14

22 8 48
                                    



DENİZ


Evdeki yabancı adamla Art'ın arasındaki gerginliği sessizce izliyordum.

Bulaşık makinem için gelen tamirci abi işini yapıyordu ve Art'ın suratında küçümseyici bir ifade vardı. Tüm dikkati adamın üstündeydi. Ne yapacağını gerçekten oldukça merak ediyor gibi görünüyordu. Bu kadar irdelemesine anlam veremiyordum. İşi hırsa dönüştürmüştü ve bu son derece saçmaydı!

Kısa bir süre sonra adam dolabın altından çıktı, "Evet, hallettim. Küçük bir sorunmuş zaten."

Art sendeledi, neredeyse sandalyeye çarpacaktı. "Ne demek küçük bir sorun? Hallettin mi gerçekten, çalışıyor mu?"

Adam ona sorgularcasına baktı. "Evet çalışıyor, kontrol edebilirsiniz."

Hiç şüphem yoktu ama sırf Art'ın suratındaki ifadeyi görmek için kalkıp makineyi çalıştırmayı denedim ve evet, kusursuz bir şekilde çalışıyordu.

"İmkansız!"

Adam kaşlarını çattı. "Yedek parçamız elimizdeydi, hallettik. O kadar büyük bir sorun yoktu zaten makinede."

Art çenesini ovuşturdu. "Hangi üniversitede okudun sen?"

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Şimdi de rakibinin bilgisinin nereden geldiğini çözmeye çalışıyordu.

"Lise terkim ben."

Art'ın suratındaki ifadeyi görünce dayanamayıp güldüm.

"Hiç IQ testi yaptırdın mı?"

Art'ın sorusu beni krize soktu. Adam kafasını iki yana salladığında Art buhrana girmiş gibi sandalyeye çöktü. Ben de adama dönüp teşekkür ettim ve Art'ın deli olduğunu söyleyerek onun tavrını ciddiye almamasını istedim. Gereken parayı verdiğimde ve onu gönderdiğimde Art'ı dibimde buldum.

"O adam bir dâhiydi!"

"Hayır, Art. Kabullenmen gereken şey şu: Sen makineyi düzeltmeyi beceremedin."

"Anlamıyorsun Deniz! Benim düzeltemediğim bir şeyi düzeltiyorsa bu onun dahi olduğunu gösterir. Onu şirketime almalıyım, adamın numarası var sende değil mi? Bir yere not almam gerek."

Ona şöyle bir bakış attım. Üstelememesi gerektiğini hemen anlayıp kuyruğunu kıstırdı, aferin Art, işte böyle. Artık bakışlarla anlaşmaya başlamıştık. Kelepçe olayından sonra geçen ikinci günümüzdü. İki gün boyunca beni bıktırıp usanmıştı. Onu evde bırakmamam gerektiği hakkında yakarmaları mı, her an ölümle yüz yüze gelebileceğini ve onu kurtaracak tek kişinin ben olduğum hakkında serzenişleri mi... Yine drama queenliğini yapıyordu işte.

Art'ın yalnız kalmak istememesini anlıyordum. Onu bırakıp gideceğimden korkuyor olabilirdi veya başına bir şey geleceğinden endişeleniyordu. Sorunun kaynağından tam emin değildim ama geçen ki maceramızda tüm odağımı işimden aldığı için onu muhtemel tehlike olarak görüyordum. Dikkatimin dağıtılmaması gerekiyordu ve bu adam bunun için yaratılmış gibiydi! Hala onunla görevdeyken içip kafayı dağıttığıma inanamıyordum. Bu benim yapabileceğim bir sorumsuzluk asla değildi. Ben işimde disiplin isterdim ulan!

Oysa sabahında onunla kelepçeli bulmuştum kendimi.

Görüntüler hala kesik kesikti, ne olduğunu tam olarak hatırlayamıyordum ve bu Art için de geçerliydi. Hala arada bir endişe kaplıyordu bedenimi. Ya kafamız güzelken... Bir şeyler yaşanmışsa... Düşünmeden edemiyordum, kelepçeyle uyanmıştık sonuçta!

TANRI MİSAFİRİOnde histórias criam vida. Descubra agora