12. BÖLÜM: PEMBE GÖL

3 1 0
                                    

Çalan kapıyla gözlerini araladı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çalan kapıyla gözlerini araladı. Yataktan doğrulduğunda kahvaltı vaktinin çoktan gelmiş olduğunu gördü. Yataktan kalkarak kapıyı açtı.

"A, uyandırdım mı?"

"Yo, hayır. Zaten uyanmam gerekiyormuş."

Kapıyı açarak elini içeriye uzattı. Birsel içeriye girerek yere eğildi.

"Ben...eğer istersen bugün bir yerlere gidelim mi diyecektim."

Çınar korkak bir ifadeyle kaşını kaldırarak sesini alçalttı.

"Cezam olmayacak mı?"

Birsel gülümseyerek onun saçlarını okşadı.

"Hayır olmayacak."

Ona sımsıkı sarıldı. Çınar da gülümseyerek aynı şekilde karşılık verdi. Aralarındaki buzlar bir bir eriyordu.

"O zaman, kahvaltıdan sonra gidelim."

"Tamam."

Onu alnından öperek kalktı ve odadan çıktı. Çınar ona eskisi kadar uzak hissetmiyordu. O yıllardır yanındaymış gibiydi sanki. Aslında zaten öyleydi de. Tek fark ona artık abla diyemezdi.

Kahvaltıdan sonra pembe gölün yanına gittiler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kahvaltıdan sonra pembe gölün yanına gittiler. Gölün etrafındaki ağaçların arasında dolandılar. Pembe bir ağacın altına oturarak sohbet ettiler.

"Burası çok güzel bir yer."

Birsel ona bakarak gülümsedi.

"Evet öyle."

Başını ağaca yasladığında göl gözüne çarptı.

"Biraz yürüyelim mi?"

"Olur."

Çınar'ın omzuna kolunu atarak gölün yanına kadar getirdi. Gölün yanından yavaşça yürümeye başladılar.

"Eğitimin zor oluyor muydu peki?"

"Yani, evet, sayılır."

Çınar biraz biraz Lebriz'in sarayındaki yaşamından bahsetmeye başlamıştı. Önceden anlatmadıklarını anlatmaya başlamıştı.

Biraz yürükten sonra Birsel kolunu Çınar'ın omzundan indirerek biraz ilerisine geçti. İçindeki çocuk yine açığa çıkıyordu.

Birkaç adım önüne geçerek kollarını açtı ve gölün kenarında parmak ucunda yürümeye başladı. Çınar arkasından garip bir şekilde bakıyordu ama Birsel'in bu çocuksu ruhu hoşuna da gitmişti.

"Bu gölü Alkın dedenin boyadığı doğru mu?"

Birsel güldü.

"A, evet. Annemi etkilemek için yapmış. Hatta buralarda bir yerlerden göle düşmüştü."

"Öyle mi?"

"Evet."

Birsel kolları açık olduğu yerde göle küçük bir göz attı.

"A, bak işte şurası."

Birsel'in gösterdiği yerde gölün altından başlayıp yukarıya uzanan bir ağaç vardı.

"Bak görüyor musun? Şu dalı kırık."

"Oraya mı düşmüş?"

"Evet."

Bu geçmiş olaya gülüşürlerken yürümeye devam ettiler.

"Şatoya dönünce tatlı yapalım mı?"

"Tatlı mı?"

"Evet."

"Ne yapacağız?"

"En sevdiğinden."

"Sufle mi?"

"Hı hı."

Bu şekilde havadan sudan konuşarak gölün etrafında döndüler. Bir süre sonra Çınar da farkında olmadan Birsel'in yaptığı gibi yürümeye başlamıştı.

Dönerek başladıkları yere geldiklerinde Birsel durarak ona dönünce birden kollarını indirerek kendini toparlamaya çalıştı. Birsel onun bu haline gülerken kendisi de durumuna gülümsedi. Birsel onun saçlarını karıştırarak başından öptü.

Akşam yemeğine doğru şatoya dönerlerken arkalarından da Silay'ın geldiğini gördüler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Akşam yemeğine doğru şatoya dönerlerken arkalarından da Silay'ın geldiğini gördüler.

"A, Silay."

Yorgunluğu gözlerinden okunuyordu.

"Geçe kalmışsınız bugün."

"Evet, ben biraz daha yapabiliriz dedim."

"Pek yapabilmiş gibi durmuyorsun."

"Sen sus be! Akşam kadar gezdiniz boş boş. Ben yorulayım anca."

Gözü yarı kapalı kendi kendine mırıldanıyordu. O şatoya yürürken Çınar ve Birsel arkasından gülmekten kendilerini alıkoyamadılar.

DUVARLARIN ARDINDA: ESKİYE DÖNÜŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin