SON UYUTUCU

48 9 19
                                    

13.11.2022

Uyandığımda şunu fark ettim; kullandığımız her şeyde uyku ilacı var. En sevilen siyasetçiler meğer en fazla uyku ilacı üreticileriymiş. Bunu fark ettiğimde heyecana kapılıp acele etmedim. Önce kendimi kurtarmalıyım. Tabii artık ilaç almadığımı da kimse anlamamalıydı.

Sonra uyanmış ve halkı da uyandırmaya çalışan kişileri incelemeliydim. Fakat çok stratejik ilerlemeliydim. Yoksa uyanmamaya uyuturlardı beni... Çok okumaya başladım. Fakat göz önündeki kitapların da uykumu getirmeye başladığını fark ettim.

Bu da siyasi bir oyun olabilirdi. Uyandırıcı kitaplar kuytu köşelerde kalmıştı. Kütüphanelerde ve kitapçılarda bunlardan pek azı bulunuyordu. Bulabildiğim kadarını aldım ve okudum.

Fark ettim ki bu uyutma işi, insanlık tarihi kadar eski. Birçok lider halkını uyutmuş. Halklar da en çok onları uyutanlara rağbet göstermiş. Tarihte uyanıp, halkı uyandırmaya çalışan birçok kişi de hayatını kaybetmiş.

Halkı uyandırmaya çalışanlar, erken öten horoz ilan edilmiş. Ve başları kesilmiş. Erkenden ölmüşler. Aslında yanlış yöntem uyguladıkları için... Örneğin; bir çok düşünür, uyandırıcı niyetine kitaplar yazmış. Ama uyutucu liderler bunu öğrenir öğrenmez onları öldürmüş.

Uyanmış çok az kişi; büyük kalabalıkları uyandırmakta çok zorlanmışlar ama uyandıramamalarının yanı sıra hayatlarını kaybetmişler. Halbuki halkı uyandırma çabasında olanlar da uyutanlardan az değilmiş. Fakat uyutucular çok güçlüymüş. Bugün dahi öyle. O halde en mantıklı olanı yapmalı. Uyanmamızın ardına uyutucuların arasına karışmalıyız. Yoksa ne halkın uyanacağı var ne de uyutucuları yenecek kadar güç... Bu uyumak ya da uyutmak arasında bir tercihti. Üçüncü bir seçenek yalnızca ölmekti.

Bunların üzerine çokça düşünmemin ardına halkı uyandırmaya çalışmanın yanlış olduğuna karar verdim ve uyutucular kafilesine katılmayı kararlaştırdım.

En büyük uyutucuların bulunduğu iktidar partisine katıldım. Orada uzun yıllar çalıştım. Uyutmanın tüm inceliklerini öğrenmiştim. Ve her koşulda uyanabilmenin... Geniş halk kitlelerini daha fazla uyutucu faaliyetlerde yer aldım. Vicdanım sızlamıyor değildi ama ya uyutmak ya da uyumak zorundaydım. Lanet sistem başka şans bırakmıyordu. Ben de en iyi uyutucu olmak için mücadele ediyordum.

Hem ne yapsaydım? Halkı uyandıramayacağımı bile bile ölmeyi mi göze alsaydım? Tarih tüm bu uyandırma mücadelesinde olan düşünürlerin mezarlarıyla dolu. Hiçbirisi başaramamış. Ben mi başaracaktım? Uyanmayan halk, daha fazla uyusa ne olur? Gerekirse işlerini uyurgezer olarak yaptırırız, olur biter.

Gereksiz kahramanlığa kalkışamazdım. Kalkışmamalıydım. O halde geriye uyutucu rolünü üstlenmek kalıyordu. Ki ben de bunu çok iyi yapıyordum.

Çalışmalarım başkanın kulağına kadar gitmişti. Beni vekillikten, meclis başkanlığı makamına yükseltti. Artık daha fazla ve daha iştahla çalışıyordum.

Partideki çalışmalarım beni başkan yardımcılığına kadar çıkardı. Ve orada daha fazla uyandım. Aynı zamanda uyutucuların da aslında uyutulduğunu fark ettim. Hatta uyutucuları uyutma görevi başkan tarafından bana verilmişti. Ben uyutucuları uyutuyordum. Onlar ise halkı uyutuyordu...

Bir gün aklıma feci bir şey geldi. Makamım yükseldikçe daha fazla uyanmıştım. Ve artık hiç uyumuyordum. Ama belki de ben öyle sanıyordum... En yukarıda olmadığımdan belki şimdi de beni başkan uyutuyordu... Başkan kadar uyanmış ve başkan yardımcısını bile uyutacak bilgiye sahip olmalıydım.

Sadece başkanın kullandığı bir kütüphane vardı. Ve gelenek olarak her başkan, başkan yardımcısına vasiyetler bırakırdı. Ve böylece sistem aksamadan devam ederdi.

Başkan birgün içtiği bir şeyden dolayı zehirlendi ve öldü. Mecliste cenaze namına birkaç kelam ettim ve vasiyeti aldım. Artık başkandım. Fakat vekillerden birinin eksik olması herkesi şaşırtmıştı. Tüm arama ekiplerine emir verilmişti. Fakat kayıp vekil bulunamıyordu.

Vasiyeti baştan sona dikkatle okudum. Kütüphanedeki tüm kitapları bitirdim. Ve tüm sırlara vakıf oldum.

Bütün bunların üzerine vasiyetimi hazırladım ve meclise sundum.Vasiyeti sunarken bir konuşma da yapıyordum ki meclisimize saldırı oldu. Ben hemen konuştuğum kürsünün altına saklandım. Çok fazla silah sesi geliyordu. Sesler kesildi fakat halen dışarıya çıkmadım. En son kürsüye birkaç kez vuruldu. Ve dışarı çıktım.

Tim komutanı maskesini çıkarıp; "Efendim tamamını kontrol ettik. Hiçbiri yaşamıyor."

"Aferin evlat. Büyük iş başardınız." dememin ardına tüm uyuştucu maddeleri yasakladım. Ve kaldırttım. Halk tam olarak uyandığında, meclisi onların arasındaki düşünürlere teslim ettim.

Hepsi bana çok fazla dua ediyor ve ayaklarıma kapanıyordu. Bense onlara ihanet ettiğim zamanları düşünerek kahroluyorum.

"Uyutucuların soyundan bir tek ben kalmıştım. Uyutuculukla alakalı tüm eserleri topladığım odaya bir kibrit çaktım. Ve tüm uyutucularla birlikte ben de yok olmaya başladım."

Bu son satırlarını yazdığı defteri, yanmaya henüz başlayan odanın penceresinden atmıştı. Âdeta bu defterde, halkına ifade veriyordu. Halkı yangını durdurmakta başarılı olamamıştı. Dışarıdaki defter, yanan koca kütüphanenin kurtarılmış efsane kitabı gibiydi.

Oradaki kalabalık meraktan çatlıyordu. Herkes o defterde ne yazdığını görmek istiyordu. En nihayetinde cüsseli ve gür sesli bir delikanlı kalabalığın elinden defteri bir çırpıda aldı. Ve "Defteri paramparça etmeden; ben buradaki herkesin duyacağı şekilde okumaya başlayayım." dedi. Herkes bunu kabul etti.

Delikanlı boğaz temizleyici birkaç öksürmenin ardına;
"Ey yüce halkım. Ben son uyutucu lideriniz. Evet ne yazık ki bu lanet döngüye ben de katıldım. Ve sizi bir müddet uyuttum. Fakat buna mecburdum. Sizi uyutmayarak; uyandıramazdım! Uyutuculardanmışım gibi davranmalıydım. Onları inandırmak için onlardan daha fazla ve daha iyi bir uyutucu oldum. Hatta buna bir ara kendim bile inandım. Çünkü; kendim bile inanmasaydım; bu kadar iyi inandıramazdım. Ve dolayısıyla sizi uyandıramazdım. Ben sizleri çok seviyorum. Ve sizlerden biriyim. Sizi her uyuttuğumda ciğerim parçalanıyordu fakat tamamınızın uyandığı hayaliyle içim soğuyordu. Tarihteki tüm uyutucuları ve uyandırma mücadelesinde olanları araştırdım. Açık açık uyandırma mücadelesinde olanlar çarçabuk öldürülmüşlerdi. Ve iktidar daima uyutucularda kalmıştı. Bu nedenle çok akıllı oynamalıydım. Öyle akıllı oynamalıydım ki onların tamamını uyanmamacasına uyutup, sizi uyandıracak kadar... Çok sabrettim ve çok çalıştım. En nihayetinde tüm ipleri elime almıştım. Bir vekile başkan yardımcılığı makamını, başkanı öldürmesi şartıyla teklif ettim. Çünkü başkan ölürse, başkan yardımcısı başkan olacaktı. Yani ben... Onu da başkan yardımcılığıyla kandırdım. Başkan ölür ölmez; o vekili de yok ettirdim. Sonunda başkan olmuştum. Tüm uyutma bilgilerini ilmek ilmek öğrendim. Ve meclis suikastini planladım. Tüm uyutucular ölmeliydi. Ölmeliydi ki ezelden beri uyutulanlar rahat etsinler... Ve planlarım tıkır tıkır işledi. Tamamını öldürdüm. Ve iktidarı sizlerin arasından iyi düşünürlere teslim ettim. Fakat içim rahat etmiyordu. Son uyutucu ben kalmıştım. Size, sizi uyandırmak için de olsa ihanet etmiştim. Yeryüzünde tek uyutucu kalsın istemiyordum. Bu, ben olsam da!.. Halkım şu an bu satırları okumakta zorlanıyorsanız, sizden özür dilerim. İstemeksizin bu satırları gözyaşlarımla ıslattım. Şimdi veda vakti. Beni affedin ve daima uyanık kalın. Uyutucuların soyundan bir tek ben kalmıştım. Uyutuculukla alakalı tüm eserleri topladığım odaya bir kibrit çaktım. Ve tüm uyutucularla birlikte ben de yok olmaya başladım."

Hitabet bittiğinde halk hüngür hüngür ağlıyordu. Bilge hükümdarlarını kaybetmenin acısı onları mahvediyordu. Ve bilge hükümdarlarına "UYANDIRICIMIZ" adını taşıyan bir türbe yaptılar. Bilge hükümdarın türbesi; sadece kemiklerinin kaldığı, yanan kütüphaneydi...

ÖYKÜLERİMWhere stories live. Discover now