size seslendiğini, pençelerinin ellerinden ayrıldığını duydun.

"Lanet!" Adam koşmaya başladığında küfrettiğini duyuyorsun. Seni kendisiyle sürüklerken ona ayak uydurmaya çalışıyorsun. Topuklu çizmelerin yüzünden karla kaplı yolda onunla koşarken kaymamak için çokça mücadele ettin. Rüzgar ne kadar güçlüydü. Kar fırtınasının bir habercisiydi ve bu durum Alcina'nın sizi takip etmesini zorlaştırmıştı.

"Kızımı bana geri ver!" Annenin acılı sesini duyuyorsun! Dönüp ona bakıyorsun. Kapılardan birkaç metre uzaklıkta şato ışıkları onun silüetini gösteriyordu.

İkiniz köye geldiniz, bu kısımda fırtına çok daha sakindi. İkiniz ne kadar süre koştunuz bilmiyorsun ama sana saatler gibi gelmişti. Soğuğa çok alışkın değildin. Vücudunun titrediğini ve aldığın her nefeste burun deliklerinin yandığını hissediyordun.

Araba içerisinde uyuklayan adama yaklaşırken istemsizce onu takip ettin.

"Hey!" Adam ona seslendi ve adam irkilerek uyandı.

"Ah, Ethan Winters tekrar hoşgeldin! Satacak bir şeyin olduğunu varsayıyorum," iri adam ardından gözlerini yavaşça sana çevirdi. "... Oh! Yani söylentiler doğru mu?"

"Ne?" Adam ya da Ethan, Dukeün dikkatinin artık sende olduğunu anlayarak meraklıca sorar.

Duke kıkırdadı. "Pekala! Köyün etrafında yayılan söylentiler vardı. Görünüşe göre Leydi Dimitrescu'nun gizli bir kızı vardı. Güzelliği kesinlikle herhangi bir erkeği cezbedecek biri. Hiçte abartılmadığını söylemeliyim."

"Sen onlardan biri misin?" diye sordu Ethan, dikkati tamamen senin üzerindeydi.

"Elbette öyle! Boynuna bak!" Cevap veren Duke oldu ve Ethan'ın gözleri boynunu buldu. Ablalarınkine benzer bir gerdanlık takmıştın ama seninkinin üzerindeki taşın rengi yarı saydam pembe tonlarındaydı.

Başın soğuktan ağrıyordu ve ayaklarının altındaki zemin aniden sallanmaya başladı. Vücudunun sıcak bir şeyin üzerine düştüğünü hissettiğinde görüşün bulanıklaştı. Sıcaklığa hasret kalan vücudun için ona sarılmadan edemedin ama yavaş yavaş her şey karardı.

Ethan seni tuttu. Kelepçesiz eli kolunu kavradı. Ona ne kadar yakın olduğunu anladığında yüzü kıpkırmızı oldu.

"Hey! Hey!" dikkatini çekmeye çalıştı ama tepki vermedin bunu yerine kendinizi ona daha da yaklaştırdınız. Muhtemelem hipoterminin devreye girdiğini düşünerek artık ne kadar soğuk olduğunun farkında değildin.

Duke; "Neden burada biraz dinlenmiyorsunuz?" diye önerdi. Ethan Duke'ün arabasının arkasına baktı ardından sessizce başını salladı.

Ethan bunu istemiyordu, bir an önce Rose'u bulmalıydı. Ama şimdi seni de beraberinde sürükleyerek kendi sorumluluğu altına aldığından dolayı sessizce küfretti. Anahtarlarına uzandı ve bileğindeki kelepçeyi çözüp hızla kucağına alıp kabine doğru taşıdı. Etrafa bakındı ve odanın solundaki yatağı gördü, küçük, tek yataklı bir yerdi. Seni yatağa yatırmadan önce hafifçe yastığı düzeltti. Üst kısmı hala bağlıyken, giydiğinin pelerini ortadan ayırdı. Seni geceleğinin içinde görmüştü. Fakat kumaşının iç çamaşının belini ve göğüslerini belli edecek kadar ince olduğunu fark etmemişti. Vücudunu örtmek için önce pelerinini ardından da yatak örtüsünü kullandı.

'Güzelliği kesinlikle herhangi bir erkeği cezbedecek biri.'  Yüzüne bakarken Duke'ün sesi kulaklarında yankılandı. Gerçekten baştan çıkarıcıydın. Uzun kirpiklerin yüzüne çarpıyordu. Teniniz o kadar pürüzsüz ve canlıydı ki, dolgun dudaklarınızla dokunmadan yumuşaklığını hissedebiliyordu. Başın yana eğikti, uzun boynun ve ona iltifat eden gerdanlığını sergiliyordu. Kendine ne yapması gerektiğini hatırlatarak başını salladı ama sana ihtiyacı olduğunu da fark etti. Eğer kaleye geri dönecekse, Rose'un orada olup olmadığını öğrenmenin tek anahtarı sendin.

Resident Evil One ShotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin