54.

10.1K 801 97
                                    

İyi okumalar.

Sınır:450 oy
________

Maral'dan

Makaron kutusunu kitaplığımda görünebilen güzel bir yere koydum. İçindekileri sonra yerdim, yani belki.
Açık perdemin ardından içeriye giren Güneş bana sarı odamı anımsatmıştı. Üzerimdekileri değiştirip kolluk ve dizliklerimi taktım.

Odamdan çıktım. "Ben hazırım!" Diye bağırdım son merdiveni de inerken. Korkut abim ile birlikte bisiklet sürmeye gidecektik. Ormana, kayalıklara...

Korkut abim lacivert eşofman takımı ile geldiğinde güldüm. Ona bunu ben almıştım. Biraz tuhaf dursa da yakışmıştı. "Çok yakışmış." Dediğimde başını belli belirsiz sallarken işaret parmağı ile yüzümü daire içine aldı. "Yüzünden belli yakışmış olduğu."

Kıkırdadım. "Sadece birazcık, mini minnacık kilo almış olabilirsin." Kaşlarını havaya kaldırdı. Eliyle karnına dokunup kilosunu kendince kontrol ederken yanına gidip parmak uçlarımda yükledim. Saçlarını karıştırdım.

"Fitsin, fit. Şaka yaptım."

Gözlerini kıstı. Bir anda elini karnıma atıp gıdıklamaya başladığında huylanarak geri çekildim. "Şaka yapılmaz abiye." Dil çıkartarak kapıya doğru koştum. Arkamdan, "Dil de çıkarılmaz. Tavana astırma kendini!" Diye çığırdığını duymuştum.

Ayakkabılarımı giyerek kendimi hemen dışarıya attım. Bisikletleri arabanın arkasına bağlamıştı. Arabanın açık olacağını düşünüp hemen kendimi koltuğa attım. Telefonumu hala bulamamıştık. Büyük ihtimalle şarjı bitmişti. Eve geri döndüğümüzde bakardık.

Abim şoför koltuğuna oturduğunda çalan telefonunu kucağıma atmıştı. Onunda kırılmaz camı çatlamıştı. Bir şeye sinirlenip fırlatma olasılığı oldukça yüksekti.

Telefonu elime aldığımda Selçuk Orbay yazdığını gördüm. Hemen aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm. "Alo, baba?"

"Babam." Dedi rahatlamış bir sesle. "Okula mı gitmedin sen bugün?" Görmese bile başım olumlu anlamda sallanmıştı. Ona haber vermediğim için kendimi suçlu hissettim. Yine aynı şeyi yapmıştım. "Geç kaldım abim de gitme, dedi."

Babam hımladı. "Biliyordum babacığım. Abin haber verdi. İyisin değil mi sen?" Diye mırıldandı. Abim arabayı çoktan çalıştırmıştı. Eliyle emniyet kemerini işaret ettiğinde hem babama cevap verdim hem de emniyet kemerini taktım.

"Müsait olduğunda seni görmeye gelebilir miyim?" Diye sorduğunda neden izin istediğini anlamamıştım. "Gelebilirsin baba. Şu an bisiklet sürmeye gidiyoruz. Ben sana eve varınca haber veririm." Beni onayladığında dikkat etmemi, bir sorun olursa mutlaka onu aramam gerektiğini belirterek telefonu kapatmıştı.

Telefonu geri abime verdim ancak o almadı. "Şu diğer biyolojikler de telefonumu zırt pırt aramış. Onları da ara istersen." Diye homurdandığında dudak büzdüm. Kimseyle konuşasım yoktu aslında. Yine de beni merak ettikleri için ilk sırada yer alan Uraz Orbay yazısının üzerine bastım.

Arayanlar ile konuşurken yolculuk çoktan sonlanmıştı. Arada şirketten arayanlar da olmuştu ve telefon bir abimde bir ben de gidip durmuştu.

Arabadan indiğimde temiz havayı içime çektim. Orman kokusunun verdiği ferahlık bana denizden daha iyi geliyordu. Bisikletim arabadan indiğinde hemen bindim ve sürmeye başladım. Buraları biliyordum. Kaybolmazdım. Abim geç binse de hızıma yetişmişti.

Öğlen saati olmasından ötürü hava oldukça iyiydi. Güneş tenimi ısıtıyordu. Topladığım saçlarımın üstüne beyaz bir şapka geçirmiştim. Ben beyazken abim lacivertti. Güneşte koyu renklerle dolaşmak zordu bana göre.

Kaybedilen ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin