6

37 8 3
                                    



ART

Hissettiğim şey hayal kırıklığı olabilirdi.

Birbirimizden ölümüne nefret ettiğimizi biliyordum. Sebeplerimiz vardı. Babam annemi aldattığı için hem ona, hem de Mark'a kızgındım. Duygularımı, ne hissediyorsam son dürüstlüğümle dışarı yansıtmaktan gocunmayacak şekilde yetiştirilmiştim. Bu yüzden ne zaman fırsat doğsa bu kızgınlığımı ya babama ya da Mark'a bir şekilde belli ederdim ve bundan asla vaz geçmeyecektim. Mark da benden nefret ediyordu çünkü ona zor zamanlar yaşatmıştım. Onun konumunda olsaydım bu duruma asla katlanamazdım. İkinci planda olmak, bana göre bir şey değildi. Mark bunu kaldıramıyor olabilirdi. Varis seçildiğimde bile gözlerindeki hüzün dolu bakışları görmüştüm. Elden ne gelirdi ki? Gayri meşru çocuk olmayı o istememişti. İçinde olduğu şartlara bakacak olursam benden nefret etmesini yadırgamazdım.

Ama beni öldürmeyi istemiş miydi? Nefreti bu boyutta olabilir miydi?

Emin olamıyordum. Yapmaz diyebilir miydim? Neden yapmasındı ki?

Yüzde doksan emin oluşum kalbimi kırıyordu. Hiçbir zaman büyük 'aile' duyguları yaşamamıştım. Bu yüzden büyük bir yıkım yaşamıyordum ama beni biraz sarstığı da gerçekti.

Pekala Mark... Seni öldüreceğim dostum.

Mecazen yani. Ben onun gibi katil bir piç değildim. Onu öldürmeden süründürmesinin yollarını çok iyi biliyordum.

Karşımda bir anda Deniz'i buldum. Eliyle televizyonu işaret ediyordu. "Aile işlerin biraz karışık duruyor, hım?"

Bakışlarımı televizyona çevirdiğimde babamı gördüm. Yıkılmış görünmüyordu. İlk oğlunu kaybetmiş, yaslı bir babaya benzemiyordu. Kaşlarım çatıldı. Annem kesinlikle çok üzülmüştü. Aslında bu herifin de üzüleceğini düşünmüştüm. Neden o kadar da üzgün görünmüyordu? Herif hiç üzgün görünmüyordu!

Annemin hüzünlü hikayesini hatırlar gibi oldum... Uzun süre boyunca çocuk istediklerini ve son anda olduğumu biliyordum. Bu aptal sıradan hikayeye hep mucizeymiş gibi davranırdım. Annem için öyle olduğumu bilirdim. Babamın duyguları anneme benzer gelmişti hep. Ama şimdi gördüğüme göre belki de bu bir yalandı. Herif hiç üzülmediğine göre, onun mucizesi falan değildim.

Denize baktım. Koca gözleriyle suratımı izliyordu. Kadının bir şeyleri çözmeye yönelik edindiği şu tutku beni şaşırtıyordu doğrusu. Ona biraz aile draması vermeye karar verdim: "Görüşüne bakılırsa, babam arkamdan hiç üzülmemiş gibi duruyor."

Deniz'in bakışları yumuşadı. Omuzlarını silkti. Ne diyeceğini bilemiyor gibi görünüyordu. "Kameralar karşısında insanlar rol yapmaya meyillidir. Babanın böyle gözükmesi için sebepleri var. Magazine karşı güçlü durmak zorundaydı."

Vay be. Gazeteci kız, teselli konusunda iyiydi.

Daha fazla üzgün numarası yapamazdım. Suratımdaki üzgün ifadeyi çöpe attım, "Haklısın. Bu herif kameralara karşı oynamaya aşık resmen."

Ani duygu değişimime karşı kalakaldı.

Aileye karşı o kadar da bağlı olmadığımı az çok anlamış olmalıydı. Ben de bunu istiyordum zaten. Çünkü Mark'a olan karşı kızgınlığımı anladığında bana hak vermeliydi. Kaşlarım çatıldı, onun bu konuda bana haksızsın deme düşüncesi beni sinirlendirmişti.

Karşısından çekilip koltuğa oturdum. "Görünen o ki suikastı düzenleyen kişi üvey kardeşim olan Mark Allen."

Hepsi şaşırmıştı. Çenemi kaşıdım. "Mark gayri meşru çocuk olduğu için şirketin tek varisi bendim. O da kendini bu durumdan kurtarmak için böyle bir plana başvurmuş olmalı."

TANRI MİSAFİRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin