bölüm 3 : tamahkâr bir insan

1.5K 132 133
                                    

Avustralya / Melbourne

Ekim ayının 9. günü, 2016

Yabancılaşıyordum, her şeye ve herkese karşı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yabancılaşıyordum, her şeye ve herkese karşı.

Eski ben olmaktan çıkmış, hayatımı çok tepeden inme bir düzenle yeniden inşa etmiş, merkezine ise taptığım, hadddinden fazla çok sevdiğim biricik sevgilimi yerleştirmiştim.

Roseanne'i.

Dördüncü ayımızın ortasında olsak bile ismini her anımsadığımda heyecanlandığım, güzel dudaklarından çıkacak her sözü bir emir gibi algıladığım, varlığıyla varolabildiğim güzelliğim vardı merkezimde, pişman değildim bundan.

Söylediğim gibi tek bir sorun vardı, yabancılaşıyordum.

Gündüzleri dışarıya sevgi saçan bir şef iken, geceleri etrafa kurşun saçan biri olmak benliğimi unutmama neden olmuştu artık.

Sınırım yoktu, her pozisyonda profesyonel bir şekilde yalan söyleyebildiğim sevgilim benden asla şüphelenmemişti; her vakit zihnimi talan eden bir yakalanma korkusu varken, hamlelerimin hepsini düşünerek atıyorken şüphelenemezdi de zaten.

Beşinci ayımıza az kalmıştı ve benim şimdiye kadar ona karşı kurduğum en dürüst cümle 'seni seviyorum'du.

Yaşama biçimimi, hoşlandığım şeyleri, ilgi alanlarımı, hatta kahveyi neli sevdiğimi bile bilmiyordu, bilmesine müsaade etmiyordum.

Muhabbeti açıldığında şekerli kahve sevdiğini söylese ben de sever oluyordum, film izlemeyi seviyorsa ben de seviyordum, hayvan beslemek en sevdiği aktiviteyse benim de öyleydi, Roseanne'in ilgi alanı neyse benim de oydu.

Gerçek Jeongguk'tan eser yoktu, Roseanne'e kendini her şekilde sevdirmeye çalışan bir yalancı vardı.

Sahiden, aylardır onun hayalindeki kişi olmak için çırpınıp duruyordum sadece.

Benim her özelliğimden memnun kalsın, sağda solda arkadaşlarına ne kadar mükemmel olduğumuzu, beni çok sevdiğini anlatsın istiyordum. Hiçbir detayımdan şüphe duymasın istiyordum en çok, her hücreme tapsın istiyordum tıpkı benim ona taptığım gibi.

Roseanne'in Tanrı'sı olmak için doğmuştum ben, emindim bundan.

"Bay Jeon, telefonunuz." Akıp giden yolu seyrederek daldığım araba camından çektim gözlerimi, dizimde titremekte olan telefonun ekranındaki isim anında kocaman bir gülüşü çekti dudaklarıma. "Sesini çıkarma sakın." diyerek tembihlediğim şoförum hızla başını aşağı yukarı salladığında yanıtladım telefonu.

"Bebeğim." derken onu ne kadar özlemiş olduğum gerçeği yüzüme çarpmıştı bir kez daha. "Sevgilim." Tatlı sesiyle 'm' harfini bastırdığında yorgunluğumdan eser kalmazken göremeyeceğini bilsem de kocaman gülümsedim. 

10's Sinners || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin