30. Bölüm - Müebbet

56 4 0
                                    

Kapının önünde oturuyordum. Gözlerimden yaşlar süzülürken bahçenin kapısı açıldı ve o çıktı evden.

Yanıma oturarak, "hâlâ ölen bir bebeğin yasını tutmuyorsundur umarım." diyerek umursamaz bir şekilde konuştuğunda içime dolan öfkeyle, "uyuşturucu bağımlısı olan kardeşinin düzeleceğini düşünmüyorsundur umarım." dediğimde dudaklarına götürdüğü sigarayı geri çekerek onun zehrini dışarıya üflerken alay ve öfkeyle güldü. "Aşkın'ın hiçbir suçu yoktu."

Gülüşü yüzünden silinirken gözlerinden bile belli olan bir öfkeyle, "senin o orospu arkadaşın yüzünden hiçbir suçu olmayan kardeşim bir kere bile çocuğunu kucağına alamadı." dediğinde hırsla ayağa kalktım.

"Sakın." dedim öfkeyle derin derin soluk alırken. "Sakın bana onu savunma! Biliyordu, o her şeyi biliyordu! Asıl günahı olmayan kim biliyor musun? Benim bebeğim!"

Gözlerime yaşlar dolarken kazağımın ucundan tutarak üzerimden çıkarttım. Omzumdaki kurşun yarasını gösterdim. "Bak! O buna bile dayandı! O kadar kan kaybına bile dayandı, ama senin bana yaptıklarının acısına dayanamadı!"

Bakışları kurşun yarasının üzerindeki sargıya takılı kaldı.

O yara iyileşse bile hep sarıyordum orayı. Ondan kalan kurşun yarasının üzerini böyle kapatmıştım.

"Kapatmışsın üzerini." dedi soğuk bir şekilde. "Senden kalan ne varsa hepsini kızımla birlikte gömdüm ben. Ne varsa. Hepsini."

Gözlerini sargıdan ayırarak gözlerimle buluşturdu. İçim titredi. Gözlerindeki o orman harabeye dönmüştü. Ağaçlar devrilmiş her yer fırtınanın bıraktığı eserlerle kalmıştı.

"Senden kalan ne varsa hepsini yaşattım ben. Kız kardeşimi bebeğinden ayırmasına rağmen, yaşattım. Kendim öldüm, ama onları öldürmedim. Kendim öldüm, ama her ay o kafeye gidip 11 numaralı masaya oturup o filtre kahveyi içtim. O kahve acıydı, içimi yaktı ama kafe sırf sen kokuyor diye içtim. Senin yaptığın acı değildi, belki de senin varlığın güzelleştirmişti her şeyi."

Dudaklarım titrerken gözlerimden yaşlar süzüldü usulca. Gözlerimi kapatarak, "neden yapıyorsun bunu? Neden bana acı çektiriyorsun?" dedim inlercesine.

Birkaç hışırtı geldi, açmadım gözlerimi. Bakamadım. Eli sertçe çenemi kavrayıp kafamı ona çevirdiğinde usulca açtım gözlerimi.

Buğulu gözlerim acıyla kavrulmuş gözlerine bakarken yavaşça yutkundu. "Kim ne derse desin, en çok acıyı ben çektim Hare. Amacım acı yarıştırmak değil, ama beni anlamak zorundasın."

"Ben, kalp atışını duyduğum, varlığını hissettiğim bebeğimi kaybettim! Üstelik bunu babası yaptı, sen öldürdün! Hiç mi üzülmüyorsun bana? Hiç mi acımıyorsun?"

Bağırışım ile duygusuzca gözlerime baktı derin derin.

"Üzülmüyorum. Bir bebek istemediğimi söyledim sana. Eğer bir bebek kurtarsaydı benim hayatımı, emin ol şu an bir sürü çocuk şurada oynuyordu."

Acımıyordu.

Üzülmüyordu.

Gözlerimden akan yaşlar umurunda bile değildi. Yüzünde alaylı ve öfkeli bir gülüş peyda oldu. "Şeyde çok komikti bak, Tarkan denilen herifin sırf bebek babasız kalmasın diye nikah tarihi alması cidden aşırı komikti. Cidden gül gül ağladım." dediğinde o gülüşün arkasında büyük bir acı olduğunun farkındaydım.

"Abi-kardeş ayağına iyi göz koymuş sana. Bebek de bahanesi tabi." dediğinde dişlerimi sıkarak, "doğru konuş." dediğimde yüzündeki gülüş silinirken korkutucu bir ciddiyetle bana döndü. "Niye, müstakbel kocan olmaya hazır bir piç kurusuna laf ettim diye mi bu kuyruk acın?"

Mazinin Numarası Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin