ÇÜRÜK İNANÇLILARIN ÖYKÜSÜ

296 103 133
                                    

Ellerinde evrakları ve yüzündeki tebessümüyle, çalışmak istediği şirkete başvurusunun kabulü için görüşmeye giden Cihan; önündeki şirkete şehvetle baktı.

"Bu şirkete kesinlikle başlamalıyım. Umarım bir pot kırmam da başvurum kabul edilir."
dedi.

Şirketin kapısından geçti ve güvenlikle arasındaki münakaşası ardına, beşinci katta bulunan şirket sahibinin odasına gitmek için asansörü kullandı.

Kapıya birkaç kez hafifçe vurdu, giriniz sesini duydu ve odaya girdi. Selam verdi ve hürmetle ceketini ilikledi.

Selamı çok umursamayan iş sahibi, kendisine oturacağı yeri işaret etti. Cihan oturdu ve evraklarını önündeki masaya bıraktı.

İş sahibi baştan sona kendisini süzüyor ve âdeta onun titremesini istiyordu. Cihan iş sahibinin bu dik bakışlarından hoşlanmamış olacak ki sürekli gözlerini kaçırıyordu.

İş sahibi, nihayet söze başlayabildi: "İsmini öğrenebilir miyim genç adam?" dedi.

Boğazını temizlemek için olsa gerek, birkaç kez öksürdü ve "Cihan, Cihan Yıldırım efendim" dedi.

İş sahibi; "Evraklarınızı inceleyeyim." dedi. Cihan hemen evraklarını iş sahibine uzattı. İş sahibi, beş dakika kadar evrakları evirdi çevirdi ve incelerken bazı bazı burun kıvırmaları oldu.

Cihan bu burun kıvırmalardan kabul olunmayacağını, özgeçmişinin yetersiz olduğunu düşünerek beise düştü. İş sahibi incelemeyi bitirdi ve evrakları kendisine uzattı.

Cihan evrakları almak için ayağa kalkmasının ardına, oturmayı doğru bulmayarak ve dışarı atılacağını düşünerek; ayakta kalmayı tercih etti. Lakin iş sahibi eliyle koltuğu işaret ederek; tekrar oturmasını, konuşmadan emretmiş bulundu.

İş sahibi; "Genç adam, özgeçmişin güzel fakat namaz kılıp kılmadığını da öğrenmek istiyorum." dedi. Cihan'ın soruya olan şaşkınlığı, yüzünden belli oluyordu; "Ne alaka yahu, namaz kılmamla bu işin ne alakası var?" diye düşündü. Sonrasında "Ama yine de doğru söylemekte fayda vardır." diyerek, düşüncelerini susturmasının ardına; "Evet efendim." dedi.

İş sahibi bir kez daha Cihan'ı baştan aşağı süzdü, yüzüne sert bir tavır takındı ve "Hayır! Genç adam kılmamalısın." dedi.

Cihan çok şaşırdı, nasıl olurdu da böyle bir şey istenilebilirdi? Şok halinde "Neden ki efendim, bir mahzurumu var?" diye sordu.

İş sahibi sert tavrını bozmadan; "Burada çalışanlar, saçma sapan din ve ona benzer şeylere inanamazlar." dedi.

Cihan kravatını biraz genişletmesinin ardına; "Ama efendim bu nasıl olur? Din ve devlet işleri bile karışmazken; din ve iş işleri mi karışacak?" dedi.

İş sahibi, devamlı Cihan'ın gözlerinin içerisine bakarak; "Saygısızlığın lüzumu yok, müessesemizin en önemli kuralıdır bu. Daha ilk ve en önemli kuralda kaybetmektesin." dedi.

Cihan yıllardır işsizdi ve Annesinin emekli maaşı ikisine yetmiyordu bile. Ne yapıp edip bu işe girmeliydi.

Çaresizdi lakin dininden de vazgeçmek olmazdı. Cihan böyle düşünürken iş sahibi kendisine pis teklifini sundu ve "Lakin vazgeçer ve böyle saçma şeylerden kurtulursan, burada çalışma imkanına sahip olabilirsin. Hem kim ne kazanmış şu saçma eğilip kalkmalardan, bir gün fıtık olduğunuzla kalacaksınız." dedi.

Cihan; "Aslında doğru, hem ne kazandım ki bu zamana dek? Kendime bile faydam dokunamıyor. Sürekli dualarımda havada kalıyor, işe girmek için yıllardır dua ediyorum ama ne fayda. Hiçbir şey olduğu yok." diye iç geçirdi.

Derin bir nefes alıp; "Efendim çok haklısınız, sanırım Allah beni duymuyor da. Duysaydı bu zamana dek bana bir iş ihsan ederdi." dedi ve sustu.

Bir kişinin daha dönmek üzere olduğunu gören iş sahibi; "Ah genç adam, siz ne kadar da aptalsınız, olmayan şey sizi duyabilir mi?" dedi.

Cihan'ın iyice kafası karıştı ve "Nasıl yani; yıllardır annemin, ninemin ve dedemin bana anlattıkları yalan mıydı?" diye sordu.

Genç adam sistemin çarkları arasında ezilmiş ve bir hafıza kartı haline gelmişti! Özgeçmişini dolduran şeyler, onu boşlaştırmıştı!

İş sahibi, karşısındakini aşağılar bir tavır takınıp; "Vah sana genç adam, demek sen de eskicilerin kurbanı oldun; artık o fikirler eskidi, öldü!

Gelişen ve sürekli yenilenen Dünya'da hiçbir şey 'kalıcı doğru' değildir. Nitekim onlar da bu Dünya'nın tarih silsilesinde karmakarışık bir hal almıştır.

Sen de aptallar gibi aldanmakta ısrar etme. İlme inan ilme! Bundan başka güvenecek, inanacak hiçbir şey yoktur şu dünyada." dedi.

Kafası allak bullak olan Cihan, kendisine kızmaya başladı. İçinden; "Nasıl oldu da yıllardır safsatalarla yaşadım. Nasıl da böyle saçmalıkların kurbanı oldum?" diye kendi kendine hayıflanıyordu.

İş sahibi, Cihan için sevinmekte ve âdeta onu dininden ayırdığından ötürü haz duymakta.

Daha sonra genç adama şu teklifte bulundu: "Eee ne yaparsın genç adam; geç olsun güç olmasın, zararın neresinden dönersen kârdır. Sen şimdi aldanmaktan vazgeç ve bizimle birlikte çalışma fırsatını yakala." dedi.

Cihan bu teklifi biraz düşündü ve kabul etti. İş sahibi kendisiyle tokalaştı ve tebrik etti. "Çıkarken sekretere numaranızı bırakın, biz sizi birkaç güne ararız." dedi ve genç adam odadan çıktı.

İş sahibi sekreterini aradı; "Bana ortağımı çağırır mısın?" dedi. Ortağı birkaç dakika sonra geldi. İş sahibi, odaya giren ortağını ayağa kalkarak karşıladı ve "Gel Güven gel, şöyle otur." deyip, az önce kalkan Cihanın oturduğu koltuğu işaret etti. Ve kendisi de Güven'in karşısındaki koltuğa geçti.

Güven koltuğa oturmasının ardına "Barış'ım ne yaptın şu yeni başvuran arkadaşı, testten kaldı mı?" diye sordu.

Barış; "Maalesef öyle oldu, insanları güya inandıkları dinden ayırmak ne kadar da kolay. Yıldırım hızıyla çıktı dininden!" deyip, üzüntülü bir şekilde ortağına baktı.

Güven başını iki yana sallamasının ardına; "Kardeşim, biz zaten bu yüzden bu halde değil miyiz? Dışardaki şerefsizler ve içerideki işbirlikçileri; toplumumuzda asırlar önce kök salmış İslam'ı unutturmak için az mı uğraştılar?

İslam'ı yumuşatma girişimlerinden tut da batıyı putlaştırmaya kadar... Öyle ya da böyle tarihimizi unuttuk ve tarihlerine taptık!

Asıl kâfirlerin müslüman ve asıl müslümanların kâfir ilan edilişini, bugün dahi görmek mümkün!..

Lakin yavaş yavaş kaybettiğimizi kazanıyoruz ve bir gün İnşAllah tekrar bu ülkeye İslam hâkim olacaktır.

Meclisimizin duvarında 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız (her beş yılda bir!) milletindir.' sözü değil de 'Hâkimiyet hakkındır.' düsturunun parlayacağı günler yakındır!

Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK'in dediği gibi: "Halis hürriyet hakka köleliktedir!" dedi.

Barış, tüylerini diken diken eden derin bir nefes aldı ve "İnşAllah kardeşim, inşAllah ve o zaman az önce Cihanla yaşadığımız gibi, yarım saatte dininden vazgeçecek; çürük inançlı kimseler de olamayacaktır." dedi.

Güven tebessümle; "Peki ya Cihan ne olacak (yazıyı buraya kadar okuyanlar, merakta kalmasın)?" dedi.

Barış, başını hafifçe eğerek gülümsedi ve "Onu işe almayacağım, bize gerçek Müslümanlar lazım.

Çünkü: Bu ülkeyi gerçek Müslümanlar kurtaracak, biz de onlarla çalışmaktan mutluluk duyarız.

Ama onu arayacağım ve çeşitli nasihatlerde bulunacağım. Aramak için verdiğim sözden de dönmeyeceğim!" dedi.

Temellendirilmiş bir inancı olmalıydı insanın! En mühim gereksinimini keşfedememiş (Ben kimim? Nereden geldim? Nasıl yaşamalıyım? Nereye gideceğim vb.) kimselerle yol yürünmezdi!

Bu vakayı okuyan insanların mesajı iyi değerlendirmeleri ve sağlıcakla kalmaları istendi...

ÖYKÜLERİMحيث تعيش القصص. اكتشف الآن