18

27 6 65
                                    



DENİZ


Aynada suratımı izliyordum. Patlamış dudağım kabuk tutmaya başlamıştı. Morluklarım vardı. Açıkçası bok gibi görünüyordum.

Girdiğim depresyonumun dördüncü günüydü. Hayat benim için berbattan da öteydi...

Öfkeden kuduruyordum. Murat piçi bana ilk kez el kaldırmıştı. Bu şerefsizlerin ciğerini bilirdim ben. İlk demek son olmayacak demekti. Yumruklarımı sıktım. Evet, aynadaki yansımamla göz göze geldiğimde biliyordum. İntikam alacaktım. Adam bir daha bana değil, hiçbir canlıya el kaldıramayacak hale gelecekti. Sınırı aşmıştı. Ondan intikam almadan ölemezdim. Tüm varlığımla bu amacı kendime edinmiştim bile. Ayaklarıma kapanacaktı. Onu süründürmeden rahat edemezdim.

Bunu nasıl yapabilmişti? Ne hakla?!

Peki babam beni böyle bir canavarın eline nasıl bırakabilmişti?

Sıcaklığı hissettim... Yanaklarımdan çeneme doğru süzülen gözyaşlarıma kaşlarımı çatarak baktım. O adam için ağlamayı uzun zaman önce bırakmıştım, şimdi bu da neydi? Siktir, regl günüm yaklaşıyor olmalıydı. Heyheylerim üzerimdeydi, duygusallık peşimi bırakmıyordu. Ağlama kızım. En azından değmeyecek bir herif için değil.

Pekala... Art adamı öyle bir benzetmişti ki içimin suları erimişti gerçekten. Bununla yetinmeyecektim elbette ama bana biraz zaman kazandıracaktı. Murat'ı Art'ın darbelerinin iyileştiği bir anda halledecektim. Ne yazık ki önceliğim o değildi.

Elbette intikam almak isteyen tek taraf olmayacaktım. Murat kendine geldiğinde Art'ın ona yaptıklarını benden çıkarmak isteyecekti ama ona fırsat vermeyecektim. İlk saldıran ben olacaktım ve onu darmaduman etmesini iyi bilirdim. Bunca zamana kadar edindiğim tüm tecrübe, öfke ve hırsla o adamı doğduğuna pişman edecektim!

Ama önce odaklanmam gereken başka şeyler vardı...

Tanrı misafiri, daha mühim bir meseleydi.

Gözyaşlarımı silip buz gibi suyla suratımı yıkayıp kendime geldim. Sahi o neredeydi? Odadan çıktığım an götümde bitiyordu ama şimdi beni takip etmemişti. Başımın etini yemiyordu. Bu sessizlik ürkütücüydü.

Dışarı çıkıp salona geçtim. Ahmet ayaklanıp karşıma dikildi. Uzun zamandır ilk defa odam ve banyo dışında bir yerde bulunduğum için heyecanlanmışlardı.

"Deniz! Nasılsın?"

Onların benim için üzülmesine içim acıyordu. Kaybettiğim paranın sızısı hala benimleydi. O parayla bu çocuklara olan vicdan borcumu ödeyecektim. Düşünme Deniz... Düşünme. Düşündükçe daha çok üzüleceksin. Üzüldükçe kendini kaybedeceksin. Güçlü olmam gerekiyor. Henüz koyuvermenin zamanı değil. Daha değil.

"Daha iyiyim." Deyip kafamı salladı.

Parlak gözleriyle bana bakan arkadaşım burukça gülümsedi ve kollarını bana doladı. Ben de sımsıkı sarılarak ona karşılık verdim. "Güçlü kızım benim."

"Beni de alın!" Hakan çığırıp üzerimize atladı.

Güçlü arkadaş kucaklaşması. Kemiklerimi kıracaklardı ulan. Yaralıydım ben! Güldüm, bir an için Art gibi sızlanıp telaşlanmalarını mı sağlasam acaba diye düşündüm... Art'ın benimle yaşaması yetmiyormuş gibi herif beynimin içine de sızmıştı. Hareketlerimi onun hareketlerine benzemeye başlar halde bulmak çok korkunçtu doğrusu.

Gerçi, Art olunmazdı. Art doğulurdu.

Telaşlanmaya gerek yok... Onu düşününce yokluğu iyice kendini belli etti. Kaşlarımı çatarak onlardan ayrıldım. "Art nerede?"

TANRI MİSAFİRİWhere stories live. Discover now