NE DERLER BİLİRSİN

37 7 31
                                    

15.12.2022

"Sercan... Yetmedi mi uyuduğun? Kahvaltıyı hazırlıyorum. Hadi kalk, sen de yüzünü yıka. Sercaaan. Uyansana artık. Bak komşunun kızı Ayten'e... Erkenden kalkmış, kendi kahvaltısını hazırlıyor."

Annemin her sabah ki beni uyandırış biçimiydi. Ama bu sabah âdeta ölü gibiydim. Sanki ben değilde, yataktan ruhum kalktı. Kendime gelmek için yüzümü yıkadım ve sofraya geçtim. Ah canım anam ne de çok üzülüyordu benim halime. Elinden beni başkasıyla kıyaslamaktan başka bir şey gelmiyordu.

Toplum baskı yapıyordu. Annem de toplumun baskısından kurtulmam için ayrı bir baskı yapıyordu. Olması gerekenler belliydi. Toplumun bana yüklediği sorumlulukları yerine getirmek...

Anneme; "Ben dün düşündüm taşındım ve doktor olmaya karar verdim. (Acaba neden?..) Ne dersin annem, ne derler?.."

Annem biraz gururlu ve gülmek üzere olan simasıyla; "Toplum; 'Bu geri zekalıdan doktor olmaz.' diye baskı yapar. Ve seni caydırır. Ben de 'Komşunun kızı doktor oluyor. Bizim geri zekalıya bak.' diye yakınırım. Ama sen tüm bunlara rağmen başarılı olabilirsin."

Annem gerçekten bunları demiş olamazdı. "Peki ne yapayım?" diye sordum.

"Doktor olsan ne güzel olur."

Hiçbir şey anlamamıştım. Ya annem saçmalıyordu ya da ben toplumsal bunalım geçiriyordum. Her neyse, dedim ve yola çıktım. Okulda olacakları da az çok biliyordum. Bıkmıştım... Toplum tek tip insan yaratmak istiyordu. Bazıları da bunu reddediyor, toplumun her dediğini mutlak yanlış sayıyordu. Onlar yobazlardan kaçan yobazlardı...

İlk dersimiz matematikti. Klasik "Matematik dışarıda ne işimize yarayacak?" tartışması vardı. Sınıf arkadaşlarım; "Hocam biz matematiği yapmakta zorlanıyoruz. Sizin de matematiği ne amaçla öğrenmemiz gerektiğini bilmediğinize inanıyoruz. Bu nedenle matematiğe gereksiz diyoruz. Çünkü; amacını bilmediğimiz ve zor olan bir şeyi yapmak istemiyoruz."

Arkadaşlarım çıldırmış olmalıydı. Hoca; "Evet evlatlarım, haklısınız. Biz gerçekçi eğitimler almadık. Kendimizi eğitmek de içimizden gelmiyor. Bu nedenle boş konuşuyorum. Sizi ikna etmek de umrumda değil. Dersi gerekirse duvarlara anlatıp çıkacağım."

Duyduklarıma inanamıyordum. Bu nasıl olabilirdi? Konuşmalar hem çok dürüstçe hem de çok acımasızcaydı. Anlam verememiştim.

Sınıf arkadaşlarım; "Hocam matematik dışarıda hiçbir işimize yaramayacak. Neden öğreniyoruz? Bakkaldan ekmek alırken; integral mi kullanacağız sanki?"

Hoca; "Matematik öğrenmek sınavda sizi binlerce insanın üzerine çıkaracak. Bu konu hakkında başka hiçbir şey konuşmak istemiyorum. Derse geçeceğim."

Herkes saçmalıyor olabilir miydi? Duyduklarıma inanamıyordum. Sanırım gerçekten toplumsal bunalım geçiriyordum.

Sonraki dersimize müdür geldi. Matematik hocamızı bezdirmişz. Bizi uyarmaya gelmiş. "Arkadaşlar çok haklısınız. Daha size matematik öğrenmenizin amacını anlatamayan bir hocaya kızmanız çok normal. Zaten okullar yaratıcılığı öldürüyor. Size gerçek amaçlar belirlememizde yardımcı olup, evinize göndersek mükemmel eğitimli olursunuz. Tabii amaçlara inandıkça ve uğurun da kaliteli, çok çalışmaya devam ettikçe... Çünkü; 'En mükemmel eğitim kişinin kendisini eğitmesidir.'*

Biz burada size 'olmaz'ları öğretiyoruz. Böylece hayal dünyanıza da tıpkı okulumuzdaki gibi kalın duvarlar örüyoruz. Ben de güya müdürlük yapıyorum. Güya bu okulu yönetiyorum. Kendimi yönetmekten acizken... Bunca acziyetimiz karşısında sabır gösteren siz değerli öğrencilerimizden af diliyorum. Bu ülkenin geleceği sizsiniz. Aydınlık yarınları sizler yaratacaksınız. Bizim gibi kalın kafalı, iş bilmez (güya) eğitimcilere rağmen..."

Sanırım bugün yanlış bir evrendeydim. Herkes birbirine benziyordu ama farklı düşünüyordu. Müdürümüzden asla böyle laflar etmesini beklemiyordum.

Müdür; "Hiçbirinizin öğretmeninizi üzmeye hakkı yok. Hocanız haklı. Böyle ısrar ederseniz. Disiplin cezası yiyeceksiniz. Gerekirse hepinizi okuldan sürelim. Öğretmenin vurdugu yerde gül biter. Öğretmen en iyisini ve en doğrusunu bilir..."

Dünya'daki herkes akıl dengemi bozmak için oyunculuk yapıyor olabilir. Ya da ben birisi konuşmadan önce gerçek cevabı paralel evrende dinleyip geliyorum. Bu inanılmaz... Herkes kendi ile çelişiyor... Daha fazla bunu yapmamalıyım. Yoksa kafayı yiyeceğim.

Dalgın dalgın eve dönerken içimden bir ses; "Sercan gerçekleri duymaya başladın. Kesinlikle onlara odaklan. Kalabalıklar hep haklı değildir. Tabii hep haksız da değillerdir. Bununla birlikte sen insanların ilk dediğine odaklan. Artık gerçekleri duyabiliyorsun. Bunu asla terk etme..."

Bir başka ses; "Hayır! O aptalı dinleme. Toplum seni dışlarsa yok olursun. Milyonlarca insan haksız, bir tek sen haklısın öyle mi? Ancak aptalların inanacağı bir saçmalıktır. Ailen de öğretmenlerin de ve hatta toplum da senin iyiliğini ister. Toplum bireye sorumluluklar yükler. Ki sorunlu birisi olmasın..."

Kafam müthiş karıştı. Ama hızlı bir karar vermeliydim. Yoksa delirecektim. Bir müddet sonra karar verdim. Gerçekten de milyonlarca insan yanılıyor olamazdı. Onlara ayak uydurmak en doğru olandı. Ve artık toplumla içli dışlı olacak, ilk duyduklarımı yok sayacaktım.

Bunu yıllarca uyguladım. Artık orta düzey bir memurum. İstemediğim bir mesleği yapıyorum ama ailemle karar vermiştik. Kaldı ki istediğim bir meslek de yok. Evet, sanırım yoktu... Devlete sırtımı dayadım. Bence de haklılar... Devlet kadar güvenilir yer mi var? Bu nedenle "İyi ki yakınlarımın dayatmasına, pardon tavsiyesine uyumuşum." diyorum.

Şimdi de ailemin bulduğu bir hanımla evlenmek üzereyim. Onlar en doğrusunu bilirler dedim ve annemin de ısrarı üzerine hidayet hanımla evlendim.

Evliliğimizin üzerinden bir yıl geçmişti. Şimdi de yakınlarım, eşimin karnın şişmemiş olduğunu söyleyerek; "Ne zaman çocuk yapacaksınız?" diye sormaya başladılar.

Bu soruyla hayatımın en büyük şokunu yaşamıştım. Toplum buraya kadar da mı karışacaktı? Gelip çocuk yapmamıza yardım etmedikleri kalmıştı.

Kendi içimdeki isyanı bastıramıyordum. Her şeyime ama her şeyime karışmışlardı. Bu kadar da olmamalıydı. Ben kendi istediklerimi yapmadım. Onlar "Ne derler" diye... Şimdi ise onlar "Ne derlerse" yapar hale geldim. "Ne derler" diye istediklerimi yapmadım ama "Ne derlerse" yaptım. "Ne derler diye istediğini yapmayan, ne derlerse yapar."

Dayanamıyordum. Bu acı beni intihara kadar sürüklemişti. Şimdi o meşhur ipin önünde son gözyaşlarımı döküyorum. Ki...

Bir çığlık işittim: "Sercan !.."

"Halen kalkmayacak mısın? Yine okula geç kalacaksın." diyordu annem. İnanamıyorum. Hepsi rüya mıydı? Memuriyet, Hidayet... Şükür duaları ettim. Ve okula giderken kendime dalgın dalgın; "Rüyamda duyduğum ilk sese kulak vereceğim bundan böyle." dedim.

"Sercan gerçekleri duymaya başladın. Kesinlikle onlara odaklan. Kalabalıklar hep haklı değildir. Tabii hep haksız da değillerdir. Bununla birlikte sen insanların ilk dediğine (demesi gerekene!) Odaklan. Artık gerçekleri duyabiliyorsun. Bunu asla terk etme."

ÖYKÜLERİMNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ