35.

17K 1.1K 128
                                    

Bölümün ve günün şarkısı: Bana sen lazımsın (tam ilerki bölümler için Toprak'a ithaf etmelik :)

İyi okumalar.
_______

"Neden buradayız?" Diye sordum merakla. "Dayım çağırdı. Biliyorum gitmek iyi bir fikir değil ama işlerle ilgili konular." Dedi Korkut abim sıkıntıyla. "Aramızı iyi tutmalıyız bu var birde. Gökay'ın ve kardeşinin iyi yaşayıp yaşamadığını öğrenmeliyiz. Dayımın çocuğu olduğunu hayal etmek bile berbat bir şey zaten."

Başımı anladım anlamında salladım. Kolumdaki dikiş yarası sızlamış gibi hissettim. Gözlerimin önüne gelen anılar beni hiç memnun etmiyordu. Arabanın kapısını açtım ve hiç gelmediğim eve baktım. Abilerim yanıma geldiğinde eve doğru yürüdük.

Zile bastıklarında gözlerimi bahçede gezdirdim. Gördüğüm korumalarla derince yutkundum. Bu ev berbat bir yerdi.

Kapı açıldığında gördüğüm kişiyle kaşlarım çatıldı. "Kerem?" Adı ağzımdan çıktığı anda o da beni gördüğüne şaşırmış görünüyordu. Sınıf arkadaşımın burada ne işi vardı? Dayımın çocuğu olamazdı değil mi?

"Aa...şey ben arkadaşımı görmeye gelmiştim. İyi günler size." Evden çıktığında şaşkınca ona bakmayı sürdürdüm. "Arkadaşın mı?" Diye sordum kaşlarım çatılırken. Sınıftaki çocuklardan biri olma ihtimali kaçtı? Takıldığı kişileri beynimde tartım. Mert, Hakan, Arda. Sınıftan takıldığı sadece bu üç erkekti.

"Evet de arkadaşlarımın çetelesini mi tutuyorsun? Adını da söyliyim mi bari?" Diye sordu alaylı bir sesle. Abimlerin bir şey söyleyeceğini anladığımda durdurdum. "Dayımın evinde seni görmeyi beklemiyordum." Diye mırıldandım.

Yüzü buruşurken, "Dayın mı?" Dedi iğrenerek. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi oldu. "G-gitmem lazım. Evet gitmem lazım." Koşarak yanımızdan uzaklaşırken dayımın bu çocukla bağlantısı olmamasını diledim. Sınıfıma beni gözlemesi için bir çocuk koyması korkunç olurdu.

"Kim bu çocuk?" Diye sordu Şafak abim kaşları çatılı bir ifade ile bana bakarken. "Sınıftan bir çocuk. Arkadaşı dediği kişi üvey kuzenim olmalı. Tanışsak mı ne yapsak?"

Omuzlarını indirip kaldırdı. "Girelim içeri." İçeriye girdiğimizde Korkut abimi takip ettik. Anlaşılan önceden buraya gelmişti.

Dayım koltuğuna oturmuş, kahvesini yudumluyordu. Gökay ise ayakta öylece duruyordu. Ellerim yumruk halini aldı. İnsan neden çocuğunu koruması yapardı? "Sonunda geldiniz." Diye söylendiğinde dayımın boğazını temizlemesiyle susmak zorunda kalmıştı.

"Sevgili yiğenim Maral da gelmiş. Hoş geldin Maral Birsoy Orbay." Dedi keyifle. Histerikçe güldüm. Soyadımın gücü onu tatmin ediyordu. Kahvesini bir kenara koydu ve ayağa kalktı. Kollarını bana açtığında bakışlarımı ondan çektim. "Ah, peki. Hala küçük olmadığını unutmuşum." Diyerek yerine geri oturdu. Evet, anne ve babam yok diye küçükken ona sarılarak bana annemi anlatmasını dinlediğim birkaç gün olmuştu. Küçüktüm ve aklım ermiyordu.

Gökay'a kafasıyla işaret verdiğinde Gökay sinirle gülerek odadan çıkmıştı. "Kahvaltı yaptınız mı? Hazırlatayım bir şeyler." Dediğinde parmaklarım kolumdaki dikiş izine gitmişti. Buradan gitmek istiyordum. Kabusum böyle bir mekanda değildi ama gerçek gibiydi. Ares'in vuruluş hali aklıma geldiğinde başımı hızla iki yana salladım. Herkes iyiydi, sorun yoktu. Birazdan oraya gidecektim ve kendi gözümle görecektim de.

"Diğer oğlun yok mu?" Diye sordu Korkut abim. Bunu neden sorduğunu anlamadığım için kaşlarım çatıldı. "Odasında. Bakıyorum çok merak ediyorsunuz kuzeninizi. Gidin isterseniz."

Kaybedilen ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin