5

28 5 2
                                    


DENİZ

Pekala... Art yaralıydı. Bu yüzden insaflı davranıp ona pek de iş yaptırmıyordum. Eski 1+1 dairelerden birindeydik. Emlakçı satışa çıkmadan önce uzun süredir kullanılmayan daireyi temizletmek istiyordu. İlanı daha önceden görmüştüm. Gerçekten pis olduğu için kimse girişmemiş olmalıydı.

Daire gerçekten pisti... Art'tan üzerime kustuğu için intikam almaya çalışıyordum ama yaralı diye ona pek de bulaşmama adına verdiğim karar yüzünden biraz üzülmüştüm. Şimdi anlıyordum ki üzülmeme gerek yoktu, evin durumunu görmek bile Art'ın işkence çeker gibi bir yüz ifadesine bürünmesine yetmişti.

Ona beyaz bez bir tulum giydirip eldiven taktırdım. "Bu işi halledeceğiz Art."

"En zor yeri halledersek, diğer işler o kadar da gözümüze batmaz." Diyerek onu tuvalete çektim.

Yan yana durup önümüzdeki manzarayı izledik.

Art elini duvara uzattı ve kekelemeye başladı. "O...O..."

Dudaklarımı büzdüm.

"O dışkı mı?"

Omzunu pıt pıtladım. "Bunu atlatabilirsin, ölümden dönmüş birisin sen."

Art hızla kapıya doğru yöneldi ama önünü kestim. Beni burada yalnız bırakamazsın dostum. O şansını üzerime kustuğun an kaybettin sen. Ödemen gereken bedeller var.

İşe giriştik. Her an Art'tan vücuduna darbe almış gibi acı dolu iniltiler geliyordu ama onu alt üst eden tek şey gördükleriydi... Birazdan alışacağını düşünmüştüm ama ona da hak veriyordum. Adamlar duvara sıçmış yahu! Bu manzaraya nasıl alışılır?

Tuvaletteki savaşımız epey uzun sürmüştü...

"Bu leke de ne?"

"Tanrım bu dışkı olamaz!"

"Bu korkunç kokunun kaynağı nerede!"

"Beni buradan çıkarırsan şirketimi üstüne yaparım!"

"İmdat!"

"Burada bir ceset yakmış olmalılar, bu dehşet kokunun başka açıklaması olamaz!"

"O şey de ne!"

Her an mızmızlanmasını dinliyordum. Adam bir türlü sakinleşmiyordu. Onu rahatlatmanın mümkünü yok gibi duruyordu. "Sus be adam, şu çamaşır suyunu ver."

Çamaşır suyunun yarısını küçücük sarı bir lekenin üstüne boşaltınca onu itekleyip azarlama seansına giriştim. Birazdan aynı döngünün içine yine girdik ve keyifli dakikalar yaşadık.

Oldukça keyifli dakikalar... Art, beş dakikada bir kaçmaya çalışıyor gördüğü her lekede çığlık atıyor burnunun kokuya çoktan alışmasına rağmen ortamdaki kokudan şikayet edip duruyordu.

Nihayet tuvaletten çıkabildiğimizde rahat bir nefes verdim. Biraz dinlenmemiz gerekiyordu. salona geçip kutuların üstüne oturduk.

"Senin mesleğin bu mu?" diye sordu.

"Hayır. Gazeteciyim ben."

"Niye gazetecilik yapmıyorsun o zaman?"

"Bazı belalı isimlere bulaşıp onların haberlerini yapınca mimlendim. Beni bu camiada pek istemiyorlar. Elimden geldiğince tutunmaya çalışıyorum. Onun dışında da böyle part time herhangi bir iş yapıyorum işte."

"Murat kim?" diye sordu.

Şaşırdım. Ahmet ve Hakan'dan duymuş olmalıydı. Yanılmıyorsam kahvaltı krizinden hemen önce Murat belasından ufakça bahsetmişlerdi. Art'ın üzerinde onu öldürmek isteyenlerin baskısı olmalıydı. Bu yüzden onu endişelendirmeye gerek yoktu. Gerçeklerin biraz üstünü örtmeye karar verdim.

TANRI MİSAFİRİWhere stories live. Discover now