KIVILCIM

52 8 23
                                    

29.12.2022

Akşam saatlerinde adı tartışma programı olan fakat tartışmaktan başka her şeyin yapıldığı bir program başlamıştı. Celil'le Akif bu programı asla kaçırmaz ve programdan yarım yamalak öğrendiklerini ertesi gün akşama dek konuşurlardı. Celil'le Akif'in zıt görüşlü olduğu gibi programda da daima zıt görüşlü iki kişi ve "görüşsüz" bir spiker olurdu.

Programın bugünkü konukları; Cemal ve Akil'di. Bir de isimlerinin altında tartışmayla bağlantısı bulunmayan ünvanları vardır. Cemal  spikerin soluna, Akil de spikerin sağına; karşılıklı oturdular. Spiker her zamanki gibi Eda hanımdı.

Celil'le Akif de kendi evlerinde ayrı ayrı yerlerini almış ve eşlerine çay hazırlatmışlardı.

Program başladı ama her zaman olduğu gibi bir kavgadır koptu... Bağrışmalardan sesler üstüste biniyor ve hiçbir şey anlaşılmıyordu. Âdeta iki köpek birbirine havlıyordu. Fakat Celil, Cemal'i ve Akif de Akil'i pür dikkat izlediğinden anlıyorlardı. Biraz dudak okuyarak biraz da bağrışlardan...

Program uzun zamandır böyle sürdüğünden herkes kendi fikrine yakın olanı dinliyor ve diğerinden haberdar bile olmuyordu. Celil'le Akif ertesi gün tartışırken de aynı yöntemi uyguladıklarından kendi sabit fikirleriyle kalıyorlardı.

Eda hanım günlerdir bu durumdan bunalmış olacak ki bir çığlık kopardı. "Yeter!.. Yeter yahu. Kimin ne dediği anlaşılmıyor. Bundan böyle programın formatını değiştiriyorum. Herkes sırasıyla üçer dakika konuşacak ve sırası gelmeden tek kelime etmeyecek.

Cemal'le Akil; Eda'ya itaat etmişlerdi. Eda âdeta komutan gibi emir vermişti. O an "Hazır ol, hizaya geç!" dese, yapacak gibiydiler. Böylece kontrolü ele alan Eda, sıra sıra söz verdi. Aralarda kendisi de konuştu.

Eda ilk sözü cemale vermişti. O ise rahatça konuşmanın şaşkınlığı ve ürkekliğiyle; "Efendim bunlar dini kullanıyorlar. Özgürlük, özgürlük, özgürlük dediler fakat yalnızca dindaşlarına özgürlük getirdiler." dedi. İlk 3 dakikasının birini bile kullanmamıştı. Böylece Eda sözü Akil'e verdi.

Akil; "Evet biz dini kullanıyoruz. Ama yönetimde... Dinimiz yeryüzünün en mükemmel yönetim şeklini bize veriyor. Bunu kullanmayalım mı yani? Ayrıca dindaşlarımızın dışındakiler zaten özgürdü. Biz dindaşlarımızın elinden alınan özgürlükleri verdik. Bunu yaparken de kimsenin özgürlüğünü almadık. Eda hanım asıl bunlar dini kullanıyor." dedi. Akil ise 3 dakikasının yalnızca birini kullanabilmiştir.

Eda inanamıyordu. Az önce susturamadığı insanları şimdi konuşturamıyordu. Bir müddet daha böyle ilerledi ama olacak gibi değildi. Program akmıyordu. O zaman Eda; "Hadi bildiğiniz gibi tartışın." dedi, gözlerini devirerek. Hemen sonra bağrışmaların bastıramadığı bazı kelimeler anlaşılıyordu; "hainler, bunlar şerefsiz, asıl siz, biz vatan, itleri savundunuz, mecliste, anarşist, istibdat..."

Eda bu durumdan çok sıkılmıştı. "Böyle millete bir şey kazandırmadığımız gibi kaybettiriyoruz." dedi kendi kendine. Son zamanlarda meşhur olan biri geldi aklına. Bu adam farklıydı. Asla sesini yükseltmeyen, bağıranlara yalnızca gülen; "Küçük düşüyorsunuz, lütfen yapmayın." diye nazikçe uyaran biriydi. Barış ve huzur ortamının sağlanması için mücadele ediyordu. Daha sonraki programa yalnızca onu, yani; Barış'ı davet edecekti.

Barış böyle teklifleri geri çevirmezdi. Çünkü; insanların kalbine dokunmak ve aşık oldu memleketini düzeltmek istiyordu. Ve güçlü bir devletin ancak gelişmiş bir toplum tarafından inşa edilebileceğini biliyordu. Bu nedenle sığ siyaset yapmaktansa halkın ufkunu genişletmeye çabalıyordu. Bu işte başarılıydı da... Programlar onu yalnız çağırıyordu. Çünkü, Barış; ismine yaraşır şekilde daima barıştan yanaydı. Karşıt görüşlüsü yoktu. Kendi görüşünü belirtmediğinden...

Nihayet Barış'la Eda programa başladılar. Eda konuğunu ağırlamasının ve izleyicilere tanıtmasının ardına "Pekala Barış bey, siyaset hakkında ne düşünüyor? Sorusuyla başlamak istiyorum."

Barış; "Ülkemizdeki siyaset üzerinde konuşmamı istiyorsanız bunu yapamam. Çünkü; üzerine konuşulacak bir siyaset yok. Siyaset; yönetmek, düzenlemek, toparlamak için yapılır. Halbuki ülkemizde yapılmaya çalışılan ayırmak, bölmek ve parçalamaktır. Siyaset; ülkeye huzur getirmelidir. Fakat ülkemizde neredeyse iç savaş çıkaracak...Elbette hepimizin bir görüş olmalı. Fakat görüşlerimiz, görüştüklerimizle aramızı açmamalı."

Ela; "Ne kadar güzel ifade ettiniz Barış bey. Peki yine de sizin bir siyasi görüşünüz var mı? Varsa nedir, bizimle paylaşır mısınız?"

Barış; "Elbette benim de bir siyasi görüşüm var. Lakin toplum amaçladım ufka ermeden, siyasi görüşemü paylaşmayı düşünmüyorum. Çünkü; bugün ülkemizde A görüşünden olduğunu söylemek, B görüşündeki insanları tamamen kaybetmekten farksız. Halbuki vatan sevdalısı karşıt görüşlüler birleşerek bu ülkeyi kalkındırabilirler. İçimizde birlik sağlamadan, dışarıda güç gösteremeyiz.

Hatta bir gün yok oluruz. Fakat tek vücut olabilirsek ancak ve daima kalkınırız. Sığ tartışmalarla birbirimizi ötekileştirerek de bölünüp, parçalanmaktan başka bir şey elimize geçmez."

Eda hayran hayran barışı dinlerken dayanamayıp sordu; "Peki Barış bey ne yapmalıyız? Nasıl kalkınabiliriz? En çok nerede yanlış yapıyoruz ve yanlışlarımızın doğrusu nedir?"

Barış; "Sevmek, başta sevmek. Başta kendimizi, çevremizi, vatanımızı... Sonra inanmak... Oduna da olsa inanmak... Yani imam... Ve üçüncü temel sorunumuzsa maddiyat. İlk ikisi maneviyattı. İlk ikisini bizler kendimiz yapabiliriz. Bilhassa Aydın kesimler karşı görüşlerine rağmen birbirini sever ve sarılmayı başarırsa halk da onlara uyar.

Aydın halkını aydınlatır ama ne kadar?.. Bir mumla koca mahalle aydınlanamaz. Bu nedenle aydınlarımız vatan aşkıyla yanmalı ve yakmalı... Yoksa aydınlık yalnızca rüyalarda kalır ve herkes karamsarlaşır..."

Eda; "Efendim ne de güzel özetledinız. Bu zamana dek yaptığım en mükemmel programdı. Katılımınız ve katkılarınızdan ötürü minnettarım."

Barış da saygıyla şükranlarını sundu ve ayrıldı. Cemal'le ve Akil pürdikkat dinlemiş, gözyaşı dökmüşlerdi. Celil ve Akif de...

Ertesi gün yine Cemal ve Akil; Eda'nın programına katılmışlardı. Halen Barış'ın konuşmalarının etkisindeydiler. Gözleri sulandı ve dayanamayıp sarıldılar. O günki program harika bir şekilde ilerledi ve sonlandı. Ne süre tutulmuştu ne söz kesilmişti ne bağrılmıştı ne de ötekileştirme yapılmıştı.

Celil'le Akif de aynı durumu yaşamışlardı. Barış'ı dinledikleri günün sabahı sarılmışlardı. Akşam da Cemal ve Akil'in sarılıklarını görmek onları bir hayli memnun etmişti.

Artık programlar daha çok fikirsel tartışmalar içeriyordu. Sığ siyasete asla bulaşılmıyordu. Aydınların sürekli yakındığı kahvehaneler, peyderpey kitap kafeye dönüşüyordu. Dönüşüm yapılırken de ne kadar kumar kağıdı, okey taşı, tavla vs. varsa tamamı yakılıyordu. Bunun yerine Satranç konuluyordu masalara. İsteyen sessiz sessiz kitap kafelerde satrancını oynuyor ve asla kitap okuyanları rahatsız etmiyordu. İnanılacak gibi değildi. Barış âdeta bir kıvılcım yakmıştı ve koca ülkeyi gelişim aşkıyla yakmıştı...

ÖYKÜLERİMWhere stories live. Discover now